Dört televizyonun bir arada yayın yaptığı Belçika’nın bu küçük kasabasında, eski bir fabrikanın elden geçirilerek restore edilmiş iki binası arasında sık sık yöresel kıyafetleriyle koşturan kadınlara rastlarsınız.
Kürdistan’ın değişik parçalarından gelerek, burada birleşmiş kadınlarla sohbet etmek, öykülerini dinlemek istek ve merakı, karşıma çıkan her olanağı değerlendirmemi sağlıyor.
Geçtiğimiz günlerde kadınların kaldığı misafirhanede Jale ile birlikte kaldık.
O Soranice konuşuyor, Dilek Kurmanci, ben Türkçe, Çiçek ise Rojavalıların Kürtçesini konuşuyor.
Jale televizyonda çalışmaya başladıktan sonra Kurmanci'yi de biraz öğrenmiş.
Dilek’in yardımıyla tanıştık.
Aynı odayı paylaşmak zorunda kaldığımızda, benim ve Jale’nin çat-pat konuşabildiği Almanca devreye girdiğinde, oracıkta Jale ile röportaj yapmaya karar verdim.
Hemen ertesi hafta için de anlaştık.
Çocukken Kadın Olmak!..
Jale Doğu Kürdistan’lı.
1,5 yıldır da Sterk TV’de, hafta sonları “Rojbaş Kürdistan/Günaydın Kürdistan” programı yapıyordu.
Öyküsü uzundu.
Acılardan, baskı ve zulümden kaçarak buralara gelmişti.
Ama yüreği hala ülkesindeydi.
Birazcık demokrasi, onun buraları bırakarak ülkesine dönmesine yetecekti!..
Jale’nin öyküsünü dinlemek için çektiği belgeselin montajlarını bitirmeye çalışan Ruken’den yardım istedim.
Türkçesi pekiyi olmasa da, onun yardımıyla Jale’nin öyküsünü dinleme fırsatı buldum.
Jale muhafazakar bir ailede büyümüş.
Babası şıh olsa da, beş kızkardeşin hepsini okutmuş.
12-13 yaşlarında sokakta oynarken, bir adamın rahatsız edici bakışlarını annesine anlattığında öğrenmiş artık sokağa çıkıp arkadaşlarıyla oynayamayacağını, büyüdüğünü ve evlenme çağının geldiğini...
Büyük bir şok yaşamış, kızmış, sinirlenmiş, isyan etmiş bu yanlışa...
“O gün kadın olduğumu hissettim. Çok arkadaşım vardı sokakta. Enerjim çoktu. Ve nasıl bir yol seçmem gerektiğini bilemiyordum.”
Her ne kadar annesi evlenme çağın geldi dese de, hemen evlendirmemeleri, okula gitmesi bir çok akranına rağmen Jale’nin şansı olmuş.
Bir kişi üniversiteyi bitirmeden de kendini yetiştirebilir diye düşündüğü için, üç yıl okuduğu sosyoloji bölümünü bırakmış.
Bir spor merkezinde, kadınlara spor dersi vermiş.
Eşiyle nasıl tanıştığını sorduğumda güldü Jale...
Ders verdiği yerde görümce ve kaynana da öğrencisiymiş.
Onların çöpçatanlığıyla tanışmış eşiyle, sonra da evlenmişler.
Evlendiklerinde 29 yaşındaymış, 15 yıl olmuş evleneli.
Eşi tekvando sporcusuymuş, bir de spor mağazası varmış.
Eşi ve ailesinin siyasetle olan yakınlığı nedeniyle, evlilikle birlikte Jale’nin siyasi hayatı da başlamış.
Ancak evlenmeden önce de bu konularda bir hassasiyeti, potansiyeli olduğunu, aslında bir arayış içerisinde olduğunu özel olarak belirtti.
İran’da kadınların büyük bir baskı ve işkence altında olduğunun farkında olması, onu bu arayışa iten en temel etkenlerden biri olmuş.
Kendisinin aktif politik yaşamı seçmesinin üç temel nedeni olduğunu ise şöyle özetliyor Jale:
“Üç şey vardı. Birincisi kadındım. İran’da kadın hep ikinci sınıf olarak görülüyor. İkincisi Kürttüm. Sürekli baskı altında yaşamanın dayanılmaz olduğunu çok küçük yaşlarda yaşayarak öğrenmiştim. Üçüncüsü iktidar Şii olduğu için, Sünni ve muhafazakarlar olarak ayrıca baskıya ve ayrımcılığa uğruyorduk. İran’da bir Sünni belediye başkanı olamıyordu. Bir Sünni kaymakam, vali olamıyordu. Bu üç nedenden dolayı çok zorluk yaşadık.”
Her ne kadar ülkesinde kadınlar, eşlerinin tercih ettiği politik fikirleri benimsemek zorunda olsalar da, Jale özel olarak politik yaşama duyduğu ilginin kendi tercihi olduğunun altını çizdi sohbetimizde.
Evin Hapishanesi’nde
Bir kadın olarak muhalif olmanın, siyasete ilgilenmenin İran’da nasıl sonuçları olduğunu, neler yaşadığını sorduğumda, önce durgunlaştı...
Sonra söze girdi.
Bir önceki hafta aynı odayı paylaştığımızda öğrenmiştim Jale’nin dünyanın işkence merkezi olarak tanıdığı Evin Hapishanesi’nde kaldığını.
Gecenin koynunda o günlere gitmenin Jale’yi çok etkileyeceğini bildiğimden, o günlere dair sorularımı daha dikkatli yöneltmeye çalıştım.
İran'da devlet birinin siyasetle ilişkisini tespit ederse şayet, ilk yaptırım ya da baskı yöntemi o kişiyi işten attırmak oluyormuş.
Devlet ilk başlarda Jale’nin politik faaliyetlere katıldığını tespit edemese de, eşinin eniştesinin Kürdistan Demokratik Partisi’nin sekreteri olması, işten atılmasına fazlasıyla yetmiş.
Önce işinden olmuş Jale...
İşinden olması ona geri adım attırmamış, politik mücadeleye daha fazla yakınlaştırmış.
Eşi PKK sempatizanıymış ve PJAK’la çalışıyormuş.
O da bu bağlantıları kullanarak ilişkilenmiş Kürt Kadın Hareketi’yle.
Bir kaç kez Kandil’e gitmiş, kadın konferanslarına katılmış.
Kadına ve geleceğe dair sorularına oralarda yanıtlar aramış.
2000-2004 yılları arasında yapılan her Newroz’da rejim güçlerince eşi bir kaç ay hapiste tutuluyormuş.
Her defasında da, tehdit edilerek bırakılıyormuş.
Sıranın kendisine gelmesi için çok fazla beklememiş Jale.
Bulundukları kentte 10-15 aileyle birlikte siyasal faaliyet yürütüyorlarmış.
2005 yılında bir gece, sabaha karşı saat 4.30 sularında aynı anda evler basılmış.
Eşi sporcu olmanın yararını burada görmüş, polisin elinden kaçarak kurtulmuş.
Daha sonra da Kandil’e gitmiş.
Jale de diğer aileler gibi gözaltına alınarak, Evin Hapishanesi’ne konulduğunda dört aylık hamileymiş.
İlk önceleri eşinin siyasal faaliyetlerinden dolayı kendisini tutukladıklarını düşünmüş Jale.
Ama sonraki günlerde, sorgu esnasında tutuklanma nedeninin kendi siyasal faaliyetleri olduğunu anlamış.
İran’da sistem farklıymış.
Polis birisini gözaltına aldığında, direk hapishaneye gönderiyormuş.
Sorgu süreci de, mahkeme de kişi hapisteyken sürüyormuş.
Yani tüm tutsaklık sürecine yayılmış bir sorgu süreci...
Evin hapishanesinde gördüğü işkence sonucunda 4 aylık bebeğini düşürmüş.
Yediği bir tekmenin ardından ağır bir sancıyla karışık yaşadığı kanamayla Evin hapishanesinin bir hücresinde yitirmiş bebesini...
Sonraki günlerde de, sürekli tecavüz tehdidi ve tacizler kadınların yakalarını hiç bırakmamış.
Geceleri hücrelerin kapılarını açan işkencecileri soyunarak kadın tutsakları taciz ederlermiş.
Birçok kadının Evin Hapishanesi’nde tecavüze uğradığı haberlerini ve kadın öykülerini değişik zamanlarda okuduğum için, Jale’nin o süreci anlatırken ki sıkıntısını anlamakta hiç zorlanmadım.
İki ay kalmış bu işkence yuvasında.
O günleri şöyle özetliyor Jale:
“Bana eşin sporcu olduğu için sana fazla enerjisi kalmaz. Ama biz buradayız senin için diyorlardı. Cinsel tacizde bulunuyorlardı. Tehdit ediyorlardı. Fiziki şiddet uyguluyorlardı. Oradaki kadınları dövüyorlardı. Korku içindeydik. Geceleri gelip kapıyı açıyorlardı. Pantolonlarını çıkarıp, çırılçıplak soyunuyorlardı. Kendimi tecavüze uğramış gibi hissediyordum. Bizi hücrelere koyuyorlardı. Yemek vermiyorlardı. Su vermiyorlardı. Tehdit ediyorlardı. Halk ziyarete geldiği zaman bize tecavüze uğrayıp uğramadığımızı soruyorlardı. Bu beni çok yaralıyordu. Çünkü daha çok zorlanıyordum. Onları inandırmaya çalışmak zordu. Fiziki olarak tecavüze uğramamış olsam da, psikolojik olarak öyle hissetmiştim. Eşe dosta, akrabalara karşı kendimi ifade etmekte zorlanıyordum.”
Esaretten Kaçış
Eşi için idam kararı çıkmış.
Jale’yi de babasına sahip olduğu ev ve dükkanı onlara bağışlaması kaydıyla bırakmışlar.
İmzalattıkları senedi de dört ay sonra yeniden babasına iade etmişler.
Jale hapishaneden çıksa da, peşini hiç bırakmamış muhaberat.
Telefonları dinlenmiş, sık sık evleri basılmış, sürekli baskı altında yaşamak zorunda kalmışlar.
Yedi yıl sürmüş bu yaşamı.
Bu süre boyunca gerilla olan eşiyle görüşememiş.
2011 yılında Türkiye üzerinden Avrupa’ya çıkmış.
Aynı süreçte eşinin de Avrupa’ya geldiğini öğrenince, Jale’nin öyküsünde birazcık bizim öykümüzü gördüm.
Avrupa’ya alışmak da pek kolay olmamış Jale için.
İlk sürgün yıllarını şöyle anlatıyor Jale:
“Avrupa’ya geldikten sonra kendimi ölü gibi hissediyordum. Psikolojim hiç iyi değildi. Yedi yıl orada çok çekmiştim. Bir psikoloğa gittim. Psikolog bir çocuk yapmamı önerdi. Ben hep ağlayan çocukların sesini duyuyordum. Psikoloğun tavsiyesine uyarak bir çocuk yaptım. Bir kızım oldu. Ama o ağlayan çocukların sesini duymaya devam ettim. Bir şey değişmedi. Hala da rahatsızlıklarımı yenebilmiş, iyileşebilmiş değilim. Psikolojim hiç düzelmemiş diyebilirim.”
Kırkından sonra çocuk olur mu diye merakla sorunca...
“Oldu” dedi Jale ve fotoğrafını gösterdi şimdilerde 4 yaşında olan kızının.
Çalışmak, üretmek iyi gelmiş ona...
Peki ya eşin?
Yıllar sonra buluşmak ve yeniden bir yaşam kurmak zor olmadı mı diye soruyorum?
Yanıtı net oluyor:
“Eşim hep bana ‘Sen eski Jale değilsin’ diyor. O hep beni eski halimdeki gibi düşünmüş. Sanmış ki, bıraktığı gibiyim. Bu nedenle bizim aramızda hep sorunlar yaşanıyor. Bana ‘Sen eski Jale değilsin’ dediğinde, kendimi daha fazla baskı altında hissediyorum. Ve bu beni daha fazla rahatsız ediyor.”
Buraya geldikten dört yıl sonra Güney Kürdistan’a gitmiş ve ailesiyle orada görüşmüş.
İran’a yasaklı olduğu için gidemiyor.
Ne zaman gideceği ise, İran’daki gelişmelere bağlı.
“Ne zaman durumlar düzelecek ve ben ne zaman ülkeme döneceğim” sorusuyla yaşıyor!.. (FE/HK)