Yaşadığımız olağanüstü dönemde, tüm gezegende bir şeylerin ters gittiği kesin.
Teknolojinin ileri seviyelere ve gayet geniş kitlelere ulaştığı yadsınamaz bir gerçek olsa da bilginin manipülasyona açık, insanların hipnotize edilmeye ne kadar müsait olduğunu örnekleriyle görüyoruz.
Bazı şeyleri sorgulamanın ve gerçeğe mümkün olduğunca yaklaşmak istemenin insana dair bir refleks olduğu düşünülürse, belgesel filmlerin bize bir şeyler katacağı kesin. Konforlu gibi gözüken köşenizde, ataletten kurtulup merak dürtülerinizi beslemek ve gerçek anlamda demokratik bir gelecek ümidiyle aksiyona geçmekte geç kalmış sayılmazsınız…
Üstelik işin ehli bir ekip tarafından hazırlanmış, güncel ve acilen dikkat çekilmesi gereken mevzularda, sanat ve estetik değerleri gözetilerek oluşturulmuş bir program mevzubahisse belgesel resmigeçidini kaçırmamakta fayda var.
Bu sene 10. kez düzenlenmekte olan Ege Belgesel Film Günleri her zamankinden daha da donanımlı bir yelpazeyle İzmir seyircisini ağırlamaya hazırlanıyor.
Ege Üniversitesi İletişim Çalışmaları Topluluğu'ndan son senelerde verdiği desteği, bu yıl da esirgemeyen Alsancak'taki Fransız Kültür merkezi dışında filmler Dokuz Eylül Üniversitesi Prof. Dr. Rauf Beyru salonunda ücretsiz olarak seyirciyle buluşacak.
Bir şeylerin değişmesini istiyorsak, ilkbaharla birlikte tavan yapan coşkularımızı yapıcı faaliyetlere kanalize etmek bugünlerde şart gibi görünüyor.
Yıllar içinde Türkiye çapında saygın bir konuma gelmiş, 9 Mayıs Salı - 13 Mayıs Cumartesi günleri arasında gerçekleşecek etkinlik, Ege Üniversitesi İletişim Çalışmaları Topluluğu ve Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı Bölümünün ortak organizasyonu.
Dünyadan belgeseller
Kadınlar ve Erkekler
Kadınlarla erkeklerin eşitliğinden çok bahsedilse de yerkürede kadınların hâlâ kaybeden, haksızlığa uğrayan, kısacası ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören cinsiyet olduğu kesin. Kadınlar ve Erkekler adlı 52 dakikalık belgeselde kadın yönetmen Frédérique Bedos, Sudan'dan Pakistan'a, Malezya'dan Çin'e, Mısır'a, tüm dünyada kadınlara yönelik uygulamaları, çeşitli tanıklıklar üzerinden tüm gerçekliğiyle seyirciye sunuyor.
Gökyüzünü Seyredenler
Seyrettiğim zaman uzun süre etkisi altında kaldığım bir film olan Gökyüzünü Seyredenler'i hararetle tavsiye ediyorum. Edet Belzberg'in 121 dakikalık uzun yapımına vakit ayırdığınıza pişman olmayacaksınız.
Ailesinin büyük bir kısmını Polonya'da kaybetmiş olan Raphael Lemkin'i, "Soykırım" olgusunu uluslararası diplomatik çevrelere kabul ettirmek üzere olağanüstü bir çaba sarfetmek zorunda kalırken izliyoruz.
Dünyada benzer şeylerin yaşanmaması için önlem alınması gerektiğini gayet iyi bilen kahramanımızı insanlık tarihi ne yazık ki doğrulamış vaziyette. "Nürnberg'den Lahey'e, Bosna'dan Darfur'a, suçtan adalete, kayıtsızlıktan eyleme doğru provokatif bir yolculuk" deniyor 10. Ege Belgesel Film Günlerinin broşüründe…
Nanjing'in Meleği
Türkiye'nin özenip taklit ettiği modellerden Çin'de kırsal kesimden şehirlere akın akın göç etmek zorunda kalan insanlar mutsuzluk batağında. Nanjing'deki Yangtze Nehri Köprüsü dünyada en çok intihar edilen nokta haline gelimiş durumda.
Kesif asfalt ve beton dokusu, çok katlı apartmanlar ve alışveriş merkezleri ile kuşatılmış âciz ruhlar çıkışı ölümde ararken Chen Si adlı bir gönüllü "melek" elinden geldiğince intiharlara mani olmaya çalışıyor. Jordan Horowitz ile Frank Ferendo'nun yönettiği 68 dakikalık Nanjing'in Meleği acıklı olduğu kadar düşündürücü.
Benim Toprağım
Yine "TOKİmsi" binalarla kuşatılmış bir mahalle ve kenarında tarımla hayata tutunmaya çalışan mütevazı bir aile. İnşaat canavarları, zorbaları aracılığıyla duruma tabii ki müdahale etmekte gecikmiyor; agresif ve acımasız tavırları size gayet tanıdık gelecektir.
Yönetmen Fan Jian 81 dakikalık Benim Toprağım belgeselinde geleneksel yaşamın birbirine bağladığı aile fertlerinin azgın kapitalizmle boğuşurken iyimserliklerini yitirmediklerini belgeliyor.
İyi Şeyler bekler
Uluslararası prömiyeri Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da, dünyanın en büyük ve prestijli belgesel etkinliklerinden IDFA'da yapılmış, alternatif tarım üzerine 96 dakikalık bir yapım: İyi Şeyler Bekler.
Yönetmen Phie Ambo Danimarkalı idealist çiftçi Niels Stokholm, eşi Rita ve çiftliğinin huzurlu aurasını layıkıyla yansıtıyor. Arsız kapitalizm, mafyavari otoritesi, çıldırtan bürokrasisi ve agresif müdahaleleriyle dünyada alternatif olan ne varsa yok etmeye uğraşırken, asimile olmaya hiç niyetleri olmayan kahramanlarımız biyodinamik çiftçilikte ısrar edip tüm dünyaya model oluşturmasını diliyorlar, darısı başımıza!
Türkiye'den belgeseller
Didem Madak belgeseli
Yönetmenliğini Hikmet Kerem Özcan'ın üstlendiği Son Dizesiz Şiirler: Didem Madak Belgeseli 50 dakika sürüyor. Defne Yalnız, Levent Üzümcü, Yetkin Dikinciler, Bülent Emin Yarar, Lebip Gökhan, Musa Uzunlar, Tuncer Salman, Nebil Sayın, Burak Tamdoğan ve Hakan Özgömeç, 2011 yılında aramızdan ayrılmış olan, şair ve avukat Didem Madak'ın "kadınsı" şiirlerini şevkle seslendiriyor…
Gençlerbirliği sevdası
Döğüşenler De Var Bu Havalarda adlı 65 dakikalık belgesel Gençlerbirliği futbol takımına odaklanmış. Yönetmen Kutay Yeşilöz takımın 1970-1983 yılları arasında alt liglerde ve amatörlüğün eşiğinde çektiği çilelere, yokluk yıllarına ve o dönemde kulübün yok olmasının önüne geçmek için çabalayan bir avuç Gençlerbirliği sevdalısına kamerasını yöneltiyor.
Hoşgeldin Lenin
Sadece 20 dakikalık Hoşgeldin Lenin'in yönetmenleri Ahmet Murat Öğüt, Aylin Kuryel, Begüm Özden Fırat ve Emre Yeksan. Fakat bu durum kafanızı karıştırmasın; hikâye, Sovyetler Birliği döneminden kalma bir Lenin büstünün Karadeniz'i aşarak Türkiye kıyılarına vurmasına dayanıyor. Esas komplikasyon memleket bürokratlarının öylesine özel bir buluntu karşısında takındıkları tavırlar…
Lüferin nesli tehlikede
Boğaziçi'nin, Haliç'in, Marmara Denizi'nin asırlardan beri kendine has deniz mahsulleriyle anıldığı bereketli günler geride kaldı. Üstelik bir türlü dizginlenemeyen, Avrupa ile Asya'yı denizin altından bağlama sevdası, Kabataş Martı Projesi dahil olmak üzere muhtelif kıyı doldurma histerisi sürdükçe vaziyetin düzelme ihtimali hiç yok.
Zaten insanlık sanayi boyutunda balıkçı filolarıyla Okyanusları kurutmaya girişmişken, denizle ilişkisi zaten sorunlu olan Türkiye'den daha fazlasını beklemek bir lüks sayılabilir.
Deniz mahsüllerine alerjisi olan halkın büyük bir kesimine inat, birçok balık gurmesi tarafından bu coğrafyadan çıkan en özel deniz canlısı muamelesi gören lüferin nesli de tehlikede. Yönetmen Mert Gökalp Lüfer'de bize vaziyetin ciddiyetini 63 dakikada yansıtıyor, danıştığı uzmanlar da cabası…
Latmos kenti
Yine yüzyıllar boyunca zorlayıcı iklim şartlarına, savaşlara ve muhtelif insan müdahalelerine direnmiş bir değerin, medeniyetin ve farkındalığın en yüksek düzeyde olması beklenen günümüzde yok olmaya yüz tutmasına dair bir örnek: Yavuz Pullukçu 7 dakikalık Latmos belgeselinde Beşparmak Dağları'nda 7 bin yıllık geçmişe sahip antik Latmos Kenti'ne kamerasını yöneltiyor.
Gayet özenli fotoğraf yönetimiyle Latmos'ta, doymak bilmeyen ve amacına mümkün olduğunca zahmet etmeden ulaşmaya çalışan zihniyet teşhir ediliyor, maden ocakları nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir dünya mirasının hoyratça harcanmasına ramak kaldığı hatırlatılıyor. (MT/HK)
Ayrıntılı program için tıklayın.