*Fotoğraf: İzmir Büyükşehir Belediyesi
İçme ve kullanma suyunda her ay en ağır fatura bedelini İzmir halkı ödüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) ağustos itibarıyla uygulanmak üzere suyun metreküpüne yaptığı devasa zam şu an İzmirlilerin en çok konuştuğu konulardan.
Kamu kaynaklarının kamu yararına uygun değerlendirilip değerlendirilemediğine ilişkin dikkate değer bir husus daha var: Merkezî yönetim Gördes Barajı'ndan kente ulaşmayan suyun bedeli olarak İzmir'in her yıl milyonlarını yutuyor.
Şehrin önemli bir ölçüde su ihtiyacını karşılayacak Çamlı Barajı projesini ise ne Devlet Su İşleri (DSİ) başlatabiliyor ne de Ankara, barajı büyükşehir belediyesinin yapmasına izin veriyor. Çünkü Efemçukuru'nda inşa edilmesi planlanan barajın su kaynağı üzerinde yabancı bir şirket altın madenciliği yapıyor. Altın madeni her geçen gün şehrin barajlarını, su havzalarını, yeraltı sularını kirletiyor.
Bu yazıda İzmir'in su sorununu ele almaya çalışacağım.
İBB Meclisi 10 Temmuz'da aldığı kararla suyun metreküpüne yüzde 43,47 oranında zam yaptı.
Buna göre, 1 Ağustos'tan geçerli olmak üzere İzmir'de birinci kademe olan 0-10 metreküp arası suyun metreküpü 13.39 liradan 19.21 liraya; ikinci kademe olan 11-21 metreküp arası suyun metreküpü 17.12 liradan 24.56 liraya yükseldi.
En pahalı su İzmir'de
Üç büyükşehir içinde İzmir, su zammından en çok nasiplenen şehir. Yurttaş ne İstanbul'da ne de Ankara'da suyu bu kadar yüksek ücretlere tüketiyor. Gelin bu şehirlerdeki suyun metreküp fiyatlarına bakalım:
İstanbul'da 1 Temmuz'dan geçerli olmak üzere 0-15 metreküp arası suyun metreküpü 14.61 liradan 16.50 liraya; 16-30 metreküp arası suyun metreküpü 21.95 liradan 23.75 liraya çıktı.
Ankara'da 7 Haziran'dan geçerli zamla birlikte 10.45 lira olan 0-15 metreküp arası suyun metreküpü 11.13 lira, 14.66 lira olan 16-30 metreküp arası suyun metreküpü 15.61 lira oldu.
İzmirli su abonesi birinci kademeye giren metreküp fiyatında suyu İstanbulludan 2.71 lira, Ankaralıdan 8.95 lira pahalıya kullanıyor.
Şehirler arasında birinci, ikinci, üçüncü kademeler farklılık içerdiği için bu da incelemeye değer bir konu. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama İstanbul ve Ankara'da 0-15 metreküp olarak tarif edilen birinci kademe İzmir'de 0-10 metreküp olarak tanımlanıyor.
Ankara ve İstanbul'da ikinci kademe fiyat tarifesi 16. metreküpten, İzmir'de 11. metreküpten başlıyor.
Çünkü 2022'nin ocak ayında İBB yeni bir düzenleme yaptı. Konutlarda birinci kademe 13'ten 10'a, ikinci kademe 14'ten 11 metreküpe düşürüldü.
Bu, arkadan dolanarak su faturalarına yeni bir zam demekti. Birinci ve ikinci kademede kullandığımız suyun üçer metreküpten toplam altı metreküpü çalınmış oldu.
Başka bir tarifle, bir abone 13 metreküp suyun metreküpünü -zamlı fiyata göre- 19.21 liradan satın alabilecekken 2022'de değişiklik yapıldığı için 10 metreküp suyun metreküpünü bu fiyattan kullanacak. O üç metreküp, birim fiyatı 23.75 lira olan ikinci kademeye aktarılmış oldu. İkinci kademedeki üç metreküp de -zamlı fiyata göre- 45.99 lira olan üçüncü kademeye aktarıldı.
Değişiklik yapıldığından beri aylık kullandığınız su miktarı toplam 10 metreküpü geçtiğinde ikinci kademe fiyat tarifesine giriyor. Ayda kullandığınız su miktarının 10 tonu geçmemesi imkânsız gibi.
İzmir'de su tarifesinde kademelerde düzenleme yapılmadan önce de kademeler Ankara ve İstanbul'dan ikişer metreküp eksikti zaten.
Şimdi İzmir'le bu şehirler arasındaki makas iyice açıldı ve birinci, ikinci kademedeki fark beşer metreküpten 10 metreküpe çıktı.
Mukayeseye göre, İzmirlinin suyun birim fiyatından bağımsız olarak otomatikman suda 10 metreküp kaybı var.
Örtük zam uygulaması iptal edilmişti
Kademe mevzusunda olduğu gibi bir örtük zam uygulaması da 2022'nin Nisan ayında başlamıştı. İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (İZSU), su kullanım bedeline TÜİK'in açıkladığı Üretici Fiyat Endeksi'ne (ÜFE) göre zam yapma kararı almıştı.
İBB'nin zammı aylara bölüp algı yönetimiyle zammın saklı kalmasını dilediği anlaşılıyor.
ÜFE oranına göre 1,5 yıl boyunca her ay su bedeline zam yapıldı. Ancak Sayıştay uygulamayı "Yılda en fazla iki kez zam yapılabilir" diyerek iptal etti.
İptalle birlikte ÜFE üzerinden örtük zam olayı da son buldu. Ancak ödediği yüksek meblağlı faturalarla çile dolduran halk, şimdi ayan beyan ortada olan su zammıyla yüz yüze geldi.
İşin detayına girersek atık su bedellerinde de İzmirlinin aleyhine bir durum var ama konuyu dağıtmamak adına onu başka bir zaman inceleyelim.
Can yakıcı soruya gelelim: İzmirliler suyu neden pahalı kullanıyor?
Halk musluğundan akmayan suyun parasını ödüyor
Suyun bu kadar pahalı olmasının bir nedeni yerel idarenin çözüm üretmek yerine maliyeti yurttaşa yüklemesi ise diğer nedeni de merkezdeki su kaynaklarıyla İzmir'in su ihtiyacının tam olarak karşılanamaması veya uzak mesafeden şehre gelmeyen suyun ücretinin ödeniyor olması. Öyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ayda yılda bir gelip de "İzmir'i suya kavuşturduk" nutkundaki gibi İzmir suya kavuşmuş filân değil.
Sırasıyla bakalım: Tahtalı, Balçova, Ürkmez, Güzelhisar, Alaçatı Kutlu Aktaş barajları olmak üzere İzmir'de beş altı baraj var. Tahtalı ve Balçova barajları şehir merkezinin ana su kaynakları.
İZSU'nun 10 Temmuz'da yayımladığı baraj doluluk oranları tablosuna göre;
- Güzelhisar Barajı: Yüzde 76,28 (2022) / Yüzde 70,29 (2023)
- Alaçatı Kutlu Aktaş Barajı: Yüzde 72,03 (2022) / Yüzde 45,38 (2023)
- Ürkmez Barajı: Yüzde 72,90 (2022) / Yüzde 40,72 (2023)
- Tahtalı Barajı: Yüzde 54,26 (2022) / Yüzde 38,48 (2023)
- Balçova Barajı: Yüzde 46,72 (2022) / Yüzde 51,04 (2023)
- Gördes Barajı: Yüzde 4,96 (2022) / Yüzde 7,50 (2023)
Görüldüğü üzere barajlarda kuraklığa bağlı bir düşüş var. Sanırız bu durum henüz alarm boyutunda değil.
İzmir'de hem kentliyi mağdur eden hem de yerel idare ile merkezî yönetim arasında krize yol açan konular işin kilit noktası. Birincisi, İzmir'in su ihtiyacını karşılamak üzere 2011'de "hizmete giren" Manisa'daki Gördes Barajı.
DSİ, 2020'nin Temmuz ayında Gördes'i İZSU'ya devretti. 100 kilometre uzaklıktaki bu barajdan İzmir'e her yıl 59 milyon metreküp su verilecekti. Ancak barajın hâli pürmelali yıllardır tartışılıyor!
Baraj jeolojik nedenlerle su tutmuyor. Hatta bir ara DSİ, Gördes Barajı'nı boşaltarak su kaçaklarını önlemek üzere zemine beton döktürdü. Bu iş için milyonlarca lira harcandı ama baraj yine su kaçırıyor. Şimdi bu barajın tüneli de çatlak durumda. Barajın bugün doluluk oranı da zaten durumu özetliyor. Baraj dola dola "taşmış": Yüzde 7 seviyesinde!
Gördes Barajı hizmete girdiği yıldan beri DSİ'nin taahhüt ettiği su İzmir'e gelmiyor. Buna rağmen İBB, taahhüt ettiği suyu İzmir'e ulaştıramayan DSİ'ye her yıl para ödüyor. 2011-2021 yılları arasında İZSU'nun, DSİ'nin taahhüt edip de veremediği sudan uğradığı zarar 1 milyar 732 milyon 980 bin 323 lira.
Bırakın AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "İzmir'i suya kavuşturmasını" merkezî idare şimdiye değin İzmir'in 1.7 milyar lirasını yutmuş!
Altın madeni ve yapılamayan baraj
İkinci temel mesele ise İzmir'deki Efemçukuru Altın Madeni.
Menderes ilçesine bağlı mahalle/köy olan ve İzmir merkezine 40 kilometre mesafedeki Efemçukuru eskiden üzümleriyle meşhurdu. Son 30 yıldır ise altın madenciliğiyle gündemde. 2011'den beri bilfiil altın madeni üretiliyor burada.
Efemçukuru'ndaki altın madenciliğinin doğaya, kente faturası ise çok ağır.
Altın madeni İzmir'in su havzalarını tehdit ediyor. Bu bölgede yapılması planlanan Çamlı Barajı, altın madeninin toprağa, yer altı sularına, çevreye, doğaya yaydığı kirlilik nedeniyle bir türlü inşa edilemiyor. DSİ, altın madeni çıkaran firmanın ruhsatının dolacağı 2040 yılına kadar Çamlı Barajı projesini askıya aldı. İBB'ye de barajı inşa izni verilmiyor.
Madencilik şirketi ise Efemçukuru'ndaki altın madeninin kapasitesini sürekli artırmak istiyor. Çevre Bakanlığı su havzalarının kirlenmesi, barajın yapılmaması pahasına altın madeni için "ÇED olumlu" belgesi verdi.
Madendeki kapasite artışıyla birlikte altın madeninden çıkan 2,2 milyon ton kuru atık miktarı 7,6 milyon tona; altın madeni üretiminden çıkan taş, toprak gibi yabancı nesneler 600 bin tondan 3,2 milyon tona çıkarak atıklar 13,76 hektar alana depolanacak.
Altın madeni, en az 300 bin nüfusun su ihtiyacını karşılayacak Çamlı Barajı'nın inşasını engellemiyor sadece; Tahtalı, Balçova, Seferihisar barajlarının su havzalarını, tarımsal sulama yapılan kuyuları da kirletiyor. Çevrede yoğun bir metal kirliliğine yol açıyor.
Önceki yıllarda İzmir Barosu şirket hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğunda şirketin siyanür kullandığı da ortaya çıkmıştı.
Kanadalı şirkete Türkiye'de kimler güvence verdi?
Altın madenini işleten şirketin Türkiye'deki ayağı Tüprag Metal Madencilik. Şirketin çatısında ise Kanada merkezli Eldorado Gold şirketi var. Önceki yıllarda altın çıkarmak için Kazdağları'nda ormanı yağmalayan Alamos Gold ile aynı ülkenin şirketleri.
Kapitalizmin çok uluslu şirketleri Türkiye devletinin sağladığı olanaklarla, yerli işbirlikçileriyle doğayı, hayvanı, insanı mahvediyor. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını ihlal ediyor. Geleceğimizi karartıyor.
Altın madenciliği sıradan bir ticarî faaliyet değil ve dünyanın bir ucundaki hiçbir şirket o ülkedeki devlet yöneticileri uygun ortam sağlamadıkça, güvence vermedikçe buralara gelmez.
Türkiye'nin hemen her yerinde; İkizdere'de, Soma'da, Kazdağları'nda, Bornova'da kömür ocaklarının, taş ocaklarının, altın madenlerinin, termik santrallerin çevreyi nasıl tahrip ettiğini görüyoruz.
Sonuç itibarıyla çok uluslu şirketler, Türkiye menşeli holdingler, "beşli çeteler" sermayesini, kârını devasa miktarda artırıp "krallıklar" kurarken, projelerin uygulanması için TBMM'de yasalar yapılırken, devlet kurumlarında karar mekanizmalarındaki kişiler ortaya çıkan pastayı paylaşmak için yarışırken... Yani bir avuç azınlık zenginleşsin diye doğanın talan edildiğini, suyun kirlendiğini, ormanın, yaban hayatının yok olduğunu, halkın onlarca yıldır yaşadığı muhitinden sürüldüğünü, insanların toprağını, geçim kaynaklarını kaybettiğini, yurttaşın sefalete sürüklendiğini biliyoruz.
Efemçukuru'nda altın madeni üreticiliği hem bir eko-kırım suçu hem de bir kent suçudur.
Kent kamuoyu altın madenine yeterince tepki gösterebildi mi derseniz, madene karşı mücadele edenler hep yalnız bırakıldı. Çoğu insan Efemçukuru'ndaki altın madeninin doğaya, kendine, yaşamına verdiği zararın pek farkında değil -ya da bazı hemşehrilerim kırılıp gücenmesin ama yeterli duyarlılığı göstermiyor.
Lafı daha fazla uzatmadan yazının başlığına dönersek... Suyun İzmir'de pahalı olduğu tartışmasız. Halk KDV başta olmak üzere birçok üründen, hizmetten alınan dolaylı vergi oranlarındaki artışın, ekmek, et, süt, benzin, mazot fiyatlarına gelen zamların, banka kredilerinin, kredi kartlarının faizleri altında ezilirken; sosyal belediyecilik iddiasında olan bir yönetim, İBB, su faturalarını bu denli zamlı göndererek insanları hepten hayattan soğutmasa keşke...
Hiç kimse unutmasın: Su, onsuz yaşayamayacak olan insanın en temel hakkıdır!
(SE/VC)