Milyonların izlediği bir evlendirme programını bir gün bir eşcinsel kadın arayıp bir kadınla evlenmek istediğini söylerse ne olur?
Yaygın medyanın heteroseksüel olmayanlara yönelik genel tavrını dikkate aldığımızda, bu durumun anlayışla karşılanmayacağını tahmin etmek güç değil. Her şeyden önce bir şaşkınlık yaratacaktır. Ya da fırsattan istifade, heteroseksüel olmayanlara yönelik derin öfke, nefret açığa çıkıverecektir. O ilk şaşkınlık geçer geçmez yapılacak ilk iş ise, o arayan kişiyi susturmak olacaktır.
Şu günlerde benim kahramanım olan Eda Şen isimli bir izleyici, Esra Erol'da Evlen Benimle adlı evlendirme programını arayıp böyle bir talepte bulundu. Daha önce Amsterdam'da bir kadınla evlendiğini ama boşanmak zorunda kaldığını söyledi. Şimdi ise, Hollanda'ya tekrar gitmeden önce ruhuna hitap edecek bir kadınla tanışmak ve o kadınla evlenmek istediğini milyonların önünde Esra Erol'la paylaştı. Hatta o programdaki her katılımcı gibi maddi olarak bir evliliğin altından kalkabileceğini göstermek adına, Hollanda'da bir evinin olduğunu da belirtti.
Aslında görünürde hiçbir sorun yoktu. Eda daha önce Hollanda'da evlendiğini söylüyordu ve bu demek oluyor ki, Hollanda'ya gidip tekrar evlenmesinin önünde yasal bir engel yoktu. E maddi olarak Eda'nın durumu da iyiydi. Tıpkı oradaki diğer katılımcılar gibi, evlenmek istemesi gayet doğaldı; üstelik Eda'nın koşulları bu isteğini gerçekleştirmeye de uygundu.
Heteroseksist şaşkınlık
Oysa Esra Erol böyle düşünmüyordu. Eda bir kadınla evlendiğini söylediğinde yüzündeki o korkunç, duyduklarına inanamayan ifade; her şeyi özetliyordu. Anlaşılan o ki Erol, her gün bıkmadan usanmadan heteroseksüel bireyleri birbirleriyle tanıştırıp onların evlenmesine ön ayak olurken, bu dünyada sadece heteroseksüellerin olmadığı gerçeğini unutuvermişti. Gerçi o tepkisini göz önünde bulundurursak, böyle bir gerçekten haberdar olduğundan bile emin değilim. Nitekim Eda ona bu gerçeği hatırlatınca ya da öğretince adeta tokat yemişe döndü.
Sadece Erol değil, izleyiciler arasından da o derin şaşkınlığı belli edercesine "Aaa..." nidaları yükseldi. Karşılaşılan durumun ne kadar "sıra dışı" olduğunu vurgulamak adına, orkestra hemen araya girip dramatik bir ses çıkardı.
Bu şaşkınlık öylesine heteroseksist ki... Esra Erol'un o gözlerini kocaman kocaman açarak şaşkınlığını belli etmesi, o izleyicilerden yükselen nidalar, o dramatik müzik... Adeta heteroseksizmin ete kemiğe bürünmüş hali...
Bence bu şaşkınlık hali ilk aşamada öfkeden, nefretten çok duyduklarına inanamamaktan kaynaklanıyordu. Yani homofobiden çok, heteroseksizmin ifadesiydi. Heteroseksüelliği tek meşru cinsel yönelim biçimi olarak gören, dünyayı heteroseksüellerden ibaret sanan bakış açısının bir dışa vurumuydu.
Ama daha sonra Esra Erol o ilk şaşkınlıktan sıyrıldığında homofobisini, heteroseksist öfke ve nefretini de açığa vurmaktan çekinmedi. Her insan gibi biriyle tanışmayı ve evlenmeyi isteme hakkı olan Eda'yı, sırf eşcinsel olduğu için kapı dışarı etmeyi tercih etti.
"Heteroseksüel aşkın" kutsanışı
Ana akım medyada heteroseksüel aşkın ve heteroseksüel ailelerin kutsandığına sıklıkla tanık oluruz. Kitle iletişim araçlarında; çocuk kitaplarından televizyon dizilerine, reklamlardan video kliplere, eğlence programlarından ana haber bültenlerine kadar her yerde heteroseksüellerin aşklarına, tutkularına, korkularına ya da yaşadıkları sorunlara tanık oluruz.
Her yerde bir kadınla bir erkeğin öpüşüp koklaşmasını izleriz... Okuruz... Dinleriz... Her seferinde hayatın en ulvi amacı, karşı cinsten birini bulmak ve onunla evlenip bir aile kurmakmış gibi gösterilir bize. Gün içinde milyon kez, bu ön kabul burnumuza burnumuza sokulur.
Bu sürekli tekrar sayesinde, bu ön kabul öylesine kanıksanır ki, kitle iletişim araçlarında gösterilen heteroseksüel aşkın ya da heteroseksüel ailelerin dışında bir aşkın yaşanamayacağını; başka türden ailelerin kurulamayacağını düşünmeye başlarız. Doğal olanın, meşru olanın sürekli göz önünde tutulan olduğunu düşünürüz. Sürekli göz önünde olan ise heteroseksüelliktir. Buna karşılık heteroseksüellik dışında kalan cinsel yönelim ve kimlikler, görünmez kılınır / sessizliğe gömülür.
Eşcinselliğin görünürlük koşulları
Esra Erol'un evlendirme programında olduğu gibi, ana akım medyada sadece heteroseksüellik görünür olurken / heteroseksüellerin yaşadıkları aşk ve kurdukları aileler kutsanırken; kimi zaman ender de olsa eşcinsellik ya kısa bir süreliğine ya da dolaylı bir biçimde görünür. Ancak eşcinselliğin heteroseksüel egemen medyada görünür olma biçimleri her seferinde belli biçimlerde tekrar eder; her seferinde belli koşullar tarafından kıstırılır.
Ana akım medyada eşcinsellerin varlığı, her şeyden önce bir "sorun" olarak karşımıza çıkar. Heteroseksüellerin yüzleşmesi ya da çözmesi gereken; heteroseksüellerin kendi içlerinde derin bir şaşkınlık, mutsuzluk ya da öfke duymasına sebep olan bir sorundur bu.
Esra Erol'un programında yaşanan da buydu. Eda'nın varlığı, Esra Erol ve oraya karşı cinsten biriyle evlenmek için gelmiş heteroseksüel katılımcılar için belli ki bir sorundu. Bu sorun karşısında ilkin şaşırıp bir şey yapamazken, sonra öfkelenip Eda'nın telefon bağlantısını keserek "bu sorunu çözdüler".
Başka bir ifadeyle, sorun olarak algıladıkları şeyi, yani eşcinsellikle karşılaştıklarında yaşadıkları sarsıntıyı çözme biçimleri, eşcinselliği yok etmekti! Eda'nın telefonunun kesilmesinin / sesinin susturulmasının, onu yok etme isteğiyle aynı şey olduğunu düşünüyorum. Tıpkı Ahmet Yıldız'ın eşcinsel olduğu için öldürülmesi gibi... Tıpkı sırf eşcinsel, biseksüel, transseksüel ya da interseksüel oldukları için bin bir türlü eziyete maruz kalan diğerlerinin yaşadıkları gibi...
Susturulan eşcinsellik
Sadece Esra Erol'un programında değil, heteroseksüellerin gözünden anlatılan dizilerde, reklamlarda, romanlarda, filmlerde de benzer bir kurguyla karşılaşırız. Her seferinde eşcinseller, "dışarıdan" gelip, heteroseksüel düzeni "tehdit ederler". Bu karşılaşmanın yarattığı kaos, her seferinde heteroseksüellerin gözünden anlatılır. Eşcinsellerin ne düşündükleri, ne hissettikleri bize aktarılmaz. Aktarılsa bile, heteroseksüel egemen bir bakış açısı tarafından filtrelenir.
Nitekim Eda susturulduktan hemen sonra, Esra Erol ve programdaki diğer "heteroseksüeller" Eda hakkında, Eda'nın kimliği hakkında kendinden emin, büyük büyük laflar etmeye başlarlar. Aslında tıpkı onlar gibi sevmek, evlenmek isteyen birinin duygularını aşağılamak adına "Bunun gibiler fantezi dünyasını renklendiriyor" derler.
Sonra da Esra Erol, sanki bu konularda uzman bir bilim kadını edasıyla Eda'nın cinsel yönelimini açıklamaya çalışır. Kulaktan dolma bilgilerle yetiştirilme biçiminden, içinde doğduğu koşullardan falan bahseder. Eda'yı konuşturmak, ona kendini anlatma fırsatını vermek yerine; onu susturup onun hakkında konuşmayı uygun bulur. O konuştukça oradaki herkes Esra Erol'un dediklerini onaylamak adına otomatik bir biçimde kafasını sallayıp durur.
Sadece oradaki konuklar değil, daha sonra programda yaşananları haber yapan gazetelerin çoğu da o otomatik kafa sallamaya katılırlar. Esra Erol bir programa katılıp Eda'yı niçin susturduğunu anlattığında oradakiler de kafa sallarlar. Herkes hep birlikte Eda'yı tekrar tekrar sapkınlaştırıp sistemin dışına iter.
Bu, sadece Eda'ya yönelik bir saldırı değil. Cinsel çeşitliliğin var olabileceğine; farklı kimliklerin, farklı tutkuların bir arada yaşayabileceğine dair inanca da yapılmış bir saldırı.
Telefonu kesilip susturulan Eda'yla birlikte susturulmaya, görünmez olmaya devam mı edeceğimiz; yoksa bu haksızlığa karşı sesimizi yükseltip görünür olmayı mı tercih edeceğimiz ise bizim elimizde.(YB/BÇ)