Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, dağların arkasındaki güzel bir köyde annesiyle beraber yoksul ama mutlu bir Keçelok (Keloğlan) yaşarmış.
Günlerini balık tutarak, toplarla sihirbazlık yaparak geçiren Keçelok’un tek derdi hiç arkadaşının olmamasıymış.
Günlerden bir gün köylerine saraydan bir tellal gelmiş. Ve belki de Keçelok’un tüm hayatını değiştirecek bir haber salmış.
“Duyduk duymadık demeyin, padişahın kızı dünyalar güzeli Prenses Süreyya 5 yıldır gülmeyi unuttu. Onu güldürene padişah tarafından 40 deve yükü altın verilecek” demiş.
Bunu duyan annesi Keçelok’u ikna etmeye çalışmış. Ancak zengin olmanın ve paranın ne işe yaradığını bilmeyen Keçelok annesine “Peki ben zengin olursam o parayla arkadaş satın alabilir miyim?” diye sormuş. Annesi de, “Dünyadaki her şeyi parayla satın alabilirsin ama arkadaşlığı alamazsın” deyince, Keçelok gitmekten vazgeçmiş. Annesi bu kez “Senin gibi güçlü, sihirbazlıklar yapan bir çocuk değil prensesi, sarayı bile güldürür” diyerek gaz verdiği Keçelok’un aklını çelmiş.
Toplarını da alarak yollara düşmüş Keçelok. Yolda bir düzenbaza rastlamış. Prensesi toplarla güldüreceğini öğrenen düzenbaz Keçelok’a “Yollar çok tehlikeli, düzenbaz ve hırsızlar var. Seni kandırıp toplarını çalarlar. Sen onları bana ver ben sana kalenin kapısında vereyim” demiş. Keçelok adama güvenip topları teslim etmiş. Kalenin kapısına geldiğinde adamın orada olmadığını görmüş. Kaledeki muhafızlar adamın prensesi güldürmek için kaleden içeri girdiğini söylemiş Keçelok’a.
Keçelok bunu duyunca yıkılmış, ‘Eyvah ben şimdi anneme ne derim” diye kara kara düşünmeye başlamış.
O sırada düzenbaz prensesi güldüremeyince saraydan dışarı atılmış. Çünkü dünyanın en zor şeyinin insanı güldürmek olduğundan haberdar değilmiş.
Keçelok ise yolda bir tavuğa rastlamış, ‘hiç değilse eve boş dönmeyeyim, bu tavuğu yakalarsam her gün taze yumurta yiyebiliriz’ düşüncesiyle tavuğu kovalamaya başlamış. Tavuğun peşinden koşarken bir tünele girmiş, çamur ve balçıkla kaplı tünelin ardından yüzü gözü çamur içerisinde prensesin olduğu gül bahçesine çıkmış. Prenses Keçelok’u bu halde görünce kahkahayı patlatmış.
Keçelok karşılaştığı bu kişinin prenses olduğunu bilememiş tabi ki. Sonra başlamış prensese hikayesini anlatmaya. Prenses de “Aptal, düzenbazlara hiç güvenilir mi? Hadi o zaman beni güldür” demiş. Keçelok da “E sen zaten sabahtan beri gülüyorsun” demiş. Daha sonra padişah gelip kızını gülerken görünce çok mutlu olmuş. Keçelok ve prenses de arkadaş olarak mutlu, mesut, uzun bir hayat sürmüş.
Naifliğin zaferiyle sonuçlanan bu hikaye bugünlerde Amed Şehir Tiyatrosu’nda çocuklarla buluşuyor.
Keçelok’un hikayesini yazıp yöneten Celil Toksöz, oyunu Amed Şehir Tiyatrosu oyuncularıyla sahneye koydu. Kürtçe çevirisini Kawa Nemir’in yaptığı oyunda Rêzan Kaya ve Elvan Koçer rol alıyor. Yönetmen yardımcılığını M. Emin Yalçınkaya, ışık tasarımını İsmail Dağ ve afiş tasarımını Ercan Altuntaş’ın yaptığı oyunun müzikleri ise Peyman Salehyan, Bawer Turan ve Elham Namedi’ye ait. İnteraktif oyunun prömiyeri 8 Nisan’da gerçekleşti.
Oyunun yönetmeni Celil Toksöz ile 30 yıllık tiyatro macerasını ve Keçelok hikayesini konuştuk.
Diyarbakır Alipaşa doğumlu Celil Toksöz’ü Kürtçe Hamlet oyunun yönetmeni olarak tanıyoruz daha çok. Toksöz 1980’de girdiği cezaevinden çıktıktan sonra hakkında tekrar yakalama kararı çıkınca 1986’da Hollanda’ya gitmek zorunda kalır. İskenderun Cezaevi’ndeyken hücre temizliğinde daha önce yatmış olan devrimcilerin dolaplarda sakladığı, pembe dizi kapaklarının altında Shakespear’in Hamlet oyununa rastlar. Tiyatro metinleriyle ilk tanışmasıdır. Kral Lear, Sophokles’in Antigone’si, Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirileri, Gorki’nin kitapları… Hazine bulmuştur adeta.
Hamlet’ten çok etkilenen Toksöz, küçük bir bölümünü mahkumlarla cezaevinde sahneler. Hollanda’ya gittiği ilk yıl Hamlet’in oynadığını görür. “Ben bunu okumuşum, gittim ve çok ilgimi çekti. Flemenkçe bilmiyordum o zaman ama gözümün önünde hepsini anlıyormuşum gibi tekstler kafamda canlandı. Sonra takip ettiğim ve okuduğum Antigone’yi izledim. Cezaevinde okuduğum kitapların oyunlarına gitmeye başladım”
Tiyatroyla tanışma
Daha sonra kendisini tiyatroya kazandıran, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Yılmaz Onay’la tanışır.
Onay, Karagöz’ün Muamması adlı oyunda küçük bir rol verir Toksöz’e. Böylece sahne tozunu yutmuştur bir kere. Daha sonra Nobel ödüllü İngiliz Yazar Harold Pinter’in hiç Türkçe bilmeyen ve görüş günlerinde oğluyla sadece “Kamber Ateş nasılsın?” diyen bir tutuklu annesinden esinlenerek yazdığı “Dağ Dili” adlı oyunda yer alır. Üç yıl tiyatroda oynadıktan sonra Kına Kabare adlı bir tiyatro grubu kurar. Hollandaca çalıştığı bir yönetmen başarılı bulduğu Toksöz’e bu işin eğitimini almasını önerir. Toksöz de sınavlara girerek, 4 yıl Amsterdam Konservatuarı’nda “yönetmenlik ve eğitmenlik” bölümünü tamamladıktan sonra Sanat Tarihi üzerine yüksek lisans yapar. Yunan klasiklerinden Antigone ve Medea’yı sahneye koyan Toksöz, azınlıkların çelişkisini anlatan “Tarator” adlı oyunu yazıp yönetir.
“Tarator herkes tarafından bilinen bir meze. Savaştan hemen sonra yaptım. Balkanlara çok gidiyorum, iyi biliyorum oraları. Mutfakta, Sırp, Çingene ve Bosnalı aşçılar çalışıyor ve çelişkileri bitmiyor. Aynı yemekleri yaptıkları halde paylaşamıyorlar. Tabi ellerinde bıçaklar var salatalar yapıyorlar. Tehlikeli bir durum. Hem kavga ederken balans ayarlayacaklar, hem de birbirlerine batırmayacaklar. Bunları kışkırtan ve yönlendiren iki de garson var”
‘Dilek’ operası
İsveç, Almanya ve Hollanda’da ortaya çıkan namus cinayetlerinin ardından “Dilek” adlı bir karakterin trajedisini anlatan bir hikaye yazar Toksöz. Diyarbakır Şehir Tiyatrosu oyuncularıyla birlikte Gülseven Medar’ın türküleri yorumladığı bir halk operasını sahneye koyar. Müzikleri Cebrail Kalın’a ait oyun, 2008-2010 yılları arasında İstanbul, Diyarbakır ve Hollanda’da oynanır.
Tiyatro Rast
2000 yılında Şaban Ol ve Gert De Boer ile birlikte Hollanda’da Tiyatro Rast’ı kurar. Kültür Bakanlığı ve Amsterdam Belediyesi’nden 4 yılda bir projeleri için başvuruda bulunup fon aldıklarını belirtiyor Toksöz.
“Hollanda’dan proje için fon aldığımızdan mutlaka Hollanda bağlantılı bir proje olması gerekiyor. 75 tiyatro başvuruyor. Bağımsız bir komisyonun değerlendirmesiyle 12’si hak kazanıyor. Biz neredeyse 20 yılımızı doldurduk”
Tiyatro Rast’ın ilk projesi ise Vedat Çetin’in kaleme aldığı “Bir Şehir, Bir Şair” adlı Ahmed Arif oyunudur. Mahir Günşiray’ın yönettiği oyunda şaire Toksöz can verir. Oyuna konu olan şair, metni yazan ve oyuncu Diyarbakırlıdır. Türkiye’de 10 bin 500 seyirciye ulaşır. Ardından Hasan Ali Toptaş’ın ilk kitabı ‘Yalnızlıklar”dan etkilenen Toksöz metni sahneye uyarlar ve bu kez de Mahir Günşiray oyunda yer alır.
Ve Kürtçe Hamlet rüyası
Ve sıra gelmiştir Toksöz’ün cezaevindeyken tanıştığı Hamlet’i Kürtçe sahneleme rüyasına.
Toksöz bu hayalini Diyarbakır Şehir Tiyatrosu oyuncularıyla gerçekleştirir. Hamlet’i yüksek performansıyla Yavuz Akkuzu’nun canlandırdığı; Gülseven Medar, Rojda Şenses ve Ali Tekbaş’ın kilamlarıyla sahnelenen oyun büyük ilgi görür. Türkiye’de 74 kez gösterilir. Yurtiçi ve yurtdışı turnelerde ilgiyle karşılanır.
“Ben daha çok dengbêjlerin ve kilamların olduğu bize yakın bir Hamlet olsun istedim. Onun için ikinci bölüm nerdeyse operaya yakın bir şey oldu. Sürekli opera terimini kullanıyorum ama başka bir terim bilmediğim için. Türkü ve stranlardan oluşan bir oyun. Müzikal değil ona başka bir isim bulmalı. Onun için hep Kürt operası diyorum. Tarihin ilk Kürtçe Hamlet’iydi, ilk Kürt Hamlet de Yavuz Akkuzu’ydu.”
Kürt çocuklara hediye: Keçelok
Kayyumun atanmasıyla birlikte sanatçıların işten çıkartılmasını üzüntüyle karşıladıklarını ancak bağımsız bir tiyatronun kurulmasını da umut verici bulduğunu söyleyen Toksöz, “Daha önce çalıştığım arkadaşlardı. İlk fırsatta onlarla birlikte olmayı istedim. Ama olanaklarımız yoktu. Küçük bir bütçe ortaya çıkınca arkadaşlara teklifte bulundum. 2015’ te yazdığım Keçelok oyununu Kürt çocuklara hediye etmek için geldim”.
Dekorunu Hollanda’dan getirdiği Keçelok bir aylık çalışmayla yapıldı.
“Keçelok sağlığın, temizliğin, iyi kalpliliğin zaferini anlatıyor. Bu masalları okuyarak ve dinleyerek yeni bir hikaye yazdım. O naiflik kimine göre aptallık olabilir ama her seferinde bu saflık kazanıyor. Bu bir hayal tabi hayal dünyası. O temizliğin kazanması için böyle bir yol seçtik” diyor.
Ağır bir haksızlık yaşanıyor
“Gülmeyi unuttuk, bizi kim güldürecek? Peşinden gideceğimiz bir tavuğumuz da yok” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor Toksöz, “Diyarbakır’da ve belki de bölgede havasız bir ortam olduğu belli. Ben de ne zaman gülebilir bu insanlar diyorum. Buradaki işimi bitirdim döneceğim. Her şeyden önce ağır bir haksızlık var tabi. O anlamda sorgulayamaya gideceğin bir kapı da yok. En başta belediye başkanı bir yıldır içeride. Yurtdışında yaşayan biri olarak anlayamıyorum yani kavrayamıyorum. Ortada bir delil olmadan, sorgusuz sualsiz bu uygulama çok ters geliyor ve acı veriyor. Gülmeyi unutturuyor.”
Sanat her zaman iyi gelir
“Mağduriyet edebiyatı yapmak istemiyorum” diyen Toksöz sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Beraber olduğum arkadaşların gözlerindeki cevheri görmek bana sevinç veriyor ve içten güldürüyor. Bu yokluklar arasında sanat yapmalarına ve tiyatroyu ayakta tutmalarına büyük saygı duyuyorum. Bu imkansızlıklar içerisinde ikinci tiyatro festivalinin hazırlığını yapıyorlar. Bunu desteklememek mümkün değil. Bu da benim güçlü olarak geri dönmemi sağlıyor. Bir tarafta hazmedemediğimiz bir zulüm var. Öbür tarafta da bunun karşısında ‘biz yolumuza devam edeceğiz’ diyen insanlar var. Bunu takdir ediyorum. Tarihin her döneminde sanatın iyi geldiğini görüyoruz. Zor anlarda sanatçıların insanlığa katkısını gördük. Şili’de, Arjantin’de, Fransa’da, Nazi işgali zamanlarında gördük. Sanatçıların bir başka pencereden olayı değerlendirmesi ayrı bir şey”.
Yetişkinlerin de keyifle izleyeceği Keçelok adlı oyun her pazar saat 12’de Amed Şehir Tiyatrosu’nda çocukları bekliyor. (BD/HK)