Başına herşey geldi Marianne Faithfull'un. Güzellik, soyluluk, düşmüşlük, şöhret, hepatit c, kanser, bağımlılık ve inanması güç ama hatta yaşlılık.... 1960'larda rock müziğe hakikaten "avant-garde" bir biçimde başladı.
1964'te kafelerde "folk müzik" icra ederken, aynı yıl "As Tears Go By"la tanındı.
Faithfull'un anne tarafından büyük büyük amcası da Leopold von Sacher-Masoch, "Venus in Furs" adlı erotik romanın yazarı ve "mazoşizm" sözcüğünün muciti.. Babası Major Robert Glynn Faithfull, Britanyalı bir asker ve öğretmen. Annesi Viyana'lı Baroness Eva Erissoso, Bertolt Brecht ve Kurt Weil'le çalışmış bir balerin.
Ama o yola sokaklardan çıktı. Oynadığı ilk filmi Jean-Luc Godard'ın yönettiği Made in U.S.A.'di, yine de sokağa geri dönmekten korkmadı. En güzel yıllarında sokaklarda bir "junky" olarak yaşadı.
Bir rock star, sokaklara düşer, ölmez, oralardan çıkar, kariyerini yeniden inşa eder, torunlarını kucağına alırsa önemli bir isim olarak kalabilir belki ama efsane haline gelmesi neredeyse imkansızdır. Gelin görün ki 62 yaşında "70 yaşıma yaklaşacağımı bilemezdim, para kazanmam gerekiyor artık, önümdeki yılları rahatça geçirebilmem için" diyen Faithfull herşeye rağmen ölmeden bir "mit"e dönüştü. Çünkü hiç "mitleşme" hesabı yapmadı, yaşlılığı ve büyükanneliğe de "başım üstüne" dedi.
1946'da doğdu. Müziğe başladığında uyuşturucu bağımlısı olmuştu çoktan.
Faithfull 1965'te John Dunbar'la evlendi, Nicholas doğdu. Dunbar eroin bağımlısıydı, kısa zamanda ayrıldılar, ancak bu evlilikten Faithfull'a uyuşturucu bağımlılığı kaldı. Ayrıldıktan sonra Mick Jagger'la aşk yaşamaya başladılar.
1960'larda ilk çıkışı da dahil yalnızca iki stüdyo albümü yapabildi. Mick Jagger Rolling Stones'un "Sympathy for the Devil", "Beggars Banquet" (1968) gibi en güzel şarkılarını Faithfull için yazdı. Uyuşturucunun eşlik ettiği Jagger-Faithfull ilişkisi de elbette tatsız anılar da biriktirdi. Hatta Faithfull sokaklarda yaşadığı günlerde "Sister Morhine" şarkısının kendisine ait olduğunu ama Mick Jagger ve Keith Richards'ın şarkıyı kendilerine mal ettiklerini anlatmıştı. Güzelim Marianne, kendini "soylu" köklerinden azad etti ancak Mick Jagger'ın sevgilisi olmaktan çok zor kurtuldu.
1979'da rock-balad-ilahi karışımı "Broken English" albümüyle müziğe döndü. "Broken English" yeryüzüyle aranızda boşluk yaratacak kadar etkileyici bir albüm... Bozulmaya başlayan sesinin şarkıları daha güzel, derin kıldığı, belki de Faithfull'un kendini bulduğu albümü. Delice bir kedere kapılmak için bire bir...
Bu albümün bir başka önemi de Beck, David Bowie, Nick Cave, The Chieftains, Jarvis Cocker, Billy Corgan, Lenny Kaye, Daniel Lanois, Emmylou Harris, PJ Harvey, Rupert Hine, Metallica, Barry Reynolds, Keith Richards, Sly and Robbie, Tom Waits, Roger Waters, and Steve Winwood gibi isimlerin kariyerlerinde zirvede olduğu dönemlerde aynı albümde çalışmaları.
1970'lerde bir iki arkadaşı tedavi ettirmeye uğraştılar ama bir işe yaramadı. 1980'lerde intihar eden sevgilisi Howard Tose'a ithaf ettiği "Strange Weather" albümüyle yeniden müziğe başladı, uyuşturucudan vazgeçti.
1995'te A Secret Life çıktı. 2000'de Daniel Lanois, Emmylou Harris, Pink Floyd's Roger Waters, and writer (and friend) Frank McGuiness'le çalıştığı Vagabond Ways'i yatı. 2002'de Kissin' Time'la devam etti. Bu yıl da "Songs of the Innocence and Experience"la turneye çıktı.
Faithfull çoğunlukla dipte yaşadı. Yaşamının büyük bölümünü, parasız, sokakta geçirdi. Yaşaması bir tesadüftü fakat müzikle ilişkisi bir ölüm-kalım meselesiydi. Onu sokaktan çıkarabilen de ancak müzik oldu. Çok güzel yaşlandı.
Şimdi İngiltere'de sabah programlarına filan katılıyor, kendini büyütmediğinden böyle şeyleri de hiç küçümsemiyor... (NZ)