Çoğu tarihi vaka, beraberinde yerleşik hale gelmiş algıları da hızla ters yüz eden özelliklere sahip. Rupert Murdoch'ın, medya imparatorluğu içinde küçük bir nokta da olsa 168 yıllık haftalık bulvar gazetesi News of the World'u 'telefon dinleme skandalı'nın ardından kapatması gazetecilik dünyası için böyle bir etki yaratacak.
Topluma kamusal olanı yansıtmak gibi temel bir kaygısı olması gereken gazetecilik, News of the World örneğinde kamusal, özel ne varsa, habere ulaşmak için her türlü yolun mubah görüldüğü bir hal almıştı.
Bu büyük gazetecilik ayıbının işaretleri her ne kadar son dört-beş yıldır dillendirilmeye başlandıysa da gazetenin neredeyse tüm 'başarılı' haberciliğini etik dışı yollardan, çoğu zaman da suça bulaşarak kotardığını şimdilerde öğreniyoruz.
Gazete, şimdiye dek ortaya çıkanlar kadarıyla, 'ilginç' ve 'farklı' habere ulaşmak, rakiplerine haber atlatmak için dört bini aşkın kişinin telefonlarını dinletmiş.
Bu binlerce kişinin arasında da toplumun hemen her kesiminden mağdur bulmak mümkün: Irak ve Afganistan'da ölen İngiliz askerlerinin aileleri, 2005'te Londra'da yapılan intihar saldırılarında ölenlerin yakınları, 2002'de kaybolan, daha sonra öldürülen 13 yaşındaki Milly Dowler isimli çocuk, şimdiki Maliye Bakanı George Osborne, eski bakan Tessa Jowell, kraliyet ailesi üyeleri, Siena Miller, Hugh Grant, Rooney gibi yüzlerce sanatçı, siyasetçi ve sporcu.
Murdoch medyasını yöneten News Corporation'ın telefon dinleme skandalının iyice açığa çıkmasının ardından gazeteyi kapatmaya karar vermesi Britanya'da çoğu kişi tarafından şüpheyle karşılanıyor.
Başta İşçi Partisi lideri Ed Miliband ve telefon dinleme skandalının mağdurlarından aktör Hugh Grant olmak üzere çoğu kişi kurumun gazetenin yerine kardeş The Sun'ın Pazar edisyonunu çıkarmaya başlayacağına inanıyor.
Etkileri ne olabilir?
Ancak bu kaygı ve ihtimale rağmen, News of the World skandalının, ilke tanımaz gazetecilik üzerinde bir dönem Prenses Diana'nın ölümünden sonra oluşan 'paparazzi duyarlılığı' gibi bu defa bir 'bulvar gazeteciliği duyarlılığı' yaratacağını söylemek mümkün.
News Corporation gibi dünyanın en büyük ikinci medya tekelinin, gazetecileri ve yöneticileriyle birlikte utanç verici bir duruma düşmesi gazeteciler kadar gazete patronları üzerinde de kalıcı etkiler bırakacaktır.
Önümüzdeki dönemde özellikle Britanya'da basın pastasının en büyük kısmını tutan bulvar gazeteciliği, alacağı büyük güven kaybından doğacak manevi-maddi zararın yanında, çok ciddi bir kamuoyu denetiminin ağırlığını da hissetmeye başlayacak.
Yapacakları her habere nasıl ulaştıkları da kamuoyunun merak edeceği bir husus olacak.
News of the World'un kapanmasının bir başka olumlu etkisi, ciddi-kamusal haberciliğin yeniden değer kazanacak olması olacak. Dünyanın en kötü tabloidleri kadar en saygın gazetelerini de barındıran Britanya, bu anlamda son yıllarda ekonomik olarak giderek zor durumda olan The Guardian, The Independent, Daily Telegraph gibi gazetelerin haberciliğinin daha fazla takip edileceği bir ülke olacak.
Şu anki skandalın ortaya çıkmasında, bir anlamda kötücül gazeteciliğin yenilmesinde en büyük paya sahip bu gazeteler, sorumlu gazeteciliğin geniş kitlelerde daha fazla karşılık bulmasının da yolunu açmış oldular.
Bu bir anlamda mesleki bir temizlenmeyi de beraberinde getirecek. Özellikle The Guardian'ın bu skandalın hemen her yönünü sabırlı ve ısrarlı bir şekilde takibinin kendisi, iyi gazeteciliğin önemli bir örneği olarak kalacak.
News of the World olayı, yalnızca bir gazetenin ve bu gazete içindeki çalışanların sorumsuzlukları üzerinden değerlendirilemeyecek bir başka boyuta sahip, o da kimseye tanımadığı toleransı bu tür gazetelere tanıyan okur olgusu.
Okurun bu ve benzeri gazetelere geçtiği iltimas, beraberinde bu gazetelerde de sonu olmayan bir doyumsuzluk ve hırsı besliyor.
Yıllardır endişe duymadan okudukları haberlerin aslında suç işlenerek, kendileri gibi olan insanların özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edilerek hazırlandığını gören okurun da bu yönlü gazetecilikten kendisini uzak tutması söz konusu olabilir. Tüm bunlar bir medya-okur kültürünün de değişmesi ihtimaline kapı aralayabilir.
"News of the World" olayı, durdurulamaz bir şekilde yayılan Murdoch imparatorluğunun bu yayılmasının ciddi bir darbe almasına da yol açabilir. Britanya'da, şimdiye kadarki çok yakın ve sorunlu ilişkisinden dolayı bu krizden zaten yara almış Muhafazakâr Parti öncülüğündeki hükümetin tüm bu yaşananların ardından ayrıca dijital uydu kanalı BSkyB'nin kalan yüzde 60'lık hissesinin Murdoch'a satışını onaylaması oldukça zor görünüyor.
Aynı şekilde benzer projelerini Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yürüten News Corporation'ın bu kötü şöhret nedeniyle burada da ciddi kamuoyu direnciyle karşılaşması yüksek olasılık.
Tüm bunlar, 1980'lerden bu yana İngiliz siyasetinde doğrudan bir etkiye sahip olduğu herkesin kabulü olan Murdoch ve medyasının bu etkisinin azalması, sorunlu medya-siyaset ilişkisinin bir dengeye oturmasına olanak sağlayabilir.
Bize Ne Düşer?
İngiliz basını ile Türk basını karşılaştırıldığında, Türk bulvar gazetelerinin İngiliz benzerleri karşısında ne kadar masum veya amatör kaldığı, ancak ciddi Türk gazetelerinin de İngiliz benzerleri karşısında ne kadar ciddiyetsiz durduğu rahatlıkla görülür.
Bu karşıtlık ve benzemezliğe rağmen, News of The World vakasının dünyanın her yerindeki gazetecilere bıraktığı bir ders var.
Türkiye gibi medyanın giderek daha fazla bir siyasi araç olarak kullanılmaya başlandığı bir ülkede gazetecilerin haberi elde etme yollarının meşruiyeti bu açıdan daha fazla önem kazanıyor.
Bu meşruiyet denetiminin sorumluluğu da İngiltere'de olduğu gibi önce büyük ölçüde sorumlu gazetecilere, sonra da okura kalıyor.
Bu açıdan, Türkiyeli okur ve gazetecilerin Britanya'da yaşanan şu anki medya krizini yalnızca bir ilginç 'dış haber' olarak okumamalarında sayısız fayda var. (HA/ŞA)
* Hamza Aktan, gazeteci; http://hamzaaktan.blogspot.com/