Yaptığımız küçük muhabbetler için oldukça büyük bir beyine sahibiz. Konuşkan türümüzün başkaları hakkındaki yorumları, değerlendirmeleri, tahminleri; evrimsel geçmişimizde dedikodunun modern dünyadaki kötü ününün çok daha ötesine geçiyor. Primat kuzenlerimizin sosyal ilişkilerini güçlendirmek için birbirlerini tımar etmekten bir türlü bıkmamaları gibi, türümüz de dedikodudan vazgeçmiyor.
Kuyruksuz maymunlar ve maymunlar, ilişkilerindeki derinlik bakımından onları diğer hayvanlardan daha farklı kılan, insanlığın en yakın akrabaları. Herhangi bir belgeselde izleyebileceğiniz tımar etme davranışları, esasında yalnızca hijyen için yapılan bir aktivite değil, aynı zamanda bağları güçlendirmek, arkadaş edinmek ve diğer primatları etkilemekle de ilgili.
Ancak, ilk insanlar için, sosyal başarının bir yolu olarak tımar etme aktivitesi bir sorun yarattı: 150 ya da daha fazla kişiden oluşan sosyal gruplarına bakılırsa, ilk atalarımız zamanlarının neredeyse yarısını birbirlerini tımar ederek -imkansız bir yükü sırtlanarak geçirmek zorunda kalacaklardı. Oysa insanlar, aynı amaca hizmet etmek için çok daha verimli olan bir şey geliştirdi: Dil. Görünüşe bakılırsa da; avcı-toplayıcılıktan beri, boş anlarda “çene çalma” eylemi sosyal bağları güçlendirme ve işbirliğini geliştirme rolünü hiç kaybetmedi.
Mayıs ayı başında çeşitli gazetelerde yer alan bir haberle; Filipinler’deki bazı kasabalarda dedikodu yapmanın tamamen yasaklandığını ve dedikodu yapanların yakalandıklarında para cezasına çarptırılacağını duyduk.
Bu tarz bir hükmü dayatmanın zorluğu bir yana, dedikodu gerçekten de böylesi kötü bir üne sahip olmalı mı?
Aslına bakarsanız, en ilkel formunu ele aldığımızda, dedikodu esasında bireylerin kendi itibar ve ilgilerini başkalarının zararına olacak şekilde yaymalarında kullandıkları bir stratejidir. Yapılan araştırmalar, dedikodunun bencil amaçlar uğruna acımasız bir biçimde kullanılabildiğini de gösteriyor.
Öte yandan, kaç kişi tanıdığı birisi hakkında anlatılan sulu bir hikayeden uzaklaşıp, ilgisini başka bir yöne kaydırabilir? Muhtemelen de, her birimiz başkasıyla ilgili muhteşem bir haberi sır olarak saklamanın zorluğunu ilk elden deneyimlemişizdir. Aslında dedikoduyu kötülerken, sosyal dünyayı harekete geçiren şeyin temel bir parçası olduğu gerçeğini göz ardı ediyoruz; esasında dedikodunun kötü tarafı, fonksiyonel olan, daha iyi huylu yanlarını da gölgeliyor.
Dedikodu, gerçekte bir karakter bozulmasından ziyade, oldukça iyi evrimleşmiş sosyal bir beceridir. Hatta bunu iyi yapamayanlar, ilişkilerini sürdürmekte genellikle zorlanır ve kendilerini bir anda tüm ilişkilerin dışında bulabilirler.
Sosyal canlılar olarak dedikodu bağımlısıyız
Beğenelim ya da beğenmeyelim, hepimiz, burnunu başkalarının işine sokan canlıların soyundan geliyoruz. Evrimsel psikologlara göre, başkalarının hayatlarıyla bu kadar meşgul olmamız tarih öncesi beyinlerimizin bir yan ürünü.
Evrimsel geçmişimize göz attığımızda, tarih öncesi atalarımızın görece küçük gruplar halinde yaşadığını ve grup içerisindeki herkesin birbirini yakınen tanıdığını görürüz. Düşman saldırılarını engellemek ve zorlu doğal çevrelerinde hayatta kalabilmek için, atalarımız, grup içindeki diğer bireylerle işbirliği yapmak zorundaydı. Fakat aynı zamanda da, aynı grubun içerisindeki diğer bireyler; eş bulma ve sınırlı kaynaklar için ana rakiplerdi.
Böylesi koşullar altında yaşayan atalarımız birçok adaptif sosyal problemlerle karşı karşıya kalmıştır: Kim daha güvenilirdir? Kimin ağzı daha sıkıdır? Kim aldatır? Kim en iyi eş olur? Arkadaşlıklar, ittifaklar ve aile yükümlülükleri nasıl dengelenebilir?
Bu tip bir çevrede de, diğer insanların özel işlerine yoğun bir ilgi gösterilmesi; kesinlikle kullanışlı bir yöntem olurdu ve doğal seçilim tarafından da şiddetle desteklenirdi. Başkalarının davranışlarını yorumlamak, tahmin etmek ve etkilemek için sosyal zekalarını en iyi şekilde kullananlar, bunu beceremeyenlere kıyasla daha başarılı hale geldi. Nihayetinde de bir sonraki nesile aktarılan genler, bu bireylerin genleri oldu.
Sosyal izolasyon için tek yönlü bilet
Bugün iyi dedikodu yapanlar, kendi sosyal grupları içerisinde popüler ve etkin bireylerdir.
Sırları paylaşmak, insanlar arası bağlar geliştirmenin bir yolu ve dedikoduları başka biriyle paylaşmak, derin bir güven işaretidir: Kişinin bu hassas bilgileri size karşı kullanmayacağına inandığınızı karşı tarafa belirtiyorsunuz.
Bu nedenle, dedikodu konusunda yetenekli biri, geniş bir insan ağı ile iyi bir ilişki kuracaktır. Aynı zamanda da, grup içerisinde ne olup bittiğine dair de gizlice bilgi sahibi olacaktır.
Öte yandan, dedikodu şebekesinin parçası olmayan kişi, grup tarafından ne kabul edilen ne de güvenilen bir kişi olur. Kendinizi, dedikoduya katılmayı reddeden ahlâklı bir karakter olarak sunmak, sonuçta sosyal izolasyona giden tek yönlü bir biletten başka bir şey sağlamayacaktır.
2012 yılında Social Networks’de yayımlanan bir araştırma, işyerinde meslektaşları ile zararsız dedikodu yapmanın grup tutarlılığı yaratabildiğini ve morali artırabildiğini göstermiştir. Bununla birlikte, dedikodu, grup normları ve değerleri hakkındaki belirsizliği gidererek yeni gelenleri gruplandırmaya yardımcı olur. Başka bir deyişle, insanların başkalarının davranışları hakkında yaptığı yargıları dinlemek, aceminin grup içerisinde neyin kabul edilebilir ve neyin kabul edilebilir olmadığını anlamasına yardımcı olur.
Hileye başvurmayı düşünenleri utandırabilir
Diğer taraftan, başkalarının hakkımızda konuşacağı farkındalığı da bizi daha tutarlı yapabilir. Bir arkadaş grubunda ya da iş ortamında, dedikodunun hedefi olma tehdidi; aslında olumlu bir güç olabilir. Bu durum, başkalarından kolaylıkla fayda sağlayacak kişilerin ya da hileye başvuranların “gevşememesine” ve bir şeyleri rahatlıkla yapmaktan caymasına neden olabilir.
1971 yılında Quarterly review of biology’de yayımlanan bir araştırmada biyolog Robert Trivert, apaçık bir biçimde hile yapanları (özgeci bir davranışa hiç karşılık vermeyenleri) ve çok açık olmayan biçimde hile yapanları (özgeci bir davranışa karşılık veren ancak aldığından çok daha azını verenleri) saptamanın evrimsel önemini tartışıyor. İşte dedikodu, aslında bu beleşçileri utandırabilir ve onları dizginleyebilir.
California sığır çiftçileri, Maine ıstakoz balıkçıları ve kolej kürek takımları üzerinde yapılan çalışmalar, bireylerin hesap vermesini sağlamak için dedikoduların çeşitli ortamlarda kullanıldığını doğruluyor. Bu grupların her birinde, kaynakları paylaşma ya da sorumlulukları yerine getirme beklentilerini ihlal eden kişiler dedikodu ve dışlama hedefleri haline geldi. Bu da, onlarda, grubun daha iyi üyeleri olmaları çabasına yönelik bir baskı oluşturdu.
Örneğin, ıstakozların ne zaman ve nasıl toplanabileceği konusundaki köklü grup normlarına saygı göstermeyen kişiler, meslektaşları tarafından hızla grup dışı bırakıldı. Meslektaşları, onları geçici olarak uzaklaştırdı ve bir süre onlarla çalışmayı reddettiler.
Ünlüler neden bu kadar ilgi çekici?
Belçikalı psikolog Charlotte de Backer, strateji öğrenme dedikoduları ve itibar dedikoduları diye bir ayrımdan söz ediyor.
Eğer dedikodu belirli bir birey hakkındaysa; biz, ancak ve ancak bu bireyi tanıyorsak söz konusu dedikoduyla ilgileniyoruz. Ancak, bazı dedikodular, kimin hakkında olduğundan bağımsız olarak da ilginçtir. Bu dedikodu türü, ölüm kalım durumları veya dikkat çekici özellikler hakkında hikayeler içerebilir. Bu tip dedikodulara dikkat kesiliriz, çünkü onlardan kendi hayatımıza uygulayabileceğimiz stratejiler öğrenmemiz muhtemeldir.
Toplum içerisinde belirli bir üne sahip kişiler hakkındaki dedikodular, yaşam stratejileri öğrenme açlığımızı besleyebilecek nitelikte olmasından kaynaklı ilgimize mazhar olurlar. Fısıltı gazetelerinin ve magazin programlarının çok izleniyor olmasının nedenlerinden birisi de budur. İyisiyle kötüsüyle, bir zamanlar atalarımızın rehberlik için kabilelerinde rol model olarak gördükleri bireylere baktıkları gibi biz de modern dünyadaki ünlülere bakıyoruz.
Özünde, ünlülere dair duyduğumuz bu saplantı, diğer insanların hayatlarına olan doğuştan gelen bir ilgiyi yansıtıyor.
Evrimsel bir noktadan bakınca, “ünlü” ifadesi özellikle de, 20. yüzyıldaki kitle iletişim araçlarının patlaması nedeniyle son zamanlarda ortaya çıkan bir olgudur. Öte yandan atalarımız için, küçük sosyal dünyalarındaki herkesin önemi olduğundan, herkesin özel yaşamının detayları sosyal bir öneme sahipti. Fakat 1992 yılında Oxford University Press‘de yayımlanan bir makalesinde antropolog Jerome Barkow şöyle diyor:
“Evrim, bizi, toplum üzerinde gerçek bir etkisi olan üyeleri ile günlük yaşamımızı yalnızca görüntülerde, filmlerde ve şarkılarda meşgul edenler arasında bir ayrım yapacak biçimde hazırlamadı.”
Bugün pek çok gazete, dergi ve televizyon; kendi arkadaş gruplarımız ve işyerlerimizi taklit eder gibi bir biçimi andıran dedikodu fabrikaları gibi çalışıyor. Bir şekilde, beynimiz bu ünlü insanlarla yoğun bir yakınlık hissetmemiz için kandırılıyor, bu da bizi, onlar hakkında daha fazla bilgi edinmek istememize neden oluyor. Ne de olsa, sık sık gördüğümüz ve hakkında çok fazla şey bildiğimiz herkes bizim için sosyal açıdan önemli olmalı.
Ünlülerle hissettiğimiz tanışıklık hali nedeniyle, kendileri önemli bir toplumsal işleve hizmet edebilir: Yeni komşular ve iş arkadaşlarımızla ortak olan tek “arkadaşlarımız” olabilirler. İnsanların yeni çevrelerde rahat hissetmelerine yardımcı olacak resmi olmayan etkileşim türlerini kolaylaştıran ortak kültürel mihenk taşlarıdır. Oyuncuların, politikacıların veya sporcuların hayatlarını takip etmek yabancılarla etkileşimlerinde bir insanı sosyal açıdan daha becerikli kılabilir ve hatta yeni ilişkilere dahi yol açabilir.
Sonuç olarak, dedikoduların günlük yaşamdaki rolünü belki de yeniden düşünmemiz gerekiyor. Başarılı dedikodu, iyi bir takım oyuncusu olmayı ve kendi kendine hizmet olarak algılanmayacak şekilde önemli bilgileri başkalarıyla paylaşmayı gerektirir. Ancak ne zaman konuşmanız gerektiğini ve ne zaman ağzınızı kapalı tutmanız gerektiğini bilmeniz muhtemelen en iyisi olacaktır. (GA/AS)
Kaynak ve ileri okuma
- Can Gossip Be Good? Scientific American MIND, October/November 2008.
- Gossip is a social skill – not a character flaw. The Conversation/ Frank T. McAndrew, (accessed May 11, 2019). https://theconversation.com/gossip-is-a-social-skill-not-a-character-flaw-51629
- Who Do We Tell and Whom Do We Tell On? Gossip as a Strategy for Status Enhancement. Journal of Applied Social Psychology, (2007). http://faculty.knox.edu/fmcandre/JASP_227.pdf
- The co-evolution of gossip and friendship in workplace social networks. Social Networks, (October, 2012). https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0378873312000445
- THE EVOLUTION OF RECIPROCAL ALTRUISM. The Quarterly Review of Biology, (1971). https://greatergood.berkeley.edu/images/uploads/Trivers-EvolutionReciprocalAltruism.pdf
- Evolutionary Perspectives on Workplace Gossip: Why and How Gossip Can Serve Groups. Group & Organization Management, (March, 2010). http://evolution.binghamton.edu/evos/wp-content/uploads/2012/02/Kniffin-2010-Workplace-Gossip.pdf
- Beneath new culture is old psychology: Gossip and social stratification. Jerome H. Barkow (January, 1992). https://www.researchgate.net/publication/279236728_Beneath_new_culture_is_old_psychology_Gossip_and_social_stratification
- Why Caring About Celebrities Can Be Good for You. PsychologyToday/ Frank T. McAndrew. (accessed May 11st, 2019). https://www.psychologytoday.com/intl/blog/out-the-ooze/201503/why-caring-about-celebrities-can-be-good-you
Yazı ilk olarak Bilim Fili’nde “Oldukça İyi Evrimleşmiş Sosyal Bir Beceri: Dedikodu” başlığıyla yayınlandı.