Epey oldu son mektuptan beri. Sana demiştim mektup yazmadım yıllardır, zor olacak diye, ama alışıyor insan!
Bu arada hep aklımdasın, sen dışardayken böyle değildi, ama şimdi, yeni ne görsem, ne yapsam, Çiğdem ne düşünürdü, sever miydi diye geçiveriyor aklımdan. Kaç gündür yazmaya başlayamıyorum.
Sabah her izin gününde olduğu gibi Buttes Chaumont’a koşmaya gittim, senin de bildiğin bir park olduğu için dolaşırken seninle birlikteydim, koşarken değil tabii ki, sen koşmayı hiç sevmezsin, biz Murat'la koşardık.
Sen parkları seversin bildim bileli, başına ne geldiyse bu yüzden geldi diye düşünesim geliyor. Orhan Veli’nin dizeleri geliyor aklıma, Güzel Havalar da “Beni bu güzel havalar mahvetti” diye başlar..
Hamburg’taki parkta da çok dolaşmıştık, ne güzeldi o park da! Böyle güzel parkları ve yeşil alanları olan şehirler şanslı diye düşünüyorum. Ne güzeldi o günler de... Geçen gün düşündüm, haziranda bir yıl oldu, biz sizi görmeye Hamburg’a geleli, neler oldu, neler oldu bu bir yılda...
"Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik"
Daldan dala atladım gene, ama bugün günlerden 14 Temmuz, bir Fransız lisesinde, Saint Benoit’da okumuş biri olarak bugünün Fransızlar için önemini biliyorsun tabii ki. Ayrıca Fransız okulunda okumasa da herkes bilir 14 Temmuz 1789’da neler olduğunu.
14 Temmuz’da temel maddelere ve ekmeğe zammı protesto eden halk ayaklanması en üst safhaya varıyor ve mutlak monarşiye son vermek için ayaklanan halk Bastil’i alıyor.
Bastille meydanında o zaman büyük bir hapishane var, krallık hapishanesi, bütün rejim karşıtlarını koyuyorlar oraya, yanında da cephanelik... Halk böylece silahlanıyor....
Fransız devrimi bütün dünyayı etkiliyor ve 26 Ağustos 1789'da yayınlanan Fransız İnsan Hakları ve Yurttaşlık Bildirgesi'nin yayınlanmasıyla dünya başka bir döneme giriyor. "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" Fransa Cumhuriyeti'nin temel ilkeleri sayılıyor!
Madde 1: "Les hommes naissent et demeurent libres et égaux en droits/ İnsanlar haklar bakımından özgür ve eşit doğarlar ve yaşarlar."
İşte bu cümle insanlığın hayatında büyük bir yer alarak 19. yüzyıl boyunca Avrupa’da ve Latin Amerika ülkelerinde etkilerini sürdürüp 10 Aralık 1948’de Paris’te imzalanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ve 14 Kasım 1950’de Roma’da kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de temeli oldu.
Seçimler
Tabii ki bütün bu haklar ve prensipler Fransa’da tam olarak uygulanıyor mu? Cevap ne yazık ki her zaman evet değil! Bu da bir anda beni son Fransız seçimlerine götürdü. Nerden nereye? 14 Temmuz’dan kalkmıştık. Ama seninle Fransız seçimlerini de (malum sebeplerden) hiç konuşamadık ya!
Bir kere katılım oranı çok düşüktü. Sonra aşırı sağcı ve ırkçı Marine Le Pen‘e karşı ikinci turda Emmanuel Macron’u seçen Fransa halkı milletvekili seçimlerinde aşırı sağı ve solu önemli bir temsil seviyesine getirip, üç hafta önce seçtiği Cumhurbaşkanına (partisine) çoğunluk vermedi!
Koalisyonlar devri başlayacak, belki de bu daha iyi, geçen dönemde bütün güç onlardaydı, istediklerini yapıyorlardı.
Fransa çelişkiler ülkesi olma varlığını sürdürüyor. Sürekli her şeyi sorgulayan ve tartışan bir ülke, herkes kendi çapında.
Yeşil Opera
Bu konuyla ilgili aklıma gelen bir olayı anlatacağım, ilgini çekeceğini düşünüyorum. Sen tanırsın bizim arkadaşlarımız Annie ve Zafer'i. Onlar bir koroda (Chorale La Belle Zoé) müzik yapıyorlar. Tam bu karantina ve Covid olayından önce başlamışlardı, bu süreçte zor da olsa devam ettiler.
Sonunda ortaya Emmanuel Bex’in komposizyonunu yaptığı "Opera Vert/ Yeşil Opera" ya da “Ecolopera/ Ekolojik Opera” çıktı. Sözleri ortak yaratılan, Lucie Vérot’nun destanlaştırarak yazdığı “ekolojik ezgi” onların da çalıştığı bu amatörler korosu tarafından, gönüllü müzisyenlerin de katkısıyla 30 Mayıs’ta, Saint Denis’deki Gerard Philippe tiyatrosunda çok güzel bir konsere dönüştü.
Biz de bu olayı ilgiyle dışardan izleyenlerden olarak konsere davetliydik. İçerik doğa, insan ilişkilerini ele alıyor ve bu ilişkiyi ekolojik bir bakışla sorguluyor. Zaten dönem de bu sorgulama ve bilinç alma dönemi değil mi?
Sonuçta insan, doğayı hiçe sayarak, aradaki bütün koruyucu engelleri yok ederek, sel baskınından tutun da, küresel ısıtma, hatta bir çok aydının iddiasına göre (insan ile hayvanlar arasındaki doğal duvarların bozulması, içiçeliklik..) Covid 19 pandemisinin de sorumlusu.
Ekolojik operanın sözleri hep birlikte söylenen şu sözlerle son buluyordu :
"Dün bu toprakta doğan bizler,/ Nous qui hier sommes nés sur Terre,
yarınlarımızın daha yeşil olması için ayağa kalkalım/ Levons-nous, nos lendemains se-e-ront plus verts
toplanalım şimdi,/ Rassemblons-nous maintenant
biz ki bugün buradayız/ Nous qui som-mes le présent.“
Duvarda gazete
Az kalsın unutacaktım konserden hemen önce bir duvar gazetesi sergilendi, ufacık, tefecik, ayakta zor duran bir hanım kendi hikayesini anlattı. Doğayla ilgili tabi ki. Ben de sana anlatmaya çalışacağım.
Hikaye dedim ya, aslında tek kişilik direnme de diyebilirdim. Önce ortamı vermeliyim. Paris‘in kuzey banliyösünde, Charles De Gaulle havaalanına yakın, "Gonesse üçgeni" bölgesinde epey geniş tarlalar vardır.
Bu bölgede "Europacity" adıyla çok büyük alışveriş merkezlerinin, otellerin vb kurulmasını amaçlayan 15 yıldır bir proje sürüyordu.
Bu projeye karşı halk bu bölgeyi ZAD (Zone A Defendre, Türkçeye "savunulacak bölge" olarak çevrilebilir) ilan etti. Epey protestodan sonra bu proje 2019'da terkedildi.
Tek kişilik direniş
Bu projeye karşı, yürüyemediği için olay yerine gidemeyecek durumda olmasına rağmen Sonia Gomard evinin karşısında, terkedilmiş bir evin duvarını kırmızıya boyamış, ve bu projenin yaratacağı ekolojik yıkıntıları anlatan bir duvar gazetesi çıkarmaya karar vermiş.
Sonuçta herkes kendisine yardımcı olmuş, gazetenin haberleri, bilgiler sık sık değişmiş, hatta bu bölgede oturan ve okuma yazma bilmeyen göçmen işçilerden bile destek almış. "Burada ne yazıyor" diye başlayan söyleşiler, “ya çok haklısın” onaylamaları giderek dostluğa, ona yardımcı olmaya dönüşmüş.
Ta ki, evin sahibi genç evi satmak için duvar gazetesini kaldırmayı istemesine kadar sürmüş bu tek kişilik eylem, Sonia’nın tek çıktığı yolun sonunda epey kalabalıklaşmışlar.
Bu arada Gerad Philippe'den ve Tiyatro'dan bahsetmesem olmaz tabii ki. Gerard Philippe 1959'da korkunç hızla ilerleyen karaciğer kanserinden öldüğünde sadece 36 yaşındaydı, aynen Orhan Veli gibi. Adı bu bahsettiğim Saint Denis’deki Tiyatrodan başka, bir çok Tiyatroya da verilmiş (St Denis, Montpellier, Orleans...).
Mehmet Ulusoy
Bu tiyatroda Mehmet Ulusoy adına da bir salon var. Sen Mehmet Ulusoy'u tanımayacak kadar genç olduğun için (tanıyor musun yoksa?) iki söz edeyim.
Mehmet Ulusoy tiyatroyu sokağa götüren adam diyebilirim galiba, Türkiye'de daha lise yıllarında okul tiyatrosunda başlayan macera, onu İstanbul belediye konservatuarına kadar götürmüş, Yıldız Kenter’in de öğrencisi olmuş.
Muhsin Ertuğrul ile çalışmış. 1963 yılında Fransa’ya gelmiş. Sorbonne'da tiyatro okumuş, Paris ve Berlin'de tiyatrolarda stajlar yapmış. 1968'de Türkiye’ye dönmüş, 68-71 yılları arasında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Aksaray Tiyatro Salonu'nda ve Devrim İçin Hareket Tiyatrosu adlı arkadaşlarıyla kurduğu sokak tiyatrosunda yönetmen ve oyuncu olarak çalışmış, 1971 yılında tekrar Paris‘e dönmüş.
1972'de Paris’te Özgürlük Tiyatrosu'nu kurmuş (Théatre de Liberté), yıllarca Fransa'da çalışan Ulusoy sahneye koyduğu “Topor Party (Roland Topor)” oyunuyla 200 temsil gerçekleştirmiş ve o sene Avignon Festivali'nin (Avignon festivali şehrin sokaklarında geçiyor) kapanış oyunu olmuş.
Aynı yıl Fransız Tiyatro Eleştirmenleri'nden yılın en iyi oyunu ödülünü alıyor bu oyunla. Mehmet Ulusoy 2005'te Paris’te 63 yaşında akciğer kanserinden öldü. Söylemeden edemeyeceğim, Belçika radyosunda çalışan bir gazeteci ağabeyimiz sayesinde kendisiyle tanışmıştık Paris’te, ilk geldiğimiz yıllarda.
Çantamız
16 Temmuz'da çalışmıyordum, seninle aldığımız (Hamburg'tan) sandaletlerimi nihayet giyebildim. Bu sandaletleri alırkenki konuşma aklıma geldi. İkimiz de bu sandaletlere doğru yönelince çok gülmüştük.
Zevklerimizin çakışması konusunda (ikimiz de alışveriş severiz, malum) annen ara sıra “bu kızı sen doğurmuş olsan gerek” der şakayla karışık. Birlikte Paris’ten aldığımız çantayı da kullandım. Eh aklıma kim geldi dersin?
İşte böyle Çiğdemcim, hep aklımdasın, aklımızdasın, seninle birlikte geziyor, birlikte düşünüyoruz, birlikteyiz kısacası...
Hep birlikte olabileceğimiz günlerin özlemiyle ailecek öpüyoruz. (ÇCŞ/APK/KU)