İsveç'te herkesin eşit olduğu yalanına inanırız.
Netflix'te 1 Temmuz'da gösterilmeye başlayacak olan Genç Asiller (Young Royals) 6 bölümlük dizi serisinin tanıtım videoları internette dolanmaya başladı bu hafta.
İsveç kraliyet ailesinden Prens Wilhelm'in yatılı okulda kalmaya başlamasıyla kraliyet ailesinin mensubu olarak ona dikte edilen zorunluluklardan bertaraf, özgür bir hayatı hayal etmesi üzerine kurulu olan bu dizi, İsveç'in sınıf farklılıklarını gözler önüne sermeyi amaçlıyor.
Serinin senaryo yazarı Lisa Ambjörn ve Netflix'in Kuzey Avrupa direktörü Tesha Crawford, İsveç'in en parlak yönetmenlerinden biri olarak gördükleri Rojda ile çalışmaktan gurur duyduklarını basına açıkladılar.
Bu denli övgüler hoşnut edici olsa da acaba sadece yönetmenlik koltuğuna oturacağı işlerde mi Rojda'ya sonsuz bir güven duyulduğu kuşkularını bende oluşturmadı değil.
Pizza restoranı açmak için...
Ailesi ile çok küçük yaşlarda pizza restoranı açmak için İsveç'in Dalarna şehrine taşınmak zorunda kalması, Rojda'ya Alevi bir Kürt, daha doğrusu bir göçmen olduğunu her daim hatırlatıyor.
En yakın İsveçli arkadaşının Neonazi sempatizanı abisi tarafından alenen ırkçı bir saldırıya maruz kaldığında Rojda daha 13 yaşındaydı. İlk kısa filmini tamamladığında da ise henüz 15'inde.
İsveç'in tüm önemli yönetmenlerinin okuduğu Kraliyet Dramatik Tiyatrosu Okulu'na kabul edilen en genç yönetmen adayı olduğunda da 19 olmuştu.
Yönetmenlik okumak için tek başına Stockholm'e tekrar yerleştiğinde yaşadığı küçük kasabada tek göçmen çocukmuş gibi hissetmekten kurtulduğu için, göçmenler için en iyi Avrupa şehirlerinin büyük ve kozmopolitan şehirler olduğuna inanıyor.
Birçok göçmen ailenin düşündüğü gibi Rojda'nın ailesi de geleceği için riskli bulduğu yönetmenlik tutkusunu ve profesyonel olarak bu işi yapmak istemesindeki kararlılığını görünce Rojda'yi sonuna dek desteklemişler.
- "Göçmen aileler, çocuklarının film sektörüne girmelerini istemezler. Lükse giren bir sektör çünkü. Doğru da. Aç ve açıkta olmayı göze alman gereken bir sektör bu. Hele ki hem kadın hem de yabancı kökenli ise isin çok daha zor" diye konuşuyor Rojda ile 2019'da Stockholm'de ilk kez görüştüğümde. Çocukken yaşadığı ırkçı deneyimlerini film ve TV dünyasında hissedip hissetmediğini sorduğumda ise "İsveç'te ırkçılığı alenen konuşmayız. Yokmuş gibi davranırız; en çok da hepimizin eşit olduğu yalanına inanırız. Örneğin İsveç'te yapılmış filmlerin istatistiklerine bakılırsa sadece 1-2 tane doğuştan İsveçli olmayan kadın yönetmene rastlarız. Eşit isek niye o kadar sayımız az?" diye veryansın ediyor.
"Kendimden esinlendiğimi düşündüler"
"Hayallerin Ötesinde" (Dröm Vidare) adlı ilk uzun metrajlı filmiyle Şekersöz, 2017'de İsveç'in prestijli film ödülleri olan Guldbagge'de en iyi çıkış yapan yönetmen ödülünü aldı.
Dört göçmen kökenli ve işçi sınıfından genç kızın yaşam mücadelesi ve dostluklarının anlatıldığı film, İsveç ve genel olarak İskandinav ülkelerinde büyük bir beğeni topladı. Doğru ya Kürt kökenli bir kadın yönetmen kendine yakışır bir film yapmıştı.
Film, hem göçmeni hem de kadını anlatıyordu. Bir gazetecinin filmdeki Mirja karakterini oluştururken kendi hayatından esinlenip esinlenmediği yönündeki sorusu Rojda'yı çileden çıkartıyor.
- "Hapiste yatmış annesi beyaz İsveçli ve babası göçmen Kürt karakterini kendimden esinlenerek yarattığım düşünülüyor. Bizim sıfırdan kurgusal bir ürünü ortaya dökemeyeceğimize inanıyorlar yani. Bir İsveçli yönetmene, İsveçli erkek karakterini yaratırken kendi hayatından ve deneyimlerden yola çıkıp çıkmadığı nedense hiç sorulmaz".
"Erkek yönetmenler daha çok para alıyormuş"
Yaptığı yönetmenlik işleri karşılığında alacağı parayı konuşması gerektiğini çok geç fark ettiğini söyleyen Rojda, geçmiş işlerine karşılık erkek yönetmen arkadaşlarına göre çok daha az para aldığını bile çok sonradan öğreniyor.
- "Erkek yönetmenlerin o uçuğu bucağı engin özgüvenleri de çabası" şeklinde ifade ediyor aralarındaki farkı. "İş toplantılarımda ne yapıp neyi yapamayacağımı açıkça konuşurum. Bir şeyleri eksik yaparmışım algısını hep yaratıyorlar çünkü. Erkek yönetmenlere ise gözü kapalı güven duyuluyor" diyor.
Rojda ile belgesel film projem için 2019'da tanıştığımda, "Komedyen Olarak Yaşamım" (My Life as Comedian) adli filminin post prodüksiyon aşamasındaydı.
Film, Jonas Gardell'in İsveçli bir komedyenin çocukluğundan itibaren yaşamını ele alan bir roman uyarlamasıydı. Rojda'nın tabiriyle de tam bir 'beyaz' filmdi.
Neden bu böyle bir filmi yapmak istediğini sorunca "Kürt olduğumu göstermek için neden Kürt filmleri yapmalıyım ki? Yapmıyorum diye elimden alınacak bir kimlik değil ki bu" şeklinde tepkisel yaklaştığını söylemem gerek.
2019'da Toronto Film Festivali'nde prömiyeri yapılan film, Rojda'nın umduğu tepkileri alamadı. Film ne çok kötü eleştiri aldı ne de çokça da övgü.
"Çekim aşamasından itibaren yalnız kaldım"
Oyuncuların İsveçli ve konunun da tamamen İsveçli olan bir filmin bir Kürt yönetmen tarafından yapılmasının tercih edilmesine anlam verilememişti tabir-i caizse.
Ya da şöyle diyeyim, eleştirmenlere göre Rojda tam bir İsveç filmi yapmıştı ve kendinden bir şey katmamıştı. Kendinden bir şey katmamak nedir peki?
Rojda bu durumu 2020'de bana şöyle açıklıyor:
- "Mezun olduğumda bana namus cinayetleri üzerine film yapmam konusunda yapımcılar öneriler de bulundular. Dinlenmedim. Ama Hayallerin Ötesinde filmi, göçmen gençleri anlattığı için bana çok yakıştırıldı. Komedyen Olarak Yaşamım adlı ikinci filmimin çekim aşamasından itibaren çok yalnız kaldım. Hiç girmemem gereken bir savaş içerisine girdim. Ama ne kendimi savunabildim ne de başkası beni savundu. Pişman değilim tam bir İsveç filmi yaptığım için. Bence harika bir iş çıkardım. Güzel bir hikayeydi, hala ona inanıyorum ama benim hikayem değildi. Bunu biliyorum artık. Bu yüzden kendime bir söz verdim, bir sonraki işimde eğer kişiliğimin tekrardan ezilmesi riskine gireceksem, çok değecek bir iş olmalı."
Neden Kürt filmi yapmadığı sorusuna 2019'da tepkisel yaklaşan Rojda'ya aynı soruyu bir sene sonra Komedyan Olarak Yaşamım adlı filmin ardından tekrar sordum.
Aynı soruya çok farklı bir cevap vererek "Ailem de aslında bunu hep sorup duruyor. Olgunlaşınca yapılacak işler var, onun da zamanı gelecek diye düşünürdüm. Artık zamanı geldiğini hissediyorum" diye konuşuyor. Rojda şöyle devam ediyor:
- "Yakın bir geçmişe kadar bir İsveçli olarak film sektöründe kabul göreceğime inanıyordum. Ama artık kabul ediyorum, ne yaparsam yapayım asla onlar gibi olamayacağım".
- Kabul görülmekten ne kastettiğini sorunca da "Başkası tarafından kabul görmek için bir film daha yapmayacağım yani. Bana farklı davrandıklarına, karşı çıkıyordum, sizden farkım yok derdim ama artık demiyorum. Farklıyım onlardan. Aksi için savaşmak tam bir budalalıkmış. Göçmen filmi de Kürt filmi de yapacağım artık".
Savaş koşulları
Ama Rojda'nın bu vicdani muhasebe sebepleri arasında sadece kendisinden beklenilen konulara teslim olması yoktu elbette ki.
Filminin gösterime girme tarihinin Türkiye'nin Suriye işgal haftasına denk gelmesinden iyi bir ders çıkarttığını söylüyor.
Savaş koşulları ve agresif askeri işgal ortamında filmin ticari reklamını sosyal medyada bile yapmaktan utandığını söyleyen Rojda "Artık ileride öyle bir film yapmalıyım ki Kürtlere dair benzer bir işgal durumu olduğunda ya da yeni filmim benzer bir döneme denk geldiğinde bu filmimin tanıtımını yapmaktan utanmamalıyım" diyor. Bundan sonraki çalışmasını da heyecanla bekliyorum.
(ÖBG/PT)