Makalenin İngilizcesi için tıklayın
İsveç ve Finlandiya Nato’ya üyelik başvurularını bugün yapacaklar. Bu her iki ülke için de tarihi bir dönüm noktası olacak. Bu karara yol açan süreç kesin olarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başladı.
Aslında bu gelişme yalnız bu iki ülke için değil bütün dünya için de tarihi bir dönüm noktası olacak.
Bilmem, Türkiye’de muhalefettekiler de dahil siyasetçiler ve aydınlar bundan böyle dünyanın artık başka bir dünya olacağının farkındalar mı?
Tarafsızlık, 200 yılı aşkın bir süredir savaşmamış olan İsveç’in dış politikasının temel ilkesini oluşturuyordu. Daha geçtiğimiz yılın sonuna kadar İsveçlilerin büyük çoğunluğu bu politikanın devamından yanaydı.
NATO üyeliği düşünülecek bir şey değildi. Rusya’nın Avrupa’nın güvenlik sisteminin yeniden düzenlenmesine yönelik geçtiğimiz aralık ayında uzun bir liste olarak verdiği ültimatomla birlikte kamuoyunda yoğun bir anti-Rusya kampanyası başlatıldı.
Sağcı politikacılar ve medya İsveç halkını NATO'ya üye olmak için kapsamlı bir propaganda bombardımanına tuttular. Muhafazakâr partinin lideri, yaklaşık dört ay sonra yapılacak olan seçimlerde iktidara gelirlerse ilk yapacağı işin, NATO’ya üyelik diekçesini vermek olacağını söyledi.
Ukrayna’nın işgali başladığında iktidardaki sosyal demokrat parti hâlâ Nato üyeliği için acele etmenin bölgedeki istikrarı bozacağını ileri sürüyordu.
Kamuoyunda özellikle tartışılan konulardan biri Ukrayna’nın “Finlandiyalılaştırılması” idi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Finlandiya topraklarının yüzde10’unu Sovyetler’e bırakmak zorunda kalmış ve yapılan anlaşmayla dış politikasını Sovyetler’e uydurmaya söz vermişti. Böylece bağımsızlığından bir ölçüde vaz geçmişti.
Rusya, Batı’ya verdiği ültimatomla NATO’nun daha önce Varşova Paktı’nı oluşturan ülkelerden çekilmesini, ayrıca Batılı ülkelerin Rusya’nın kendisi için “meşru ilgi alanı” olarak nitelediği bu ülkelere yönelik entegrasyon politikasını terk etmesini talep etmişti.
Ukrayna aslında olmayan, Lenin tarafında yaratılmış bir devletti ve dış politikada Rusya’ya bağımlı olacaktı. Kısacası Avrupa’da Rusya’yı tehdit etmeyecek yeni bir güvenlik düzeni oluşturulacaktı.
Rusya aynı zamanda CIA ve diğer isthbarat örgütlerinin gözü önünde Ukrayna sınırına asker yığmaya ve işgal hazırlıklarına başlamıştı. İşgali takip eden birkaç hafta içinde İsveç’te kamuoyu NATO’dan yana dönmeye başladı.
Sol Parti ve Çevreciler Nato üyeliğine sonuna kadar karşı çıktılar. Ancak belirleyici olacak olan iktidardaki Sosyal Demokrat Parti'ydi. Parti yönetimi bir U dönüşü yaparak, örgüt tabanına danışmadan yıldırım hızıyla üst üste toplantılar düzenleyerek geçtiğimiz pazar günü NATO’ya katılma kararı aldı.
Ertesi gün, 16 mayısta parlamentoda oylama yapılarak İsveç devletinin Natoya resmen üye olmasına karar verildi.
İsveç’teki NATO karşıtları bu sürecin antidemokratik olduğunu söyleyerek halka başvurulmasını ve ülkenin geleceğini tayin edecek böylesi önemli bir kararın referandumla belirlenmesini talep ettiler. Ne ki, dün yapılan son kamuoyu yoklamaları halkın yüzde 60’ının NATO taraftarı, geri kalanın da NATO aleyhtarı ve kararsızlar olduğunu gösterdi.
Bu süreci hızlandıran etken Finlandiya’nın NATO başvurusunu birlikte yapmak üzere İsveç’e yoğun bir baskı yapması oldu. İki ülke arasında çok yakın bir askeri işbirliği olduğu biliniyor.
İleri sürülen argümanlardan biri iki ülkenin NATO’ya aynı anda katılımıyla Baltık’ta güvenliğin daha çok artacağı idi. İki ülkenin liderleri bugün yaptıkları ortak basın toplantısında NATO’nun İskandinavya’da nükleer silah bulundurmayacağını, İskandinav ülkelerinin NATO içinde silahlanmaya karşı bir blok oluşturacağını vurguladılar.
Türkiye’nin bu iki ülkenin NATO üyeliğini veto edeceği haberi bütün dünyada ihtiyatla karşılandı. NATO genel sekreteri görüşmeler yoluyla bu sorunun çözüleceğini umduğunu söyledi.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yönetimi de bu görüşü paylaştı. Finlandiya cumhurbaşkanı yapıcı görüşmelerle sorunun üstesinden gelinebileceğini ifade etti. İsveç hükümeti de bu doğrultuda görüş bildirdi.
İsveç’teki akşam gazetesi Aftonbladet, "Türkiye devletinin İsveç’te ve bütün Avrupa’da narkotika trafiğini yöneten ve Türkiye’ye kaçmış olan birçok cinayete ve ağır suçlara bulaşmış 'tilki Kürt' namlı biriyle onun aynı kalibrede olan bir suç ortağını İsveç’e teslim etmediğini, bu konuda İsveç’teki 30 kadar PKK’lı ve Gülen Cemaati mensubuyla takas pazarlığı konusu" yaptığını bildirdi.
Önümüzdeki günlerde bu ve benzeri haber ve spekülasyonları çok izleyeceğiz. Finlandiya cumhurbaşkanı ile İsveç başbakanı 19 mayıs perşembe günü Joe Biden ile görüşmek üzere Washington’a gidecekler.
İsveç başbakanı Magdalena Andersson, konuşacakları konulardan birinin Türkiye’nin veto tehditi olduğunu açıkça ifade etti. Onlar da biliyor ki, Türkiye yönetiminin NATO bağlamındaki temel sorunu ne İsveç, ne de Finlandiya. Sorun Türkiye yönetimiyle ABD arasında.
NATO üyeliğinin İsveç için tarihi bir dönüm noktası olduğu tekrarlanıp duruyor ama İsveç halkında hiç de coşkulu bir tepki görülmüyor. Sokaklarda, meydanlarda bir sessizlik hakim.
Erdoğan? “Her zamanki gibi başlangıçta pazarlık fiyatını yüksek tutup, sonunda uzlaşacaktır” deniliyor.
Bütün tarafların güvenilirliği ve haklılığı için söylenecek çok söz var. Ama en iyisi bekleyip görmek. (TK/APK/KU)