Geçen hafta Özlem Narin Yılmaz’ın “Kapıyı İçeriden Kilitledim” ve “Huzursuz Periler” adlı iki romanını peş peşe okudum. Ocak 2018’de ilk baskısı çıkan “Kapıyı İçeriden Kilitledim” yazarın ikinci romanı. Bu kitaptan önce Kayıp Yalnızlık Ormanı (2006-Everest Yayınları), Kızböceği (2008-Everest Yayınları), Karmeleği (2010-Can Yayınları) isimli üç öykü kitabı çıkarmış. Yazarın ilk romanı “Huzursuz Periler” ikinci romanı gibi Ayrıntı Yayınları tarafından 2016 yılında yayımlanmış.
Özlem Narin Yılmaz'ın iki kitabını da okurken Clarissa P. Estes'in “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabında altını çizdiğim metinleri hatırladım. Clarissa P. Estes'in geçmişten beri kadınların hikayesini erkeklerin yazdığını, ama o metinlerin hep yanlışlarla dolu olduğunu söyler. Özlem Narin Yılmaz da bu cümlenin devamını getiren ve kadın hikayeleri yazan iyi yazarlardan biri.
Ana teması eski İstanbul olan hikayelerde, geçmişin yok olan değerlerini, azınlıkları ve onların yok sayılan haklarını, şehirli/İstanbullu kadınların gizli kalmış hayatlarını bulursunuz. Kitaba konu olan onca hoyratlığın içinde her satırını inceliklerle dokuyan yazar, okuyanda hem merak hem mutluluk yaratıyor. Merak ediyorsunuz; çünkü bir gerçeğin peşinde buluyorsunuz kendinizi. Sanki polisiye bir serüveni kovalar gibi, nefesiz takip ediyorsunuz olayları. İstanbul’un gizemli geçmişi, büyülü sırları yutuyor adeta sizi. Mutlu oluyorsunuz; çünkü İstanbul sevgisini onlarca katlı çelik konstrüksiyon, göklere uzanan cam fanuslar arasında değil eski semtlerin dar sokaklarında, küflü ve eski odalarda, tarihi binalarda, sanatta, giyimde, dikişte, nakışta yakalıyorsunuz. Özlem Narin Yılmaz İstanbul’un tarihini, sanatını, yaşam şeklini, sosyal dokuyu, dönemin aile ilişkilerini ve gündelik hayatı motif gibi işliyor romanlarında.
Son kitabı “Kapıyı İçeriden Kilitledim” de bu incelikler içinde yazılmış bir roman. Romanın başkahramanı Alin kitabın anlatıcısı ve yazarı. Hikayeyi onun dilinden takip ediyorsunuz. Olay Alin’in bir resim sergisine gidişiyle başlıyor. Sergide ünlü mağazalar zinciri, tasarım şapkalar üreten Ruhi Sezer’le tanıştırılıyor. Ruhi Sezer artık çok yaşlandığını ve hayat hikayesini romanlaştırmak istediğini söylüyor, Alin’e. Zengin adam neredeyse bir servet karşılığı yazardan hayatını kaleme almasını istiyor. Ancak yazar bu teklifi reddediyor. Ruhi Bey yıllardır kaleme aldığı iki ciltlik anılarını okuması için Alin’i ikna ediyor. “Hiç değilse bunu yapın,” diyor.
Ruhi Bey’in anıları Madam Marin isimli tasarım şapkalar üreten bir mağazada çırak olarak işe başlamasıyla, başlıyor. Olay 1950’lerde geçiyor. Eski İstanbul, şık kadınlar, varlıklı tüccarlar, Kapalıçarşı esnafı, sarraflar ve onların birbirinden ihtişamlı aileleri adeta gözünüzün önünde canlanıyor. Şapka tasarımcısı Madam Marin Paris’ten getirdiği danteller, boncuklar, satenler ve ipeklerden İstanbul sosyetesinin elit kadınları için benzersiz şapkalar yapıyor. Müşteriler bu şapkaları almak için sıraya giriyor.
Ancak Madam Marin her müşterisini aynı sevmiyor, her müşterisini aynı ilgiyi göstermiyor. Onun için değerli olan müşterileri var. Halı tüccarı Aslan Bey’in kızı Ruhan bunlardan biri. Onu çok ayrı bir yere koyan Madam Marin Ruhan’a özel şapkalar yapıyor. Ona yaptığı şapkalardan birini dükkanın çırağı Ruhi, Apelyan Apartmanı’na yaşayan Ruhan’a götürüyor. Daha önce şapka dükkanında görüp hayran kaldığı Ruhan’a kendi evinde, ikinci karşılaşmasında aşık olan Ruhi Bey “Hayat, aşkla tanıştığın anda başlar, onu bir daha bulmamak üzere yitirdiğin anda son bulur,” sözleriyle ömür boyu süren tutkusunun esiri oluyor.
Hem hayatın şansı ya da şanssızlığı olan bu karşılaşma, hem de 6-7 Eylül olayları Madam Marin’in yanına çırak olarak başlayan Ruhi Bey’in kaderini değiştiriyor. Çırak olarak başladığı dükkanın sahibi olan Ruhi Bey İstanbul jet sosyetesinin de merkezine yerleşiyor. Ancak bir ömür süren bu karşılıksız aşk her iki tarafın da farklı hayatları nedeniyle nihayete ulaşamıyor.
Kitap sonu cinayetle biten karşılıksız aşkın, iyi günde çevresi zengin beyler ve hanımlar tarafından sarılan, zamanı geldiğinde aykırılıkları ya da başka bir milletten oldukları için karşılaştıkları ikiyüzlü, öldürücü nefretin nesnesi olan insanların hikayesini anlatıyor. Yazar romanına verdiği “Kapıyı İçeriden Kilitledim” ismiyle hem 6-7 Eylül olaylarında küçük bir odaya kendini kilitleyerek hayatı kurtulan Madam Marin’in acı sonunu, hem ilahi aşkla bağlı olduğu, ancak karşılıksız aşkına ihanet etmemek için gönül kapısını kilitleyen Ruhi Sezer’in hayatını, hem de gururu nedeniyle hayata kapılarını kapatan Ruhan’ın çaresizliğini anlatıyor.
Kitap sürprizlerle dolu. En güzeli ise Alfred Hithcock misali kendi kimliğiyle bir anlığına kurguya dalan Özlem Narin Yılmaz’ın kitabın yazarı ve sözde arkadaşı olan Alin’le yazmanın zorluğuna üzerine yaptığı kısa sohbet oluyor.
Özlem Narin Yılmaz hem “Kapıyı İçeriden Kilitledim” hem de “Huzursuz Periler” romanında zor bir kurgu deniyor, ikili yaşamları iç içe aktarıyor. Julio Cortazar'in “Seksek” kitabı gibi farklı zaman dilimini ayrı ayrı okuduğunuzda anlam kargaşasına yer vermeyen bir yöntemi başarıyla sergiliyor. Okur “Kapıyı İçeriden Kilitledim” romanında kitabın yazarı Alin’in yazdıkları ile Ruhi Bey’in anı defterini ayırarak iki ayrı öykü kitabı gibi rahatlıkla okuyabilir. Bu yöntem “Huzursuz Periler”in iki kahramanı Hayal’in ile onun büyükannesi Gülperi’nin hatıratlarında da ortaya çıkıyor. Kitabı bir kez okuduktan sonra isterseniz zıplayarak tek tek kahramanları kendi zaman diliminde okuyabilir ve bir anlama, bir sonuca ulaşabilirsiniz.
Özlem Narin Yılmaz’a bu iki kitabı gibi diğer kitaplarının da okuru bol olması dileğiyle... (PT/AS)
* “Kapıyı İçeriden Kilitledim”, Özlem Narin Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, 2017, 112 sayfa.