İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Bursa’da, İstanbul turizminin bugünü ve geleceği için bir arama toplantısı düzenlemiş.
Üç gün süren toplantı üzerine turizmgazetesi’nde yer alan haberler ve Fehmi Köfteoğlu’nun değerlendirme yazısı dışında fazla bir bilgim yok.
Rapor çıkınca bilgi sahibi olacağız herhalde.
Ama çok da merak ettim mi? Hayır. Katılanlara sormak, onlardan bilgi almak mümkündü ama doğrusu içimden gelmedi.
Kimlerin katıldığını da bilmiyorum. Sadece gördüğüm fotoğraflar ve tanıdıklarım var. Kimler vardı diye, katılan arkadaşlarımdan birine sorabilirdim. Ama o da içimden gelmedi.
Ne konuşulduğunu bilmeden, kimler vardı diye sorgulamadan ne oturur da yazarsın bu toplantı üzerine diye sormazlar mı adama?
Doğru ama içimden böyle bir yazı yazmak da gelmedi. Fehmi Köfteoğlu gibi bu konu üzerine kalem oynatanlar olacaktır.
Benimki, İstanbul için arama lafını duyduğumda oluşan içimin ezilmesi halini dışa vurmak.
Ama yeri gelmişken söyleyeyim.
Bu tür toplantıların yararına inananlardanım. Eminim belediye görevlileri ve özellikle turizm atölyesine uzun yıllardır emek veren sevgili Tülin Ersöz ve ekibi bu toplantıyı iyi niyetle düşünmüşler, planlamışlar ve gerçekleştirmişlerdir.
Arama toplantısının moderatörü Oğuz Babüroğlu da bu alanın usta ismi.
1984’den beri İstanbul ve Türkiye turizminin takipçisi olanlardan biriyim. İşim gereği. İstanbul için kaç arama toplantısı yapıldıysa, çoğunda vardım. Kriz dönemlerinde oldu çoğu.
Ama katıldıklarımdan sonuncusu böyle değildi. Yanlış hatırlamıyorsam, 2009 yılında, İstanbul’un 2010 Kültür Başkenti ilan edilmesinin ardından gerçekleşmişti. Arama toplantısını yine Oğuz Babüroğlu yönetiyordu. İstanbul turizminin güzel günleriydi. Turist sayısı 10 milyon sınırına gelip dayanmıştı. Başta Avrupa olmak üzere dünya kamuoyunda İstanbul yükselen bir yıldızdı. İstanbul üzerine yazıların tamamına yakını olumlu nitelemeler içermekteydi. Aynı şekilde kültür ve sanat aktivitelerinin de parlayan şehriydi İstanbul. Sanatın her alanının ikonik isimleri aldıkları her davete olumlu yanıt veriyorlardı. Gelmek, görünmek için yarışılan bir kentti İstanbul. Uluslararası kongrelerin biri kapanıyor, öteki açılıyordu İstanbul salonlarında. İCCA’nın en iyi toplantı şehirleri listesinde İstanbul ilk 10’a girmişti ve önü de açıktı.
Buna rağmen, daha fazla neler yapılabilir, yükselen kültür-sanat aktivitelerinin turizmle, turizmin örgütlü gücüyle nasıl daha iyi entegre edilebilir, birbirlerini destekler hale getirilir diye heyecanla konuşmuş, önerilerde bulunmuştuk.
Ne günlerdi?
Şimdi bu tablodan eser yok.
Suriye krizi ve sonrası, Türkiye’nin önceliklerini değiştirdi.
Güneydoğu sınırımızın iki tarafı da yıllardır yangın yeri.
Devletin tepesi de bu önceliklerin değişmesinden rahatsız değil.
Dış politika, iç politikanın bir aracı oldu.
Yaşananlar, otoriterleşmenin, demokrasi değerlerinden adım adım uzaklaşmanın gerekçesi kılındı. Değişeceğine dair bir işaret de yok.
Ona buna küçük iç politika hesaplarıyla ve “Eyy” ile başlayan cümlelerle verilmeye çalışılan ayarın, edilen sözlerin, atılan adımların, olur olmaz yasakların yarattığı sonucu görebilmek için dışarıdan içeriye bakabilen göz olmak yeter. Konuşan, yazan herkesin içeri tıkılabildiği bir ülke görünümündeyiz.
Turizm dediğin şey de dışardan içeriye bakabilenlerin hareketi.
İçerideki her şey, dışarıyı olumlu-olumsuz etkiliyor.
Anlaşılan, devletin tepesi bundan da rahatsızlık duymuyor.
Çünkü turizm öncelikleri arasında değil artık.
Masa başında yapılan hesaplarda, turizmden kaybedilenin yerine ne konulacağı keşfedilmiş olmalı.
İki gündür, İstanbul’da yapılan bir fuarın haberlerini okuyoruz havuz medyasının manşetlerinde.
Her biri, kocaman fotoğraflar ve 9 sütun üstüne kapkara puntolarla, İDEF Savunma Sanayii Fuarı’nda sergilenen son teknoloji ürünü silahların haberlerini veriyorlar. Başbakan ve Savunma Bakanı, Türkiye’nin savunma sanayii yatırımları ve ihracatında nasıl yol aldığını gururla anlatıyor. Aralarında havuz medyası patronlarının da bulunduğu Türk şirketlerin ürettikleri yeni tank, panzer, füze, İHA gibi araçların önünde verdikleri fotoğraf, gurur ve hayranlık ifadesi ile yüklü.
Son bir yılda Türk şirketleri savunma sanayiinde 1.5 milyar dolarlık ihracat yapmışlar. Bu rakamın hızla artacağı müjdesi veriliyor. Geliştirilen araçların hepsi için güneydoğu sınırımızın her iki yanı, önemli bir deney alanı. Bu alan aynen varlığını devam ettirsin ki, biz daha fazla daha fazla yatırım yapalım, daha fazla üretelim, daha fazla kazanalım ve kendi ihtiyaçlarımızı karşıladığımız gibi daha fazla ihraç edelim.
Bugünün önceliği bu.
Hesaplar buna göre yapılıyor.
Bu hesapların içinde turizmin yeri yok.
Turizmdeki kayıp, böyle giderilecek. Sadece 2016’da turizmdeki kayıp 10 milyarı bulmuş. 1.5 milyarlık savunma sanayi ihracatı ilaç olmaz ama olsun. Her yıl katlanarak artacak ya…
Yeni Türkiye 2023 hedeflerine de böyle ulaşacak… Nurlu ufuklar önümüzde…
İstanbul turizmi için arama haberini duyduğumda içimde oluşan ezikliğin nedeni işte bu tablo.
İstanbul için arama toplantısında kimler vardı bilmiyorum demiştim.
İstanbul turizmi için varını yoğunu ortaya koyan aktörlerden kimler vardı mesela?
Kasım Zoto var mıydı? Onunla birlikte Sultanahmet, Kadırga, Sirkeci için kendisini adayan isimler? Mesela Faruk Boyacı? Ya Mehmet Ata Tansuğ? Yoksa elini şöyle bir sallayıp, “bu koşullarda ne arayacağız be abi” demiş midir?
İstanbul ve Taksim bölgesi için, Talimhane için tüm yaratıcı birikimini, enerjisini ortaya koyan sevgili Müberra Eresin’i katılımcılar arasında gördüm, yayınlanan bir fotoğrafta. Ama aynı heyecanı bu arama toplantısında taşıyor muydu acaba? Yoksa aynı lafları yıllardır işitmenin, aynı sorunları yıllardır konuşmanın bezginliği içinde miydi tüm oturumlar boyunca?
Ya kongreciler?
Yıllardır iğneyle oya işler gibi İstanbul’u kongre takvimlerinin içine sokmak için didinenler?
ICCA son raporunu açıklamış. Sekizinci sıradaki İstanbul, artık kongre turizminde ilk 20 şehir arasında yok. Klasmana bile girememiş, diye veriyor haberi turizmgazetesi.
Ellerinden bu kayıp gidişin geriye dönüşünün yıllar yıllar alacağını biliyor olmanın hüznü içinde olmalılar. Ve de umutsuzluğu.
Kimler katıldı, ne konuşuldu merak etmiyorum diye başlamıştım ya yazıma.
Ama sormadan edemeyeceğim.
Bu arama toplantısında “krizi fırsatı dönüştürmek” diye bir cümle kuruldu mu acaba?
İşte bunu çok merak ediyorum… (HB/HK)
* Fotoğraf: Haluk Kalafat