Görsel: Gazete Kadıköy
İstanbul Sözleşmesi ve afet yönetimi arasında ince bir bağ var.
Bu bağ, son yaşadığımız ve önümüzdeki on yıllarda sosyal, psikolojik ve ekonomik olarak etkisini daha da hissedeceğimiz Maraş’taki büyük depremlerde maalesef daha da açığa çıktı.
Tahminimce bazıları “Ama her şeyin çözümü de İstanbul Sözleşmesi mi?” diye eleştirecek.
Gelin bakalım İstanbul Sözleşmesi ve Afet yönetimi arasında nasıl bir bağ var?
İstanbul Sözleşmesi’nin 14. ve 15. maddeleri özellikle okul müfredatlarında, devletin ilgili ve ilgisiz kurumlarında çalışanlara eşitlik eğitimi verilmesini öngörüyor.
Yani kadınları ve LGBTİ+’ları ötelemeden, bu kesimlere yönelik nasıl davranılacağını anlatıyor. Toplumsal cinsiyete duyarlı olmak, bu konuda eğitim almış olmak en ufak olayda dahi nasıl davranacağımız, nasıl refleks göstereceğimizi belirliyor.
İsterseniz somut birkaç örneğe de bakalım.
“Antep’te sabaha karşı bir depremle hayatımız başımıza yıkıldı. Bazılarımız uyurken yakalandı depreme, bazılarımız sağ çıktı bazılarımız en yakınlarımızı kaybetti.
“Hayatta kalanlar, belediyelerin ve resmi kurumları açtığı toplanma alanlarına gitti, biz translar, LGBTİ+’lar gidemedik bu alanlara. Oysa hepimiz aynı acıyı yaşadık, aynı kaybı hissettik….”
Antep Queer LGBTİ+ Dayanışması’ndan Mehmet* 6 Şubat’ta Maraş’ta gerçekleşen iki büyük deprem sonrasında LGBTİ+’ların yaşadıklarını böyle özetlemişti.
Eğer, Maraş’ta yaşayan ve depremden hayatta kalmış lubunyalar, bölgede İstanbul Sözleşmesi’ne göre eğitim almış, ötelenmeyeceklerini, transfobi ile karşılaşmayacakları görevlilerle muhatap olacaklarını bilseler, devletin kurumlarına gitmeye çekinmezlerdi. Gidince de ikinci, üçüncü defa mağdur edilmezlerdi.
Her meseleye, her olaya, depreme, afete, toplumsal cinsiyet odağında bakabilmek ancak İstanbul Sözleşmesi’nin kazandırabileceği bir bakış açısı.
Peki kadınlar açısından
Gelelim ikinci somut örneğe.
LGBTİ+’ların yaşadığı hak ihlallerinin ve eşitsizliğin bir benzerini de kadınlar yaşadı, yaşıyor.
Deprem bölgesinde Hatay Samandağ’da Kadın Çadırı kuran gönüllülerinden İrem Kayıkçı, kadınların sıradan çadırlardaki görevlilere “ped” vs gibi ihtiyaçlarını söylemeye çekindiklerini, bu nedenle kadın çadırlarına ilginin yoğun olduğunu söylüyor.
Hem kadınlara hem de LGBTİ+’lara yaşatılan eşitsiz yaklaşımların nedeni elbette afet yönetiminin de toplumsal cinsiyet bakış açısıyla yapılmaması.
Cümle kendi haliyle çok akademik, jan janlı görünüyor olsa da aslında toplumsal cinsiyet odaklı afet yönetimi demek, en basit haliyle görevlilere toplumsal cinsiyet eğitimi verilmesi de demek.
Ne yazık ki bu eğitimlerin verilmesini, eşitlikçi bakış açısının kazandırılması için gerekli çalışmaların yapılmasını şart koşan İstanbul Sözleşmesi, Türkiye için artık uyması gereken bir Sözleşme değil.
Özcesi, İstanbul Sözleşmesi ve afet yönetimi arasında ilk başta bir bağ var gibi görünmüyor olsa da Sözleşme’nin mantığını düşündüğümüzde bu bağı net olarak görürüz.
Sözleşme’nin temel mantığına göre, aslında devletin tüm kurumlarıyla; yargı, bürokrasi, yardım merkezleri çalışanları, askerler, kolluk kuvvetlerinin toplumsal cinsiyet eğitimi almış olması gerekiyor.
Maalesef deprem bölgesinde görev yapan resmi görevlilerin ve gönüllülerin bırakın bu eğitimleri, olması gereken ilk yardım eğitimlerini alıp almadıkları da bir muamma…
(EMK)