Fotoğraf: Evrim Kepenek/bianet
Hüzünlü İstanbul’dan başka bir İstanbul görmüş müydük zaten diyeceksiniz, yoo görmemiştik. Tarihte göz açıp kapanıncaya kadar geçivermiş zamanlarda, işte o saliselerde, İstanbul’da gördüğümüz şenliğin, uzun mor yürüyüşlerin, yan yana duruşların şevki ile idare ediyorduk. Her 20 yılda bir hiç unutmayacağız dediklerimizi unuttuğumuzu hatırlayıp yeniden hiç unutmayacağıza sığınıyorduk, sonra şarkısı bile yazılmış o gecelerden bir gece ansızın feshedilen bir sözleşme ile yeniden hatırladığımız neydi, nedendi bunca üzüntü! Geri döndürülemez bir şey olduğunun, ağır bir şey olduğunun farkına varmak mı?
Vulgar siyasi dil
Geri döndürülemez olanın ağırlığının bunca yoğun olması, başkalarının üzüntüleriyle bir kesişme momenti ile ilişkili elbette. HDP’nin kapatılması istemi ile açılan davanın tam 609 sayfalık iddianamesinde, kanıtlarla sergilenen bir devlet aklını ortaya çıkarmaya zahmet edilmemesi, her türlü kişisellikten arındırılmış izlenimini güçlendiren ekonomik bir dil kullanımının ciddiye alınmaması, herhangi bir ikna çabası içermeyen ideografların yoğunluğu, önermelerin devamsızlığı ve sonuçsuzluğu, nesnel ilişkilerin betimlenmesi aracılığıyla kurulan yasal dili çarçabuk aşırı vulgar bir siyasal dile dönüştürme çabası, artık geri getirilebilecek bir şey olmadığına dair hissi de derinleştirdi.
Geri dönülmez bir yol
20 yıl içinde gazetelerin üçüncü sayfalarından yanlı televizyonların ana haber bültenlerine ancak sızabilen kadın cinayetleri ve çocuk evlilikleri hakkındaki haberlerin yarattığı infial, orta sınıf konformizminin içinden bir cılız önleyelim çağrısından öte bir şeye dönüşmemişken, illa da aileyi koruyalım diyen muhafazakar siyaset kadın meselesini hep olduğunu yine araçsallaştırırken, yalanlarla heteronormatif dünyaların kapılarını sımsıkı kapatırken, adını İstanbul’dan alan bunca feminist emek, gayret ve çaba ile çıkartılan sözleşmenin sona erdirilmesi, artık geri dönülemez bir yola girildiğini açıkça gösteriyor.
Demokrasi mücadelesi
Elbette en iyi feministler ve LGBTİ+ler bilir, yasalarla ya da uluslararası sözleşmelerle eşitliğin, özgürlüğün ve güvenliğin korunamadığını. Yasa önünde eşitlik ile erkekler arasında yapılan sözleşmelerin uzun tarihini yeniden yazarlarken, devletin eril yapısının her patikasını uzun uzun tartıştılar ve liberal demokrasilerin yasal düzenlerinin değil, bu düzenleri değiştirmek için kadınların verdiği mücadelenin demokrasi mücadelesi olduğunu gösterdiler.
Siyasi tercih
Bunca kadın cinayetine, gül gibi kızların her gece öldürülmelerine, yok edilmelerine karşı ellerinden ne geliyorsa yaptılar, yapmaya da devam edecekler. Asıl sorun, liberal devleti bırakınız kadınları vursunlar bırakınız kadınları öldürsünler olarak anlayan bir yönetim düzeninin, hem HDP’yi kapatma kararında ve hem de İstanbul Sözleşmesinin sona erdirilmesinde apaçık ortaya çıkan tercihidir.
Bu tercih, neredeyse 145 yıldan bu yana, soykırım, çalışma kampına gönderme, ekonomik varlığını tahrip etme, hapishanelerde ağır zulüme uğratma hallerinde sürdürebildiği hukuk dilini artık bırakışında da ortaya çıkıyor. Bu dillin bırakılması sadece kendi çıkarını çoğaltma marifetinin üzerini örtmek için her türlü kutsalı yeryüzüne indirerek pazarlığa tabii tutan bu pervasızlık, zıplamayı bile suç gibi gördüğünü yazmaktan çekinmeyen aşırı kişiselleşmiş, nedensellik duygusunu tümden kaybetmiş, artık iknaya bile gerek duymayan bu zihniyet, yasa gerekçelerinin içine sızıyor ve hukuku tahrip etmesi ve adaleti geri dönülmeyecek bir şekilde zedeliyor.
(EK/NÖ)