"Eskiden bir tane düşmanımız vardı, şimdi binlercesi var".
Suriye'deki berbat durumu betimleyen bu cümle muhalif yazar Yassin Al Haj Saleh eksenli Bizim Korkunç Memleketimiz (Our Terrible Country) belgeselinde teessüfle ifade ediliyor.
Yıllarca Esad rejiminin hapsettiği ve ülkede siyasi bir sembol haline gelen yazarın iç savaş tüm şiddetiyle sürerken Şam'da başlayıp İstanbul'da sona eren meşakkatli yolculuğu, ikisi de gazeteci, sinemacı ve insan hakları aktivisti Ziad Homsi ve Mohammed Ali Atassi'nin yönettiği yapımla belgeleniyor.
"Canavar" IŞİD
Suriye devriminin entelektüel sesi Al Haj Saleh 1980-1996 arasında cezaevinde yatmış, işkencelere tabi tutulmuş.
Bugünkü durumu tüm Suriye toplumuna uygulanan bir işkence hali olarak yorumluyor. İsyancıların kontrolü altındaki Duma şehrinde, bombardımanlarla yıkılmış mahallelerde kimsenin yaşamadığı bina ve sokaklara hazin gözlerle bakıyor, savaşın dehşetine tanıklık ediyor.
Politik aktivizm konusunda gayet faal olan eşi Samira Khalil'le sokak temizleme projesine katıldıklarında bölgedeki tutucu bazı Müslümanların "kadının başını örtmesi lazım" telkinlerini sabırla bertaraf ediyor.
Bir süre sonra karı-koca ayrılmak zorunda kaldıklarında internet üzerinden sağlanan bağlantı birbirini derinden seven çiftin iletişiminde tek araç haline geliyor.
Eline silah almaktan imtina etmeyen delikanlı Ziad Homsi ve tüm belgesel ekibiyle oluşan sıcak ilişkiler ağı yazarın bu zorlu sürece dayanmasına yardımcı oluyor; katlanılmaz sıcaklarda dağlarda, çölde seyahat edip güneşin yakıcı etkisinden kurtulabilmek için saatlerce bir tentenin altında yatmak zorunda kalıyorlar, tepelerinde devamlı gezen askerî uçaklar de cabası.
Yassin'in 1961 yılında doğduğu Rakka şehrinde kalan akrabalarını da bu arada ziyaret ediyorlar. IŞİD'in üs olarak kullandığı binanın Esad rejimi tarafından hedef haline getirilmemiş olması manidardır; ne de olsa "canavar" adını taktığı bu köktendinci oluşum, rejimin tek alternatifiymiş gibi sunulup danışıklı dövüşün bir parçası durumuna getirilmiştir. İki erkek kardeşinin IŞİD tarafından kaçırılmış olması da Yassin'in canını fazlasıyla acıtmaktadır. Türkiye'ye doğru yöneldiklerinde gruptan ayrılıp geri dönen Ziad'ın aynı oluşum tarafından alıkonması da kaygılarını artırır. Fotoğrafçılık da yapan Ziad uzun bir süre sonra film ekibine İstanbul'da katıldığında belgeselin amacını, hayattaki rolünü irdelemeye devam edecek, yazarla hasret giderip efkâr dağıtacaktır.
Sürgün olmak
Geçen ay Uluslararası Marsilya Film Festivalinin büyük ödülünü alan, Fransızca adıyla Notre Terrible Pays adlı 80 dakikalık belgeselin son kısmı İstanbul'da geçiyor. Düşünceli yazarı sürgün durumunu sorgularken, köklerinden sökülmüş olmanın ağırlığını ve kaybolma duygusunu geriye dönme ümidiyle dengelemeye çalışırken görüyoruz.
İKSV'nin 33.İstanbul Film Festivali kapsamında, Helsinki Yurttaşlar Derneğinin de katılımıyla düzenlediği Suriyelilerin Topluma Entegrasyonu konferansında yer almış olan Yassin Al Haj Saleh, kurucu üyesi olduğu Beyoğlu’ndaki Hamiş-Suriye Kültürevi’nin açılışında da bir konuşma yapmıştı.
Belgeselde kendisini kâh İstiklal caddesinde, kâh bir ormanda yürürken, kâh Boğazdaki bir gemide kişisel durumunu ve ülkesinin vaziyetini anlamlandırmaya çalışırken görüyoruz; Suriye'nin bu zorlu anında orada olamamak Yassin'e fazlasıyla ağır geliyordur, benliğine hâkim olan duygular belirsizlik ve çaresizliktir.
Filmin tamamlanmasına on gün kala, 9 Aralık 2013'te gelen haber ise daha da vahimdir: aralarında eşi Samira olmak üzere, Suriye'nin insan hakları savunucuları Razan Zeitouneh, Wael Hamaa ve Nazem Hammadi Radikal İslamcı bir grup tarafından kaçırılmıştır.
Ne yazık ki bu metnin yazıldığı ana kadar da kendilerinden bir haber alınamadı!
#dirensuriye (MT/ÇT)