Kuzey Londra'da Cumartesi günü başlayan, çoğunluğunu siyah, etnik azınlık ve yoksul gençlerin oluşturduğu gruplar ve polis arasındaki çatışmalar kentin başka bölgelerine yayılarak devam ediyor.
Londra'nın 26 yıldan bu yana şahit olmadığı türde çatışmaların kıvılcımını çakan olan iki olay var. İlki, Perşembe günü Kuzey Londra'da bulunan Tottenham bölgesinden Mark Duggan adlı bir kişinin bir polis operasyonu sırasında öldürülmesi.
Her ne kadar polisin ilk verdiği bilgilerde, polis ve Duggan arasında bir çatışma yaşandığı ve bir polisin Duggan tarafından yaralandığı belirtilse de, Bağımsız Polis Şikâyetleri Komisyonu'nun yürüttüğü soruşturmanın ilk sonuçları, olayda ateşlenen iki merminin de polis silahından çıktığına işaret ediyor.
Olay yerindeki şahitler de ifadelerinde Duggan'in silahının vurulduğu sırada çorabının içinde olduğunu söylüyor. Duggan'in silahı üzerinde balistik incelemeler devam ediyor ve henüz konu ile ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.
İkinci olay ise, Duggan'in polis tarafından öldürülmesinin ardından, Cumartesi günü, ailesi, yakınları ve arkadaşlarının oluşturduğu yaklaşık 300 kişilik bir grubun Tottenham Polis Karakolu önünde düzenlediği barışçıl protesto gösterisi sırasında yaşandı.
Ana akım medyada yeterince yer bulamayan ve aslında barışçıl gösterinin çatışmaya dönüşmesinde kıvılcım rolü oynayan olay, polis çizgisine yaklaşarak sorular soran ve tepkisini dile getiren 16 yaşında bir genç kızın yaklaşık 15 polis görevlisi tarafından coplarla dövülmeye başlanması.
Bu olayın hemen ardından ve taleplerine cevap alamayan ve dikkate alınmadıklarını düşünen grubun öfkesinin büyümesiyle çatışmalar hızla yaygınlaştı. Sonuç itibariyle Tottenham'da çıkan olaylar sonucunda birkaç polis arabası da dâhil birçok araba, bir otobüs ve onlarca dükkân yakıldı.
Protesto gösterisine katılan kişiler, Tottenham Polis Karakolu önünde yapılan gösterinin amaçları arasında, polisin Duggan'in ölümü ardından ailesine hiçbir açıklama yapmamış olması, ölümünün ardından ailenin ve yakınlarının sorularının cevapsız bırakılması, bu tür vakalarda uygulanan prosedürlerin uygulanmaması ve olayın medyada yansıtılma biçiminin bulunduğunu söylüyor.
Ailenin ve yakınlarının başlıca isteğinin, sorularının cevaplanması, soruşturmanın adil ve tarafsız bir şekilde yapılması olduğu, protestoda atılan sloganlardan da anlaşılıyor. Gösteriye katılan bir kişi kendisi ile yapılan bir mülakatta gösteri sırasında üst düzey bir görevli ile görüşmek istediklerini ancak bu isteklerine çok geç cevap verildiğini söyledi.
Polise ve mülke saldırı
Olaylar, cumartesi gecesi ve pazar günü Londra'nın kuzeyinde bulunan Wood Green, Haringey, Enfield ve Güney Londra'da Brixton bölgelerine de yayıldı.
Polisle yer yer çatışmaların yaşandığı olaylarda aynı zamanda birçok dükkân, özellikle zincir kıyafet ve spor kıyafetleri mağazaları, elektronik eşya dükkanları ve fast food restoranları yağmalandı.
Ana akım medyanın haberleştirdiği ise olayların temel nedenleri ve bu gençlerin öfkelerinin kaynağı değil, aksine saldırılan dükkanlardan çalınan eşyalar idi. Yaşanan kriz, işsizlik ve yoksulluk sırasında öfkenin, şiddetin mala ve mülke yöneltilmesi pek de şaşırılacak bir durum değil.
15 Mart günü, uyuşturucu, silah kaçakçılığı gibi nedenlerle polisin düzenlediği baskınlardan yine birinde David Victor Emmanuel ("Smiley Culture" olarak biliniyor) öldürülmüştü. Emmanuel'in ölümünün ardından 16 Nisan günü 2000 kişi polisin ırkçılığı ve gözaltında ölümleri protesto etmek amacıyla ve Emmanuel'in ölümü üzerine kamu soruşturması açılması için Scotland Yard'a yürümüştü.
Nisan ayında düzenlenen bu barışçıl protesto gösterisi ana akım medyada neredeyse hiç yer almadı. Bu noktada hatırlatmak gerekir ki 2010 yılı Aralık ayında Bağımsız Polis Şikayetleri Komisyonu'nun raporuna göre son 11 yılda 333 kişi polis göz altısında öldürüldü, ancak tek bir polis bile ceza almadı.
Tottenham'da çıkan olayların ardından mülakat yapılan birçok gencin şikâyeti polis tarafından suçlu ilan edilmiş olmaları ve sürekli polis tacizi altında olmaları.
Her ne kadar kurumsal ırkçılığın önlenmesi konusunda önemli adımlar atılmış olsa da, siyahların, etnik azınlıkların, göçmenlerin yaşadığı bu bölgeler hâlâ ayrımcılık, eşitsizlik, issizlik, yoksulluk ile anılıyor. Ancak ana akım medyada bu bölgeler daha çok uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, çetecilik ve suç alanları olarak yer bulabiliyor.
Kolektif hafızada polis karşıtlığı
Cumartesi patlak veren olaylar, birçok kişiye 1985 yılında yine Tottenham'da Cynthia Jarrett adli siyah bir kadının polisin evine düzenlediği baskın sırasında kalp krizi geçirerek ölmesi ardından yaşanan olayları hatırlattı.
Olaylar aslında nitelik açısından pek de bir farklılık göstermiyor. Tabii 1985 yılında yaşanan olaylarda ırkçılık, ayrımcılık, yoksulluk ve polis şiddeti çok daha yüksek bir orandayken, gruplar ve polis arasında silahlı çatışmalar da yaşanmıştı.
Tottenham bölgesinden İşçi Partisi milletvekillerinden David Lammy'nin Ekim 2010'da Parlamento'nun Kamu Harcamaları Değerlendirmesi'ne verdiği bilgilere göre, Tottenham Londra içinde en yüksek işsizliğin olduğu yer. İngiltere genelinde ise sekizinci sırada geliyor.
Bu bölgedeki islerin büyük çoğunluğunun devlete bağlı olduğu düşünülerse kamu harcamalarındaki kesintiler bu bölgeyi çok ciddi bir biçimde etkiliyor.
Birçok kişinin, Muhafazakârlar iktidara geldiğinden bu yana ve kriz sonrası kamu harcamalarında yapılması planlanan büyük orandaki kesintilerin ardından söylediği üzere, işsizlik ve yoksulluk, siyahların ve etnik azınlıkların maruz kaldığı ayrımcılık, yavaş yavaş toplumsal çatışmaları da beraberinde getiriyor.
Yine Kamu Politikaları Araştırmaları Derneği (Institute for Public Policy Research) tarafından yapılan bir başka araştırma, 16-24 yaş arası siyah gençlerin yarısının işsiz olduğunu ve bu oranın beyazlar için yüzde 20'lerde olduğunu gösteriyor.
Polis tarafından uygulanan ırkçılığa gelince, birçok araştırma gösteriyor ki siyahlar arama ve durdurma uygulamalarına daha fazla maruz kalıyor. (YYY/ŞA)
(Fotoğraf: Aysun Eyrek)