Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) eylül ayı istihdam verilerini açıkladı. Beklendiği gibi işsizlikte biraz artış görülüyor. Cumhurbaşkanı bunun normal olduğunu, işsizliğin zaman zaman arttığını, zaman zaman azaldığını söyledi. Gerçekten de 2000’li yıllar boyunca işsizlik oranı yüzde 9-11 arasında gidip geldi. 2018 Eylül ayı itibarıyla yüzde 11,4 olmuş. Hafif bir yükselme var, öteki veriler bundan sonra daha hızlı artacağını gösteriyor ama şimdilik olağan trendin devam ettiği söylenebilir.
Fakat asıl sorun zaten olağan kabul ettiğimiz durumda. TÜİK’in işgücü istatistiklerinde birçok temel verinin önemli dalgalanmalar göstermeden, istikrarlı bir şekilde varlığını sürdürdüğünü görüyoruz. Öyle ki, bu istatistiklerde işsizlik oranının artık en önemli veri olmaktan çıktığını söyleyebiliriz.
Kısaca şöyle bir durum söz konusu; 2018 Eylül ayında 3,7 milyon işsiz var. Bunların kabaca üçte birini oluşturan 1,2 milyon kişi sürekli iş aramasına rağmen en az altı aydır iş bulamıyor. İçlerinde birkaç yıldır iş bulamayanlar da var.
Bunların dışında ümidi kırıldığı için iş aramaktan vazgeçen ama bulduğunda çalışmaya hazır olduğunu söyleyen bir grup daha var ki sayıları 2 milyonun üzerinde. Bu grubun tamamı geçekte uzun dönemli işsiz niteliği taşıyor.
Son olarak işgücüne dahil olmayan nüfus içindeki “diğer” grubundan da söz etmek gerekiyor. Bu gruptaki yaklaşık 2 milyon kişi; düzenli veya düzensiz bir işi yok, çalışmaya niyetli görünmüyor, eğitim öğretim görmüyor, emekli geliri yok, engelli veya hasta değil, ev kadını değil.
Uzun dönemli işsizlik
Burada önemli olan sayılar değil. Bu sayılar Türkiye’de resmi rakamların çok ötesinde bir işsizlik olduğunu gösteriyor ama asıl önemli olan, işsizliğin boyutundan önce, zaman içinde pek değişmeden varlığını sürdürmesi. Sözü edilen üç grup da 2000’li yıllar boyunca fazla değişmeden –daha doğrusu adım adım büyüyerek- devam ediyor. Hemen her yıl yüzde 9-11 arasında işsizlik var ve bunların yaklaşık üçte biri uzun dönemli işsiz, her yıl 2 milyonun üzerinde iş aramaktan bıkan uzun dönemli işsiz ve 2 milyona yakın gerekçe göstermeden çalışmayan insan var. İşi olmayan insanların bu yapısı yıllar boyunca istikrarlı bir şekilde varlığını sürdürüyor.
Bu tabloya bir de, yine zaman içinde fazla değişmeden varlığını sürdüren genç nüfus işsizliğini eklemek gerekir. Toplam nüfusun yüzde 16’sını oluşturan 15-24 yaş grubundaki işsizlik oranı hemen her yıl yüzde 20’nin üzerinde gerçekleşiyor. Bu oran ülkedeki genel işsizlik oranının yaklaşık iki katı. Ne eğitim gören ne de istihdam edilen gençler sayıldığında durumun çok daha vahim olduğu görülüyor. Sürekli bir artışla yüzde 30’a yaklaşıyorlar, şimdilik yüzde 27,5.
Genç nüfusun işsizliği
Böyle, zaman içinde çok az değişerek varlığını sürdüren yapıların bir kültüre dönüşmesi olasılığı yüksektir. Bu konuda “yoksulluk kültürü” kavramı örnek gösterilebilir. Yoksulların yaşadıkları ülke ve/veya kentlerin belirli bölgelerinde yoğunlaşması, zaman içinde toplumun genelinden farklı yaşam ve davranış biçimleri geliştirmelerine yol açmaktadır. Bu yaşam tarzı “yoksulluk kültürü” adı verilen, kendisini besleyerek süreklilik kazanan ve yoksulluktan kurtulmanın önünde engel haline gelen bir durum oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar, yoksulluk süresi uzadıkça yoksulluktan çıkma olasılığının da giderek azaldığını göstermektedir. Yoksulluktan kurtulamayan bireylerin yaşam tarzları yeni yetişen kuşaklar için de rol modeli olmakta ve süreklilik kazanmaktadır. Yoksulluğun kuşaktan kuşağa geçerek devam etmesi, eğitim ve gelir düzeyinde sürekli bir düşüklüğe yol açarak, bir kısır döngü oluşturmaktadır.
İşsizlik için de benzer bir durumun söz konusu olduğu söylenebilir. Özellikle genç nüfus dikkate alındığında, grubun yüzde 20-30 arasında bir kısmı hem eğitimden ve hem de çalışma hayatından uzaksa, ayrı bir hayat tarzının oluşmaması çok zor olacaktır. İşsiz nüfusun bütün genç grupları arasında homojen dağılmadığı, daha çok yoksul ve az eğitimli kesimlerde yoğunlaştığı da açıktır. Bu durum işsizlik kültürünün de bu kesimlerde yoğunlaşacağını göstermektedir.
Kapitalizmin işleyişi için işsizler gerekli
Veriler milyonlarla ifade edilen bir nüfusun yıllar boyunca çalışma hayatından uzak olduğunu göstermektedir. İşsizliğe ilişkin rakamlar hep tartışma konusu olmuştur ama hangi verileri seçersek seçelim birkaç milyon insanın uzun dönemli işsizlik yaşadığı ortadadır. Bu nüfusun çoğu gençtir ve sürekli olarak yeni gençlerle büyümektedir.
Kapitalizmin işleyişi için sürekli olarak işsiz bir grubun varlığının gerekli olduğu bilinir. Marx bunları yedek işgücü ordusu olarak tanımlamaktadır. Fakat yedek işgücü ordusu aynı zamanda lumpen proleteryanın da içinden çıktığı ortamdır. Elbette bütün işsizlerin lumpenleşeceği söylenemeyeceği gibi, bütün lumpenlerin işsiz olması da gerekmemektedir. Fakat uzun dönemli işsizliğin uygun bir ortam yaratacağı da açıktır.
İşsiz, eğitimsiz, gelirsiz, statüsüz olarak yıllar geçiren gençlerin nerelere savrulacağını önceden kestirmek mümkün değil. Tarih, en azından bir kısmının, yasadışı işlere bulaşmaları ve faşizan milliyetçi hareketlere taban teşkil etmeleri ihtimalinin çok güçlü olduğunu gösteriyor. Son zamanlarda kan banyolarından söz eden milliyetçi mafya babalarının bu kadar popüler olmaları da bu ihtimali güçlendiriyor. Sosyal medya silah gösterilerinden, savaş tapınmalarından, tehditlerden geçilmiyor.
İşin kötüsü aynı zamanda devletin de hamaseti beslemesi, sürekli olarak savaşa hazır olmayı telkin etmesi, şiddet dilini gündelik dil haline getirmesi. Firmaların krizi fırsata çevirme açıkgözlüğü gibi devletin de işsizliği fırsata çevirme çabası var gibi görünüyor. (BD/HK)