Türkiye'nin dört bir yanından gelen genç gazeteci adaylarının katıldığı Okuldan Haber Odası'na programı bugün sona erdi. Ben de gazeteci olma hayaliyle yanıp tutuşan bir yeni mezun olarak OHO'ya katıldım.
Beş gün süren seminer boyunca "hak haberciliği" hakkında hem kuramsal hem de uygulamalı olarak birçok bilgiye ulaşmanın yanında özgür ve eşitlikçi bir ortamda kendimizi ifade edebilme şansı da bulduk.
Bu deneyim benim, ve eminim ki tüm arkadaşlarım için çok farklı ve özeldi. Hepimizin gelecek kaygısı duyduğumuz bir ortamda içimize su serpen bu beş gün hayata ve mesleğimize olan inancımızı yeniledi.
Aynı zamanda OHO'nun benim için çok daha özel bir yanı vardı. bianet'te geçen yaz bir ay staj yapmış biri olarak, orada öğrendiğim mesleki bilgileri bir de diğer gazeteciler ve akademisyenlerden dinlemek gerçekte ne yapmak istediğimi ve mesleğimi yaparken nerede durmam gerektiğini anlamama daha da yardımcı oldu.
İş bulmaya gelince kendimizden ödün vermek gerekliliğine inanmıştık
OHO'da bulunan bütün gazetecilerin, akademisyenlerin ve yeni gazetecilerin ortak bir yanı vardı. O da; mesleklerini icra ederken kendilerini gerçekleştirebilme imkânı elde edip düşündüklerini ve hissettiklerini ortaya koyabilecekleri ve bunu da yaparken kimliklerinden, cinsiyetlerinden veya yaşlarından dolayı ayrımcılığa uğramayacakları bir iş için verdikleri mücadeleydi.
Belki bizim için durum daha korkutucuydu. Mezun olduktan sonra gözümüzü karartıp bir iş bulmak için mücadele veriyoruz. Her gün yaptığımız rutin işlerden biri haline gelen bu arayış süresince değerlerimizi ve haklarımızı sorgulamaya ne gerek görüyoruz ne de zaman bulabiliyoruz.
OHO'ya gelen çoğu arkadaşlarım ve meslektaşlarım yeni mezun olmanın verdiği o umutsuzlukla bu sürecin eşiğindeydi. Fakat durum benim için belki biraz daha farklıydı.
Geçen yaz bianet'te yaptığım bir aylık staja başlamadan önce, daha mezun olmamış, geleceği için umudunu yitirmemiş biri olarak iş dünyasında bulamamaktan korktuğum bütün değerleri orada bulma ümidi içindeydim.
Sevdiğim bir işi yapmayı öğrenirken aşağılanmamayı, suiistimal edilmemeyi umuyordum. İlk başladığım günde her üniversite öğrencisinin korktuğu o eziyet veren staj kâbusunun gerçekleşmeyeceğini fark ettiğimde ise sevinmem gerekirken ben şaşırdım.
Çünkü her ne kadar beklentilerimin karşılığını bulsam da, sanki bu işte bir yanlışlık var diye düşünüyordum. OHO'da geçirdiğimiz beş gün içinde arkadaşlarımın da benim bianet'te hissettiklerimi hissettiklerini fark ettim.
Hepimiz her ne kadar fikirlerimizi sonuna kadar savunsak da, konu iş bulmaya gelince her şeyden ödün vermemizin gerekliliğine inanmıştık.
Fakat OHO bize hem kendi haklarımızı, hem mağdurların haklarını korumamızın ne kadar önemli olduğunu, bunların gazetecilikte bir seçenek değil zorunluluk olduğunu gösterdi.
Rekabet değil dayanışma
Birçok gazeteci bizlerle deneyimlerini, yaşadıkları zorlukları ve verdikleri mücadeleleri paylaştılar.
Bunun yanında gazetecilerin haklarını ve görevlerini uzman kişilerden dinledik. Üniversitelerde okutulan ders alanlarının da dışında çıkarak günümüz gazeteciliğini ve dil kullanımını sorguladık.
Tartışmalarımızı hiyerarşinin var olmadığı, ifade özgürlüğünün tam anlamıyla hüküm sürdüğü bir ortamda yaptık. Tabii ki derslerin dışındaki zamanlarda, tekne gezisinde, öğle ve akşam yemeklerinde yaptığımız muhabbetlerin, edilen dansların keyfi bir başkaydı.
Çekişmenin değil de dayanışmanın olduğu bu ortamda kurulan dostluklar da cabası...
Her anın tadı bir başkaydı ama benim için en keyifli gün en son gün oldu.
Üç gruba ayrılıp deneyimli ve ünlü gazetecilerle beraber üç farklı gazete çıkardık. Tabi bu gazeteler diğer gazetelerden farklıydı; ortak çalışma, dayanışma ve demokratik karar mekanizmasının işlediği bu gazetelerin hepsi de birbirinden güzel oldu.
En sonunda ise gazetemizi çıkarırken yaşadığımız zorluklar ve haberlerimiz üzerine uzun bir tartışma yaptık.
Elbette hepimiz hak ve barış gazeteciliğini temel alarak hazırlamıştık haberlerimizi. Kadın ve çocuk hakları, eğitim sorunları, ifade özgürlüğü ve işsizlik her grubun gazetelerinin ilk sayfasına koyduğu haberlerin odak noktasıydı.
OHO'nun sürmesi dileğiyle
Hal böyle olunca en iyi gazeteyi belirlemek de imkânsız oldu çünkü beş gün içinde öğrendiğimiz hak savunucusu ve kamu yararı güden gazetecilik anlayışını hepimiz uygulamış olduk.
Fakat böyle bir gazeteciliğin çok kolay olmadığını, emek ve cesaret gerektirdiğini de fark etmiş olduk.
Böyle bir deneyim yaşattığı için bianet'e ve OHO'ya katkıda bulunan tüm gazeteci ve akademisyenlere teşekkür etmek istiyorum.
Ayrıca bu programı herhangi bir seminerden farklı kılan, derslerimizin yavan ve sıkıcı olmasını engelleyen tüm arkadaşlarım da çok büyük bir teşekkürü hak ediyorlar. Umarım OHO 2010 da gerçekleşir ve hak haberciliği anlayışı daha fazla yeni gazeteciye ulaşır. (ZG/EZÖ)
OHO'ya katılan gazeteciler; Mete Çubukçu, Murat Çelikkan, Ahmet Tulgar, Tuğrul Eryılmaz, Burçin Belge, Esra Açıkgöz, İsmail Saymaz, Banu Güven, Demet Bilge Ergün ve Yücel Tunca sunumlar ve atölye çalışmaları yürüttüler.
Prof. Dr. Özden Cankaya, Prof. Dr. Sevda Alankuş, Doç. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun, Doç. Dr. Mine Gencel Bek, Doç. Dr. İncilay Cangöz, Öğr. Üyesi Dr. Atilla Özsever ve Yrd. Doç. Dr. Esra Arsan'ın katıldığı programda habercinin özlük hakları üzerine iletişim hukukçusu Fikret İlkiz ve haklar ve medya üzerine de Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı konuştu.
OHO programında genç gazeteciler Radikal, CNNTürk, Açık Radyo/Açık Gazete haber merkezlerini, İnsan Hakları Derneği (İHD), Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER), Sosyal Hizmet Uzman Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası'nı (TGS) ziyaret ettiler.
Bu yılki OHO programının foto-galerisine ulaşmak için tıklayınız.