25 Eylül günü Katalonya'da yapılan seçimler gerek öncesinde; gerekse de sonrasında Avrupa'nın baş gündem maddelerinden biri hâline geldi. Uzun zamandır konuşulan Katalonya'nın bağımsızlığı meselesinde bu seçimlerin önemli bir izlek olabileceği düşünülüyordu. Nitekim, seçimleri iktidarda olan Artur Mas önderliğindeki ayrılık yanlısı CİU'nun (Convergència i Unió.Uyum ve Birlik) yüzde 30 oyla kazanması, Katalonya'nın bağımsızlaşması ve Avrupa'daki diğer ulusal meseleler üzerine kafa yorma ve polemikleri daha da alevlendirdi. Mevzu üzerine Türkiye'de de memleketin ulusal sorunla başının hoş olmamasından mütevellit yazılıp çizildi ama ülkemizde konuşulanlar Avrupa'da süren tartışmalar kadar çok yönlü ve kapsamlı olamadı.
Evrensel bir imparatorluk bakiyesi: İspanya
Yabancı ve uzak bir ülkede meydana gelen gelişmeler üzerine konuşmak için ve bunun üzerinden, yaşadığımız ülkedeki sorunlarla paralel bir okuma yapabilmek için, şüphesiz hakkında zikredilen ülkenin tarihi, kültürü, bileşimi, sosyolojisi ve siyaseti üzerine fikir edinmek gerekir. Yoksa düz bakış açılarıyla Kürt sorununu, Bask, Katalan, İrlanda, Korsika, İskoçya gibi Avrupa ulusal sorunlarıyla koşut değerlendirip, orada denenen çözüm girişimlerini buradaki sıkıntılar yumağına aynen tahvil etmeyi önermek, çoğu kez iyiniyetle de olsa boşa düşecek bir hülyadır. Çünkü Türkiye'nin Kürt meselesi, bırakın Katalonya'yı, İskoçya'yı ya da Abhazya'yı, Gagauz Yeri'yi çevre ülkelerdeki Kürt meseleleriyle bile, temelde bir millî mesele olması dışında pek benzeşmiyor.
Türk milliyetçiliği pek çok devlet ve millet arasındaki problemlerden çok daha farklı şekilde meseleleri özgün bir tavırla ele alıyor ve siyasetini yok saymak güzergahında, olmayan şeylere karşı mücadele etme pratiğinde uzmanlaşarak yürütüyor. Oysaki İspanya örneğinde göreceğimiz gibi Avrupa'da ve dünyanın çoğu yerinde meseleler farklı işliyor.
Kuzey ve Güney Amerika'dan Afrika'ya oradan da parça parça Filipinler'e dek uzanan büyük bir sömürge imparatorluğunun vârisi olan günümüzün İspanya Krallığı, bugünkü yarı federal biçimine bir anda değil, çok uzun erimlerden sonra sancıyla ve çatışmalarla geldi.
Bugün İspanya, üçü "ulusal birim" olmak üzere (Bask Ülkesi, Katalonya ve Galicia) tam on yedi özerk bölgeye ve iki özerk şehre ayrılıyor.
Bu özerk yönetimler ve İspanya'nın günümüze kalan denizaşırı toprakları topluca anayasanın ikinci maddesine göre "İspanya milletinin bölünmez bütünlüğünü" oluşturuyor. Yani, yerelci eğilimlerin Fransa'ya göre çok daha güçlü, İtalya'ya göreyse bir hayli zayıf olduğu (1) İspanya Krallığı, her şeye rağmen kendini üniter bir devlet olarak ilân etmiş.
İber yarımadasında İspanyol siyasî hâkimiyeti, 1469 senesinde Aragon ve Kastilya Krallıkları'nın birleşerek 8. yüzyıldan beri süren Arap Müslüman egemenliğine 1492'de Grenada'yı da ele geçirerek son vermesiyle başladı. Aynı yıllarda Kristof Kolomb'un (2) Amerika'yı keşfiyle ülke, sömürge imparatorluğu olarak tüm dünyada en önemli bir kaç güçten biri olup, yükselmeye başladı.
Toprakları, büyük soykırımlarla ele geçirdiği Amerika gibi bölgeler bir yana, Avrupa'da Portekiz'den Avusturya'ya dek uzanan İspanya İmparatorluğu için (Habsburg hanedanı dönemi) "son"un başlangıcı, İngiltere'yle 1588 yılında girdiği deniz savaşını kaybetmesi oldu. Portekiz, 1640'ta elden çıktı. Ancak büyük imparatorluğun asıl parçalanma dönemi, Carlos II'nin 1700'de ölmesiyle başlayan İspanya Veraset Savaşları'ndan sonradır.
1715'e dek süren küçük bir "dünya savaşı" görünümündeki savaş sonucunda İspanya'nın Hollanda'dan, İtalya'ya kadar genişleyen toprakları, Avusturya (Kutsal-Roma Germen İmparatorluğu), Birleşik Krallık, Portekiz, Prusya, Hollanda ve dönemin Alman devletleri arasında paylaşıldı. Savaş sonucunda imzalanan Utrecht ve Westphalia anlaşmalarının bugünkü Avrupa'nın temellerini attığı söylenir.
İspanya, Veraset Savaşları sonucunda 1714'e "kendi evindeki" Cebelitarık'ı dahi İngiltere'ye kaptırdı (3). Amerika'daki sömürgelerse artık değiştirilemeyecek olan bir İspanyol mirasını devralıp 18. ve 19. yüzyıllarda bağımsızlıklarını ardı adına ilân ettiler. Diğer kıtalardaki sömürgelerin bağımsızlıklarıysa ancak 1950'li yıllardan sonra gerçekleşebilecekti (4).
Tüm bu saydığımız toprakların bir bir İspanya'nın elinden çıkması sürecine karşın, Krallık, 15. yüzyılın ortalarından beri süren çatışmalardan sonra Barcelona'nın 17 Eylül 1714'te düşmesiyle Katalonya Prensliği'ni kesin olarak topraklarına kattı (5).
Yeni İspanya'ya doğru
1812 yılında anayasanın kabulüyle dönüşen meşrutî monarşik İspanya, tarafsız kalmasına karşın her ülke gibi zarar gördüğü 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı döneminde, General Primoderivera'nın diktatörlük yönetimiyle tanıştı. Diktatör General, 1930'da isyancılar tarafından iktidardan düşürüldü ve hemen o yıl yapılan seçimleri Cumhuriyetçiler kazandı ve umduğunu bulamayan Kral Alfonso VIII ülkeden kaçtı. Ancak solun, anarşistlerin ve onlarla eşgüdüm hâlindeki bağımsızlıkçı Bask ve Katalanların giderek güçlenmesi İspanya'ya yeni ve sarsıcı iç çalkantılar getirdi.
1936'da yapılan seçimlerden sol zaferle çıkınca, ünlü İspanya İç Savaşı başladı.
Solcu, anarşist,cumhuriyetçi ve ayrılıkçılara karşı General Franco'nun liderliğindeki "falanjist" denilen faşistler Hitler Almanyası, Mussolini İtalyası ve Salazar Portekizinin açık desteğiyle, savaşı 1 Nisan 1939'da kazandı (6), (7). İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'nda "tarafsız" (!) kalan faşist Franco'nun diktatörlüğü, savaş sonrası yeni döneme de uyum sağlayarak 1975'e dek, yani Franco ölene kadar sürdü (8). İspanya'nın ulusal sorunları da işte bu dönemde en yakıcı hâllerinden birini aldı. Diller, ulusal simgeler yasaklandı, özerklikler tanınmadı, başkaldırılar vahşice bastırıldı.
Franco ölünce, İspanya da yeni bir döneme girdi. Bourbon hanedanından Kral Juan Carlos I (hâlen hükümdar) tahta geçti ve anayasal monarşi geri geldi. Ülkede 1977'de yapılabilen ilk seçimleri merkez sağ kazandı. Bu arada ülke 1981 yılında faşist albay Cortes'in Meclisi basarak yaptığı bir darbe girişimini daha atlattı.
Ulusal meseleler
İspanya'da, 1812 anayasasında yapılan düzenlemelerle çıkarılan 1978 anayasasına göre örgütlenen toplam on dokuz özerk bölgeden üçünün ulusal bölgeler olarak tanındığını söylemiştik. Bunlar Katalonya, Bask Ülkesi ve pek bilinmeyen Galicia'dır. Öncelikle şunu belirtmek elzem ki, söz konusu "ulusal özerk yönetimler"den ikisinin hâkim olduğu alan ilgili ulusun ülke içindeki doğal sınırlarıyla uyuşmamaktadır. Çünkü bugün resmen Katalonya diye kabul edilen bölge dışında Valencia ve Balear Adaları hemen hemen tamamen, Aragon da kısmen Katalan'dır. Aynı şekilde "Bask Ülkesi" olarak tanınan özerk bölgeden başka, Navarra adlı özerk bölge de Bask toprağıdır. Ancak, yeni yönetim bir yandan dilleri, kimlikleri, kültürel ve kısmî siyasî hakları tanıma yolunu tutarken, bir yandan da ulusal birlikleri yeni sınırlarla parçalamayı ihmal etmemiş.
Yeni İspanya Krallığı, Katalonya'da Katalanca'yı (9), Bask Ülkesi'nde Baskça'yı (10), Galicia'da Galician dilini (11) ulusal diller olarak tanıyor. Saydığımız diller dışında Katalonya'da Val d'Aran bölgesinde 7 bin kişinin konuştuğu Aranca (12), Aragon'da 10 bin kişinin kullandığı Aragonca (13) azınlık dilleri olarak kabul ediliyor. Öte yandan Baskça, Navarra'da Baskça konuşulan bölgede, Katalanca'nın Valencia lehçesi Valencia'da, yine Katalanca Balear Adaları'nda İspanyolca'yla birlikte resmî dil. Ayrıca Katalanca'nın Aragon'da da yarı resmî bir statüsü var (14).
İspanya ve uluslar meselesi dendiğinde akla ilk gelen şüphesiz ETA (Euskadi ta Askatasuna/Bask Ülkesi ve Özgürlük) olacaktır.
1958'den itibaren silâhlı mücadele yürüten ve bağımsız, birleşik (Fransa'daki Bask Ülkesi dahil) ve sosyalist bir Bask Ülkesi'ni amaçlayan ETA'nın mücadelesi sonucu ülkede iki taraftan aşağı yukarı 800 insan yaşamını yitirdi. Yakın zamana dek, ülkenin en büyük sorunu olan ve İspanya ve Fransa'nın kontrgerillayı da (GAL/Antiterörist Özgürlük Grubu) kullanarak koordineli ve sert bir karşı savaş yürüttüğü ETA'nın son bir kaç yıldır gündeme gelen tereddütlü ateşkes ve silâh bırakma ilânlarıyla mesele şimdilik tıpkı Kuzey İrlanda sorunu gibi epeyce sönümlenmiş görünmekte.
Dünya çapında nâm sâhibi ETA ve Bask özgürlük mücadelesiyle ilgili bir noktanın da altını burada çizmek gerekiyor.
Bask Ülkesi'nde ETA önemli bir güce sahip olsa da, ülkedeki asıl güç, yerel yönetimde de iktidarı uzun yıllardır elinde tutan Hıristiyan Demokrat, milliyetçi ve silâhlı mücadele karşıtı EAJ (Bask Ulusal Partisi) adlı 1895'te kurulmuş köklü partidir.
Bu yıl yapılan son seçimleri de EAJ, oyların yüzde 34'ünü alarak kazandı. ETA taraftarlarıysa oyların yüzde 25'ini kazanarak 21 vekille ikinci parti oldular. Oyları yükseldi. Bugüne dek aldıkları en yüksek oy Herri Batasuna'yla 1990'da yüzde 18 idi.
İspanya'nın bir diğer sorunu olan Katalan meselesiyse Bask sorunundan daha farklı bir yerde duruyor. Bir kere bu halkın mücadele pratiğinde silâhlı hareket yok, tüm çaba legal yollardan ilerliyor. Franco dönemi de dahil uzun yıllardır süren Katalan ulusal mücadelesi, son yıllarda Katalan halkından öncesine göre daha yüksek bir desteğe sahip. Burada yaşanan ekonomik krizin de bu zengin bölgede "İspanya'nın sömürgesi" olma hissiyatını artırmış olmasının da kuşkusuz payı var.
Fakat İspanya hükümetinin ve belki de daha önemlisi AB'nin Katalonya'nın bağımsızlığına net bir şekilde olumsuz bakması, bağımsızlık yanlısı Katalanların işini bir hayli zorlaştırmış durumda. Öyle ki, 135 üyeli parlamentoda 50 vekil kazanan CİU'nun oylarının bir önceki seçimlere göre yaklaşık yüzde 8 oranında düşmüş olmasında, AB'nin son dakikada yaptığı "bağımsızlık hâlinde sizi AB'ye kabul etmeyiz" şeklindeki azarlama tonlu uyarılarının muhtemel ki etkisi olmuştur.
İspanya için, Katalonya ve Bask Ülkesi'nin bir bütün olarak ayrılması demek, Krallığın, doğu sınırına doğru olan tüm topraklarını kaybetmesi, Avrupa'yla arasına Katalonya ve Bask Ülkesi'nin girmesi, ülkenin ekonomisine büyük katkısı olan en zengin bölgelerinin elden çıkması gibi vahim sonuçlar anlamına geliyor.
AB içinse bu bağımsızlık, bir kere İskoçya'nın gündemdeki bağımsızlığı meselesinden çok daha farklı anlamlar içeriyor.
İskoçya, Birleşik Krallık için, Katalonya ve Bask Ülkesi'nin hayati değeri kadar önemli bir yer değil kuşkusuz. Zaten İskoçya'nın bağımsızlığı gündeme getirmesine bırakın AB'yi, Birleşik Krallık'tan dahi, bazı belli belirsiz "aç kalırsınız!" mealindeki küçümser ifadeler dışında büyük bir olumsuz tepki gelmedi. Ancak, Katalonya ve Bask Ülkesi, stratejik konumları ve ekonomik zenginlikleriyle, gerek İspanya gerekse de AB için çok değerli. AB, zaten zor durumda olan önemli bir üyesinin daha da zor duruma düşmesini ve olası ayrılma durumunun başka bölgeler için de cesaret taşıyıcısı olması ihtimalini göze alamıyor. Fransa'da Korsika, İtalya'da Kuzey İtalya (Padania), Sicilya, Sardinya, Slovakya ve Romanya'da Macar azınlıklar, Belçika'nın Valon (Fransız) ve Flaman devletleri olarak ikiye ayrılması gibi mevzular istim üzerinde çünkü.
İspanya'da İspanyollar dışındaki halklar içinde üçüncü tanınmış ulusal grup olan Galicialılar'a bir bakacak olursak, burada durumun, Bask ve Katalonya'dan çok daha farklı olduğunu, ulusal meseleler için üçüncü bir örnek olay teşkil ettiğini görürüz. Galicialılar, güçlü bir ulusal bilince sahip olsalar da, ateşli milliyetçi ve ayrılıkçı pek sayılmazlar. Buradaki ayrılıkçı örgütler ülke genelinde Katalonya ve Bask Ülkesi'ne göre bir hayli marjinal kalıyorlar. İsterseniz bu özerk bölgedeki son seçimin sonuçlarına bir göz atıp, durumu açıkça görelim. Seçimde İspanya'nın merkez sağ, Hıristiyan Demokrat partisi PP'nin (Halk Partisi) Galicia seksiyonu olan parti, oyların neredeyse yarısını (yüzde 45) alarak birinci parti oldu. İspanya Sosyalist Partisi'nin (PSOE) bölgedeki şubesi ise yüzde 20 oyla ikinci oldu. Solcu ve bağımsızlık yanlısı AGE adlı parti yüzde 14'le üçünc; yine kendini "sol kanat" olarak tanıtan milliyetçi/ayrılıkçı hareket Galicia Milliyetçi Bloğu (BNG) ise yüzde 10 oyla dördüncü parti oldu.
Sonuç olarak
Özellikle ETA sorunu ve Katalanların bağımsızlık istekleriyle dünya gündemine sık sık gelen, Katalonya'nın bağımsızlığı için referandumun yüksek sesle dillendirilmesiyle pek çok kesimin hararetle tartıştığı İspanya ve onun müzmin ulusal meseleleri kısa bir özetle bu şekilde.
Buradan Türkiye'ye bir izdüşüm yapıp, Kürt sorununa çözüm için örnekler aramaksa çetin bir iş gibi duruyor. Keza biz, daha bir dilin bile resmen tanınamadığı, en kırıntı haklar için bile kıyametlerin koparıldığı daha değişik bir örneklemde yaşıyoruz. (İGY/HK)
(1) "Üniter devlet" fikrinin ortaya çıktığı Fransa, bu konuda hâlen oldukça tutucu. Ancak gerek yerel dillerin anayasada resmen tanınması; gerekse de Korsika'ya özerk bölge statüsü verilmesiyle bu durum hayli tavsadı. Ülkenin zengin olan kuzey bölgesi (Padania), zenginliğini paylaşmak istemediği,fakir güneyden ayrılmak istiyor ve bu fikirleri savunan partiler -başta Lega Nord- 2008 seçimlerinde yüzde 10 oy alıp, Berlusconi'nin hükümetinde koalisyona girdi. Güney Tirol (Alman), Sicilya (İtalyan), Sardinya (ayrı etnisite), Friuli (ayrı etniste), Aosta (Fransız/Franco-Provençal), Venedik gibi bölgelerin özerklik, bağımsızlık gibi güçlü talepleri var. İtalya, kuşkusuz "milli meseleler"de üzerine kafa yorulması gereken çok bambaşka bir örnek."
(2) Kolomb, Katalan'dır. Barcelona'daki heykelinin sırtı manidar bir şekilde Madrid'e dönüktür.
(3) Cebelitarık (Gibraltar) halen Birleşik Krallık'ta.
(4) İspanya, hâlâ Kanarya Adaları'nı elinde tutuyor. Fas, Ceuta ve Melilla adalarında, Portekiz ise, Olivenza'da hak iddia ediyor.
(5) Bugün, Katalan Ulusal Günü'dür.
(6) İspanya İç Savaşı için bkz., http://en.wikipedia.org/wiki/Spanish_Civil_War
(7) Uluslararası solun ve anarşizmin, Bask,Katalan ve Galician hareketlerinin birleşik örgütü Enternasyonel Tugaylar için bkz.
(8) Franco dışında, yine onun gibi savaşın galipleriyle uzlaşan faşist liderlerden Salazar'ın egemenliği de 1932'den 1968'e dek sürdü.
(9) İspanyolca gibi bir Latin dilidir.
(10) Baskça, akrabalık ilişkileri tespit edilememiş dünyadaki bir kaç izole dilden biridir.
(11) Galicia dili, Latin dilidir. Daha çok Portekizce'ye yakın.
(12) Aranca, bir Latin dili olan Occitan dilinin (Oksitanca) lehçesi Gaskonca'nın bölgedeki varyantıdır.
(13) Aragonca, kimine göre ayrı bir Latin dili; kimine göreyse İspanyolca'nın lehçesi. Açıkçası Latin dilleri meselesi, özellikle de İtalyanca, İspanyolca ve Oc öbeği mevzularında uzmanlar için bile karmaşık.
(14) İspanyolcanın lehçesi olan -ya da öyle sayılan- Endülüsçe (Andalucian) resmen tanınmasa da bölgesinde güçlü. İspanyolca lehçesi sayılan Asturias dili de bölgesel dil olarak tanınmış. Yine İspanyolca lehçeleri sayılan Leon, Extremaduran ve Fala da resmen tanınmayan dil ya da lehçeler. 650-700 bin kişi olan Çingeneler (Gitanos), az sayıdaki Breton ve göçmen halklarsa, haklar konusunda pek iç açıcı durumda değiller.