2007 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülüne layık görülen "4 Ay 3 Hafta 2 Gün" oldukça gerçekçi bir bakış açısıyla kürtajı ele alıyor. Romanyalı Cristian Mungiu’nun yönettiği filmde, kürtajın hala yasak olduğu komünizmin son dönemlerinde, kürtaj olmak isteyen yirmi yaşlarında bir genç kızın ve ona yardım eden kız arkadaşının başından geçenler, çok etkileyici bir üslupla anlatılıyor.
Yasadışı kürtajlar...
1987 Romanya’sından 2008 İspanya’sına geçildiğinde, koşullar değişse de tartışma konusu değişmiyor: Yasadışı kürtajlar.
Tartışmaları alevlendiren olayların gelişimi şöyle: 2007 yılının aralık ayında İspanya’nın Katalonya bölgesinin başkenti Barselona’da, Ginemedex-TCB grubuna ait kliniklere polis tarafından baskınlar düzenlenerek, adı geçen kliniklerin sahibi jinekolog Carlos Morin, burada çalışan bazı doktor ve hemşireler, yasadışı kürtaj yapma suçlamasıyla tutuklanarak haklarında yasal işlem başlatıldı.
Basının geniş yer verdiği, ardı ardına yapılan baskın ve sorgulamalarda; 2007 yılında 2780 kürtajın gerçekleştirildiği Ginemedex-TCB grubuna ait kliniklerde, gebeliğin 30. haftasında kürtajlar yapıldığı, fetus ezme makineleri kullanıldığı, evraklarda dolandırıcılık yapıldığı ortaya çıktı. Bunu başka özel klinik baskınları izledi, doktorlar tutuklandı, yasadışı kürtaj yaptırdığı tespit edilen kadınlar mahkemeye ifade vermeye çağrıldı.
2008 Mart'ta olay uluslararası boyutlara ulaştı; 24 yaşında Hollanda vatandaşı bir kadın hamileliğinin 27. haftasında Ginemedex-TCB kliniğinde yaptırdığı kürtaj nedeniyle, cinayet suçlaması ile Hollanda’da tutuklandı ve bu kadının sevgilisi ile yaptığı tartışmalara kadar tüm hayatı, basında gözler önüne serildi. Kadınların operasyon için 500 ila dört bin Euro arasında para ödedikleri bu özel klinikler hızla kapatıldı.
2008'in ilk aylarında gelişen bu olaylar büyük sansasyon yarattı. Barcelona metrosu kürtaj karşıtı el ilanları ve posterlerle aylar boyu dolup taştı, cansız fetus fotoğrafları ile sevimli bebek fotoğrafları yan yana şehrin dört yanını dolaştı. Bir yandan kilise önlerinde “yaşam hakkı” eylemleri yapılırken, diğer yanda birçok kadın örgütü sokağa dökülüp, "kendi bedeni üzerinde karar hakkı"nı dile getiren yürüyüşler yaptılar. Konu televizyon ve yazılı basında uzun süre gündem konusu oldu. İspanya’da kürtaj hakkı için mücadele veren kadın grupları ile kürtaj karşıtı çevreleri karşı karşıya getiren tartışmalar, politik alanda bu konu üzerine yapılmakta olan polemikleri de yeniden alevlendirdi.
İspanya’da 1985 yılında kabul edilen Kürtaj Yasası ile 3 koşula bağlı olarak kürtaj, suç olmaktan çıkarıldı:
- Tecavüz vakalarında (ancak hamileliğin 12. haftasına kadar ve tecavüzün polis tutanağı var ise),
- Fetus sağlıklı değilse (ancak hamileliğin 22. haftasına kadar ve iki ayrı uzmanın onayı şart koşularak),
- Annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı gebelik yüzünden tehlikeye girdiğinde (süre sınırlaması olmadan fakat operasyonu yapacak hekim dışında başka bir hekimin de onayı şartı koşularak).
Yani İspanya’da, sadece bu üç koşuldan herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda kürtaja izin veriliyor. Bu durumlar dışında isteğe bağlı olarak kadınların hamileliklerini durdurmaları yasal değil: Kürtajın gerekli olup olmadığına annenin kendisi değil, bilirkişiler, yani doktorlar karar veriyor.
20 yıldır aynı slogan: Özgür ve bedava kürtaj hakkı!
1985 yılından bu güne kadar bu konuda hiçbir yasal düzenleme yapılmış değil. İspanyol toplumunun son 20 yılda yaşadığı hızlı dönüşüm göz önünde bulundurulursa bu yasa, oldukça eksik ve toplumsal gerçekliğe cevap vermekten aciz bir durumda. Kadın hareketleri 20 yıldır aynı sloganı atıyorlar: Özgür ve bedava kürtaj hakkı!
İsteğe bağlı kürtaj yasal olarak mümkün olmasa da toplumsal gerçeklikte yeri olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. 1987 yılında yapılan kürtaj sayısı 16.000 iken, 2007’de bu sayının 90 bini bulması, kürtajın her geçen gün daha fazla uygulanmakta olduğunu açıkça gözler önüne seriyor. Yasal sorun ise Kürtaj Yasası'nın “gebeliğin anne sağlığını tehlikeye sokması durumunda kürtajın suç olmaktan çıkması” maddesinden yararlanılarak halledilmeye çalışılıyor. Çocuk sahibi olmak istemeyen bir kadının hamilelikte ağır psikolojik sorunlar yaşayacağı apaçık ortada.
İspanya’da yapılan kürtajların yüzde 97’si annenin psikolojik sağlığı gerekçe gösterilerek yapılıyor. Bu da kürtajdan önce ciddi bir psikolojik muayene şartına bağlanmış durumda.
Devlet hastanelerinde istenilen belgeler yıldırıcı çoklukta; Kanarya Adaları'nda dört ayrı bilirkişi raporu istenmekte. Madrid’de devlet hastanesinde izin işlemleri haftalarca, hatta aylarca sürebiliyor. Özel kliniklerde yasal olarak şart koşulan evraklar daha kolay ve hızlı elde edilebildiğinden birçok kadın, 400- 500 euro ile 4000 euro arasında degişen faturayı ödemeyi tercih edip özel kliniklere başvuruyor; geçen yıl İspanya’da gerçekleştirilen kürtajların yüzde 97’si özel kliniklerde gerçekleştirildi. Bu durum, kürtajın özgür olduğu kadar bedava olması için verilen mücadeleyi besliyor.
Özel sektöre kaldı...
Yani yasal düzenlemeler, toplumsal değişime cevap vermediği için, kürtaj özel sektörün eline kalmış durumda. Ayrıca devlet hastanelerinde, bölgeden bölgeye göre değişen koşullar, kadınların bu haklarını kullanmalarını daha da zorlaştırıyor.
İspanya’nın 6 bölgesindeki devlet hastaneleri hiçbir durumda kürtaj yapmıyor. Mesela Opus Dei Tarikatı`nın oldukça güçlü olduğu Navarra bölgesinde hiçbir kamusal ve özel hastane, gerekçesi ve aciliyeti ne olursa olsun, kürtaj yapmayı kabul etmiyor. Bu bölgede yaşayan kadınlar, faturayı Navarra bölgesi sağlık hizmetleri ödese bile, Madrid veya Barcelona’ya kadar gitmek ve oradaki hastanelere başvurmak zorundalar. Endülüs bölgesinde bugüne kadar devlet hastanelerinde hiçbir kürtaj yapılmadığı halde, bölgede bu alanda uzman 9 özel kliniğin bulunması, kadınların yasal olarak hakları olan bu sağlık hizmetinin özel sektörün ellerine bırakılmış olduğunu gözler önüne seriyor. İspanya’nın ekonomik olarak en az gelişmiş bu bölgesinde, 2007'de kürtaj için özel sektöre 7 milyon euro harcandığı hesaplanıyor.
Tartışmaların siyasi alana nasıl yansıdığına baktığımızda da durum pek umut verici değil. Birçok kadın hareketi tarafından desteklenen İspanya Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) 2004 seçimleri öncesi seçim vaatlerine özgür ve bedava kürtaj hakkı sloganını yerleştirmişti. 2004-2008 yılları arasındaki iktidarı süresinde ise bu –hassas- konuda yeni bir düzenleme gerçekleştirmeye yanaşmadı. 2005 yılı sonlarında sunulan kürtaj yasasında, kadın haklarını geliştirmeye dair yasa taslağı, parlamentoda tartışılmadan kaldı. Sunulan taslakta hamileliğin ilk 12-14 haftasında kadınlara doğum yapmayı seçip seçmeme hakkı tanınmaktaydı.
2007 Aralık ayında, seçimlere üç aya kala, Sosyalist-Yeşil Parti (IU-ICV) tarafından sunulan, kadınların kürtaj haklarını genişleten ve ulusal sağlık sisteminden yararlanmalarını kolaylaştıran yasa önerisi ise; PP (ana muhalefet partisi konumundaki muhafazakar sağ parti) ve PSOE tarafından 21 oya karşılık 277 oyla reddedildi. PSOE’ nin 2003'te kendi seçim propagandasını oluşturan bu değişimi reddetme gerekçesi; içinde bulunulan zamanın bu değişim için uygun olmadığı, daha fazla uzlaşma içeren, yavaş değişimler yapılması ve bu kadar hassas olan bir konu üzerine daha derin çalışmalarda bulunulması gerekliliği oldu. PSOE, 2008 seçimlerinde tekrar galibiyet kazanmasından sonra bile kilisenin ve tutucu çevrelerin büyük tepkilerine yol açan kürtaj konusuna bulaşmaktan kaçındı.
Bu tartışma ortamında kutlanılan 8 Mart, feminist grupların kürtaj hakkı taleplerini dile getirmelerine olanak verdi. Birçok kadın örgütü, İspanya’nın değişik şehirlerinde sokaklara dökülüp özgür ve bedava kürtaj taleplerini dile getirdiler. Ülke çapında başlatılan bir kampanya ile binlerce kadın ve erkek, yasadışı kürtaj yaptırdıkları veya yaptırana yardım ettiklerini ilan ederek kendileri hakkında suç duyurusunda bulundular. Bazı bölgelerde bu suç duyuruları savcılık tarafından reddedilirken, bazılarında işleme kondu. Kampanya hala devam ediyor.
Kürtaj, Avrupa Konseyi Eşitlik Komitesi tarafından kadınların kendi bedenleri üzerinde karar verme hakkı olarak, insan hakları içinde tanındı ve hükümetlerin, kadınların bu haklarını kullanmaları için gerekli kolaylıkları sağlamakla yükümlü oldukları dile getirildi. Avrupa ülkeleri içerisinde durum oldukça çeşitlilik gösteriyor. Kürtaj Malta ve Andora’da tamamen yasak iken, İrlanda’da sadece annenin sağlığı ciddi olarak tehlikede olduğunda izin veriliyor.
Finlandiya’da ise İspanya’da olduğu gibi sadece tecavüz, annenin sağlığı tehlikede olduğunda ve çocuğun sakat doğma olasılığı durumlarında izin veriliyor. Fakat Avrupa ülkelerinin çoğunda (Avrupa Birliğini oluşturan 47 ülkenin 32’sinde) hamileliğin ilk haftalarında kadının hamileliği devam ettirmekteki özgür seçimi, hak olarak tanınmış durumda. Bir çok ülkede (Fransa ve Almanya’da olduğu gibi) bu süre gebeliğin ilk 12 haftası olarak kabul edilirken, Hollanda’da 24 hafta. Ayrıca sadece tanınan haklar değil, bu hakların kullanılabilmesi için de kamu sağlık hizmetlerince sunulması gereken kolaylıkların ve kapsamlı bir cinsellik eğitiminin de gerekli olduğu belirtiliyor.
Kürtaj konusunun tartışılma zemini, İspanya’nın değişik toplumsal faktörlerini karşı karşıya getiriyor. Bir tarafta, yaşadığı toplumsal dönüşümlerin getirdiği yeni koşullar, genç kuşakların yeni değerleri, güçlenen kadın hareketleri ve Avrupa Birliği`nin genel çizgisine uyma zorunluluğu, diğer tarafta Avrupa’nın diğer ülkelerine nazaran, daha yoğun olarak toplumda kabul gören dini inançlar ve özel tıp sektörüne harcanan milyonlar... Sonuç olarak, Avrupa’da ülkeler arasında sınırlar bulunmadığından yasaklar, sadece özel hastane faturalarını ödemek ve seyahat etmek için parası olmayanları etkiliyor. (NZ)