"Sevgisiz bir dünya ölü bir dünyadır" diye not düşmüş güzel gözlü bir "rüya bekçisi" bir "hücre ziyaretinde".
İşte ben de diğer kuşakdaşlarım gibi, sevgisiz ve kupkuru bir coğrafyada, Adıyaman'ın, zulümden daha önce (Alevi oldukları için) 131 yıl önce kaçan ve dağlara sığınan Bağlıca köyünde dünyaya gelmişim.
Kurban bayramından üç gün sonra doğduğum için büyükler ismimin İsmail olduğuna zaten karar verildiğini söylemişler. İşte benim için aslında kötü bir ilk düğüm bu şekilde atılmış.
İsimlerin karakter ve "kader" bağlamı üzerindeki etkisine, -ki bu biraz mistifikasyon olarak algılanacaktır muhtemelen- dönüp bakıp gerçeği hissettiğinde, hayatımdaki bir takım "kurban edilmişlikler" gerekçemdi.
Rawin Sterk olacakken
Hayatım boyunca o sevgisiz olmaya zorlanmış coğrafyanın bir ferdi olmam nedeniyle, hep bu ismin adeta "gen altını" taşımak zorunda kaldım. Sayısız örnek sayabilirim. Buna gerek yok.
İşte bu gerekçeyle, tutuklanmadan epey bir süre önce kendimin seçtiği bir isimle de yaşamaya başladım ve de devletin kayıtlarında da ismimin Rawin Sterk olarak değiştirilmesi için girişimde bulunduysam da yarım kaldı.
O yüzden bu son kurban edilmişlik bir gün sona erdiğinde, bütün resmi ve gayrı resmi seceremi Rawin Sterk (Sterk soyadımın - Yıldız- Kürtçesidir) olarak değiştireceğim.
Alevi olarak namaz kılmak
Bu meseleye neden girdiğime gelince; polisin hazırladığı fezlekedeki delillerden bir tanesi de bu ismi kod isim olarak kullandığım iddiasıydı.
Oysa haberlerimizin çoğunu, yer aldığım tiyatro ve sinema projelerinde dahi bu ismi kullandım. Dahası bütün çevrem beni bu isimle tanır.
İlkokulu doğduğum köyde, ortaokulu ise bir Alevi olarak namaz kılmaya zorlanacağım bir başka köyde okudum.
Newroz'da konuşunca
Liseyi Malatya'da bitirdikten sonra, 2003'te Süleyman Demirel Üniversitesi Tiyatro bölümüne girdim.
2004'te, Newroz'da yaptığım bir konuşmadan dolayı, -ki Newroz hafta sonuna denk gelmiş olmasına ve şehir dışında bir ormanda kutlanmasına rağmen- okuldan atıldım.
Bu demekti ki, artık bu ülkede okuma hakkım olmayacaktı.
DİHA muhabiri Rektörlük'te!
Aslında gazeteciliğim de hem bu yüzden, hem bir inat sonucu başladı. Okuldan atıldığım dönemde, okulun sivil polisleri "ooh nasıl, kampüse bir daha giremeyeceksin" deyip sırıttıklarında, o kampüse girme yolunun gazetecilik olduğunu fark ettim.
Aynı yıl Dicle Haber Ajansı'nın (DİHA) açtığı bir meslek devresine katılıp, basın kartımla yeniden Isparta'ya döndüm ve ilk haberim de atıldığım okulun rektörü tarafından makamında yapılan açıklamanın haberi oldu.
Sonra aynı gerekçe yüzünden, 27 Mart 2004 Dünya Tiyatro Günü'nde aynı kentteki Ağır Ceza Mahkemesi'yle tanışıp, yargılanıyordum.
Hem tiyatro hem okul
Aynı yıl mahkeme kararıyla okula döndüm ve hem tiyatro, hem gazeteciliği tutuklandığım güne kadar birlikte sürdürdüm. 2009'da DİHA'dan ayrılarak, İstanbul'da bir grup arkadaşımla biirlikte Teatra Demsal isimli bir tiyatro grubu kurarak Kürtçe oyunlar sahneledik.
Aynı yıl gazeteciliği bağımsız şekilde sürdürmeye başladım.
Fırat Haber Ajansı (ANF), Birgün, Cumhuriyet, Radikal, Rudav gibi basın kuruluşlarına haberler, röportajlar ve film-tiyatro kritikleri yazmaya başladım. Bir çok web sitesi'nde yine yazılar yazmaya devam ediyordum.
Katıldığım sinema atölyelerinde senaryo yazım teknikleri ve film çekim aşamaları konusunda eğitim aldım. Bazı yayınevlerine Kürtçe çeviriler yapmaya başladım.
Cezaevi, şiir, film, dergi
2010'da, bir başka dosyada ifade verdiğim gerekçesiyle yol tutuklamasıyla, Metris Cezaevine konuldum. Cezaevindeyken, "Akisa-Cenin Aşklar Mezarlığı" isimli şiir kitabım çıktı.
Defalarca haber takibi sırasında gözaltına alınıp bırakıldım. 2011'de "2+2=2" isimli bir kısa film çektim ve bir çok festivalde gösterildi. Aynı yıl bir grup yeryüzü "lanetlisi" arkadaşımla Van merkezli Anarşist bir dergi çıkarmaya başladık.
Kürt olma gerekçeleri yıllarca "kilise"den ederken, Kürdistan'da farklı, bağımsız, anti-otoriter, eleştirel dergi Qıjıka Res'e (Kara Karga) başlamamızla birlikte bu kez de "Cami"den olduğumuzu söylersem sanırım yerinde olur.
Velhasıl, cüzzamlı kolektifimizle derginin beşinci sayısını da çıkarmış bulunuyoruz.
Zerya Zîn geliyor
"Gayr-ı Medeni" duruma gelince; evli değilim, ama bekâr da değilim. Dul hiç değilim. Hayatlarımızı birleştirip paylaştığımız eşim ya da sevgilimle bir çocuk bekliyoruz.
Tahayyül ettiğimiz "bir başka hayat" ve özgürlük tanımı içinde bulunmadığından resmi veya resmilerin diniyle ilgili bir nikah, evlilik gibi seremoniler olmadan çocuk olabileceğini düşündük.
Bir kızımız olacak. Şimdi sekizinci ayında, nisan başında doğacak. Biz ona okyanus kadar engin olsun diye Zerya (Okyanus-Kürtçe), ay kadar masum ve apak olsun diye de Zîn (Ay) ismini koymayı uygun gördük, bir gün kendisi buna itiraz etmeyecekse tabi.
Şafak vakti geldiler
İşte bizi küçük evimize sığdırdığımız dünyamızda Zerya Zîn'imizi beklerken bir şafak vakti, kapımızı giyotin taşıyıcılar çaldı ve dünyayı şimdilik yörüngesinden çıkarmış bulunuyorlar.
Tutuklanmam nedeniyle İstanbul'daki evimizi dağıtmak zorunda kalan hayat arkadaşım, ailesinin yanına yerleşmek durumunda kaldı. Hayat şimdilik bir bilinmezlik nehri içinde birkaç yönlü zindan şeklinde akma(ma)ya devam ediyor.
Bir başka özgürlük mümkünatı idrakiyle birlikte okulumu tez aşamasında bıraktım.
"Vijdanı gizli" tanık
Bir savaş karşıtı ve vicdani retçi olarak o düşe sanat ve edebiyatla gidebileceğini düşünüp, "devlet" metaforunu tamamiyle (kimliği dahi) hayatımdan çıkardığım bir anda, devletin bütün "yüksekliği ve tel örgüleriyle" bıyık burduğu bir tabutluğa konmuş olmak biraz da hakikatin şanındandır diyelim...
20 Aralık 2011'de gözaltına alınıp, 24 Aralık'ta 35 kişi tutuklandık.
Polisin hazırladığı fezlekede ise bir kez daha "kurban edilmek" için bütün geçersiz deliller hazırlandı.
Yaptığım toplu mezar haberlerini, miting ve eylemlerde çektiğim fotoğraflar, haber kaynaklarıyla yaptığım telefon görüşmeleri, katıldığım panel ve konferanslar ve 2001'de dağa gittiğimi iddia eden "vijdani gizli" bir tanık beyanı...
Dağa gidiş var, dönüş yok
O tarihte dershane öğrencisi olmanın kanıtları bir anlam taşımıyordu, savcı ve hakim için.
Hayatımda gittiğim tek dağ, köyümün dağlarındaki çobanlık günlerim olmasına rağmen, buna bir tek ben inandım elbet mahkemede. Ancak bu dağ meselesinde gizli tanık dağa dönüşüm konusunda bir bilgi vermeyi unutmuş.
Yani dağa gidişim var dönüşüm yok... Mahkemedeki bir başka delil ise 2011'de Almanya'ya gidişimdi, yani Kürde Almanya'ya gitmek bile kriminize olma gerekçesi oldu.
Oysa Almanya'ya toplu mezarlar konusunda düzenlenen ve haberleri basında yer alan bir etkinlikler dizisinde konuşmacı ve aynı zamanda gazeteci olarak gitmiştim.
"PKK/KCK Terör Örgütüne Üye Olmak" konusunda kuvvetli suç şüphesi bulunduğu iddiasıyla Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) 100 ve devamı maddelerince tutuklanmış bulunuyoruz.
İrtibatsız 34 kişi
Birlikte tutuklandığımız 34 arkadaşın hiçbiriyle hiçbir telefon, internet ve fiziki irtibatımız olmamasına rağmen, söz konusu örgütün basın komitesinde birlikte yer aldığımız gerekçesiyle buradayız.
Oysa tamamına yakınıyla adliyede tanıştık...
Bağımsız gazeteci olduğumu, çok sayıda basın kuruluşuyla çalıştığımı, Dersim gazetesinin sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü olduğumu belgelememe rağmen tutuklama gerçekleşmiş bulunuyor.
Gazetecilerle dayanışma
Tutuklanmadan önce tutuklu gazetecilerler dayanışmak için düzenlenen birçok eylem ve etkinliğe katıldım ve de takip ettim.
Kendimi tutuklanacak kadar önemli biri olarak (başka şeyler için önemli biri olduğum anlaşılmasın) görmediğim için tutuklanabileceğimi asla düşünmedim.
Ancak KCK operasyonlarının şirazesinin kaçtığını görünce ve haber geçtiğim kurumlardan birinin ANF olması tabii ki -bebek bekliyor olmam itibariyle- kaygılandırıyordu eşimi...
Hapiste olmasaydı
Tutuklanmasaydım şimdi bir sinema filmi projesinin yazım kısmı için Almanya'da olacaktım.
Ayrıca da mutlaka yapmayı arzuladığım bir iş ise sizinle de irtibata geçip bianet'in Kürtçe versiyonunun kuruluşunu başlatma imkânını konuşmak veya başlatmak olacaktı.
Cezaevinde günler tamamen okumak ve yazmakla geçiyor. Yatır söylenceleri ve doğrudan köydeki devletsizlik işleyişini, o atmosferi konu alan bir roman yazmaya başladım.
Ayrıca bir kitabı senaryolaştırıyorum. Kısa bir süre içinde bir Kürtçe şiir kitabım basılacak. Ayrıca Kürtçe'de ilk anarşist metin olacak küçük bir yazı çalışmam bitmek üzere...
Dilekçe için de dilekçe
F Tipinde olmamız nedeniyle yaşam yarım nefes geçiyor demek yerinde olacaktır.
Üç kişilik hücrelerde her şeyden ama en önemlisi "ses"ten yalıtılmış koşullarda tutuluyoruz. Haftada bir kapalı, ayda bir de yakınlarımızla açık görüşlerde bir araya gelebiliyoruz. Koşullar tamamıyla insanlığa ve insancılığa dair en ufak kırıntıyı da işlevsizleştirmek üzerine kurgulanmış durumda.
F Tipi cezaevlerinde kalem almak için, mektup yollamak için, revire çıkmak için, su almak için, kısacası her şey için dilekçe yazmak zorundasın. Hatta yazdığınız dilekçe için dilekçe...
Gizlilik kararı var, suçu bilmiyor
Dosyamızda gizlilik kararı olduğu için henüz neyle suçlandığımızı somut olarak bilmiyoruz.
Son sezon sahnelemek üzere Metis yayınları arasında çıkan R. Canan Akın ve Funda Danışman imzalı Güneydoğu'da 90'lı yılları konu alan "Bildiğin Gibi Değil" isimli kitabı oyunlaştırmıştık. Prömiyerinde sahneye çıkabildim "Bildiğin Gibi Değil"den sonra tutuklandım.
Kısacası burası ve burada olmanın hayatlarımızda sekteye uğrattıkları "Bildiğin Gibi Değil..."
Dilimlenmemiş ve tel örgülerle kanatılmamış bir gökyüzü altında da buluşmak dileğiyle...
Selamlar, Saygılar, İyi çalışmalar. (İY/BA)
* Rawin Sterk, Rawinsterk facebook
* * İsmail Yıldız (Rawin Sterk), Kocaeli 1 nolu F tipi Cezaevi
*** Hapis Gazeteciler "Suç"larını Anlatıyor yazı dizisinde yer alan diğer mektupları okumak için tıklayın.