Hemen bütün İslamcı hareketler, İslami bir sistem kurmaktan bahsederler. Aslında bütün dinler, bir toplumsal sistem vaaz ederler. Ancak dinsel metinlerde sözü edilen kurallar manzumesi bir iktisadi, sosyal ve siyasal toplum yapısını ortaya koyamazlar. Yeni bir sistem öneremezler. Kaldı ki dinlerin böyle bir amacı da yoktur. Bütün önerdikleri ahlaki, kültürel ve sosyal davranış alanlarını kapsayan ve döneminin sorunlarının çözümünü, toplumsal ihtiyaçlarının karşılanmasını da içeren çok boyutlu bir mühendislik projesidir.
Arkaik dinlerin, panteist tanrı anlayışlarının yerini alan tek tanrılı dinlere bakın; kökenleri, Musa’nın Sina Dağı’nda kavmine tanrının emri olarak taş tablette ilettiği ve Tevrat’ın “Çıkış” bölümünde yer alan “On Emir”e dayanmaktadır. Elbette On Emir’in kökeni de, daha önceki uygarlıklara (özellikle Mısır) dayanmaktadır. Tarih birbirini itekleyen eylemlerle birlikte birbiri üzerine sarmal bir seyir izler.
İster On Emir özünden hareketle şekillenmiş Ortadoğu çıkışlı dinler olsun, isterse dünyanın diğer dinleri olsun; hiçbirisi ortaya bir toplum/sistem yapısı koyamazlar. Ayrıca böyle olması da mümkün değildir çünkü din, bir altyapı kurumu değildir! Yeri gelmişken belirtelim ki, dinler salt bir üstyapı kurumları da değillerdir. Eğer öyle olsalardı, örneğin feodal toplumun yerini alan kapitalist toplumda, nasıl ki feodalitenin üstyapı kurumları silinmişse, o toplumsal sistem içerisinde yer almış din de silinirdi! Ancak böyle olmadı, olamazdı da! Elbette Ortaçağ Avrupa’sının Hıristiyanlığı veya Osmanlı dönemi Müslümanlığı bugün aynı şekilde yaşanmıyor! Bu üstyapı altyapı meselesinde boğulmadan, dinleri ben bu konuda biraz dile benzetiyorum. Köleciliğin olduğu Müslüman Arap toplumunda Arapça konuşuluyordu, bugün köleciliğin ortadan kalktığı Müslüman Arap toplumunda yine dilde bazı değişimler olsa da Arapça konuşuluyor.
Elbette bir İslam, Hıristiyan veya Musevi hukukundan; bir İslam, Hıristiyan veya Musevi ahlakından; bir İslam, Hıristiyan veya Musevi kültüründen söz edilebilir. Ancak toplumların tarihinde bunların veya Uzakdoğu dinlerinin adıyla anılan bir toplum düzeninden bahsedilemez.
Klasik anlamda söyleyecek olursak köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum vardır ama bir Hıristiyan veya Müslüman toplum düzeni yoktur. Bir toplum biçimini diğerinden ayıran temel özellik inançlar, kültürler vs değil, neyin nasıl ve hangi araçlarla üretildiğidir!
Yani toplumdaki üretim ilişkileri ve üretici güçlerin oluşumu nasıldır; sanayi, mali ve rant sermayesinin hareketi nasıl işlemektedir ve özellikle üretim araçları üzerindeki mülkiyetin aldığı şekiller nedir?
Feodalizmde veya kapitalizmde İslam dinin bunlarla uyuşmayan bir yanı var mı? Yani İslam veya Hıristiyan dini, kapitalist toplum yapısının hangi temel değerlerine itiraz ediyor? İslam dini, Tevrat’tan aldığı görüşle (daha onlarca görüş almıştır) bir tek faize itiraz ediyor! Onun nedeni de Kuran’da faizin haram sayılmasının sarih biçimde yer almasıdır.
Faizsiz bir finans dünyası olamayacağına göre, İslam dünyası ne yaptı? Sanıyorum El Ehzer üniversitesinin bir buluşu olsa gerek; şapkadan tavşan çıkarırcasına faiz kavramının yerine “kar ortaklığı” kavramını geçirdi. Böylece Müslümanlar faiz haramını, kar ortaklığıyla helale çevirdiler! Helal olsun! Rastlantıya bakın ki (tabi bu bir rastlantıysa!), mudinin parasına verilen kar ortaklığı payı, nedense hiçbir zaman piyasanın faiz oranlarının üzerinde bir getiriye sahip olmuyor.
Bütün bunları şunun için yazıyorum: Siyasal İslam’ın kalemi kılıçtan kör kalemşorları, İslam’ın bir toplumsal yapısı olduğu yalanıyla insanları aldatıyor.
İslami bir toplum diye iddia edilen sistemde;
Üretim araçları üzerinde özel mülkiyet olmayacak mı?
Holdingler, tekeller, devasa finans kuruluşları olmayacak mı?
Mal ve hizmet üretimi Pazar ekonomisine göre olmayacak mı?
Paranın bir değeri bir de fiyatı olmayacak mı?
İşçi ve işveren olmayacak mı?
MÜSİAD’çılar, TUSKON’cular, havuz medyacıları, kar ortaklığı bankaları olmayacak mı?
Kar temeli üzerinde işleyen bir işçi-işveren ilişkisi olmayacak mı?
Kar uğruna çevre katliamı olmayacak mı?
Sömürü olmayacak mı?
Ezen ezilen ilişkisi olmayacak mı?
Bunların hepsi oldu ve olacak!
Bu sistemin adına bal gibi kapitalizm denir!
Toplum düzenleri için yok İslam’mış, yok Hıristiyan’mış falan demek basbayağı yalancılıktır!
Olan şudur: İslami sistem kuracağız diye bağıranlar, aslında kapitalist sistemi İslam’la soslayarak egemenlik kurmak istiyorlar.
Siyasal İslam’ın vaazcıları, önce bu sorulara cevap vermelidir! Bu soruları görmezden gelerek insanları siyasal İslam propagandalarıyla egemen sınıfın boyunduruğu altına sokmaya çalışmanın iyi bir ahlak olmadığı da açık.
Var mı İslamcıların kapitalizme karşı yeni bir toplum sistemi tasavvuru?
Yoktur!
Sonuç: Tehlikeli günlerden geçiyoruz. Güneyimiz radikal İslamcılarla kuşatılmak üzere. Hani El Kaide, Taliban, IŞİD, Nusra, Hizbullah gibi radikal siyasal İslamcılar, “İslami bir düzen kuracağız” diye yırtınıyorlar ya; hepsi yalan! Kapitalist sistemin üzerine İslamcı kültür ve hukuk örtüsünü örtecekler sadece! Bu durum, demokrasinin yok edilmesi demektir ki, işte toplum olarak önümüzdeki yol ayırımı burasıdır! Suudi diktatörlüğü, demokrasi adına Esad diktasını yıkmak için Suriye muhalefetine her türlü desteği veriyor! Ne gülünç değil mi? Mısır’da Sisi’yi tutmak nasıl demokratlık değilse, Mursi’ye ağlamak da Müslümanlık değildir! Bunlar siyasetin en yozlaşmış ve demokrasi açısından utanç verici eylemleridir! Olanlar sistem savaşları değil, iktidar savaşlarıdır. Baş tacı edildiği söylenen İslam dininin, ne yazık ki iktidar çıkarları uğruna ayak topu haline getirilmesinin tarihsel gerçekliği, aynı minvalde devam ediyor.