Gazeteyi elinize aldığınızda ilk hangi sayfaya bakıyorsunuz? Kültür-sanat? Ekonomi? Dünyadan ve Türkiye'den gelişmeler? Burçlar? Magazin? Spor? Hiçbiri?
Birçokları için uzun yıllar gazetenin okunan ilk sayfasının spor olmasının nedeni İslam Çupi'ydi. Özellikle 12 Eylül 1980'deki askeri darbenin ardından futbolun içine düştüğü karanlık, fair-play'den uzak, sermayeci, erkek bataklığın içinde bir tek Çupi, nilüfer çiçeği gibiydi.
İletişim Yayınları, bu birçoklarının "futbol duayeni" olarak nitelediği nevi şahsına münhasır yazar için hazırladığı serinin üçüncü ve son kitabını yayımladı: "Mağlubu Anlamak". Ne de güzel etti.
Sahaya Barış Karacasu ve Kıvanç Koçak'la çıkan Yayınevi, serinin ilk kitabı olan "Futbolun Ölümü"nü 2002'de yayımladı. Aynı ekip, 2004'te "Olaylar, Sağbekin Lahana Dolmasını Yemesiyle Başladı"yı yayına hazırladı.
"Mağlubu Anlamak", küçük bir kadro değişikliğiyle, Yavuz Yıldırım'ın Koçak'ın yerine geçmesiyle ortaya çıktı.
Çupi'den bir gül destesi
Kitabın arka kapağında şöyle diyor:
"İslam Çupi'nin 1957'den 1981'de başlayan Milliyet dönemine dek yazdığı yazılardan leziz bir güldeste... Her biri drama tadındaki maç hikâyeleri, dönemin spor yıldızlarının ve parlayan takımlarının portreleri, dünya futboluna dair gözlemler... Futbol ve spor ortamı hakkında taşlamalar... Ve tabii eski İstanbul sahneleri..."
Karacasu ve Yıldırım, serinin bu kitabında Çupi'nin 500'e yakın yazısından derledikleri buket ve Şahide Yazıcıoğlu'ya 2000'de yaptığı söyleşiye yer verdiler.
Sunuş yazısında, "İlk iki kitabın, futbolla yatıp kalktığı iddia edişe bir ortamda yeterli ilgiyi görmemesini bir kenara koyarak, futbol yazarlığımızın ayrıksı adı İslam Çupi'ye dair önemli bir sorumluluğu yerine getirmenin gururunu taşıyoruz" diyorlar. Sonuna kadar haklılar. Zira, futbol yazarlığının kabalık, saldırganlık, yandaşlık gibi sıfatlarla anıldığı günümüzde Çupi'yi yazmak ve yeniden hatırlatmaya çalışmak gurur duyulacak bir şey. Ellerine sağlık diyorum.
Sadece futbolu değil, hayatı yazdı
Milliyet Gazetesi'nden Yazıcıoğlu'na verdiği söyleşiye hayat hikayesini anlatarak başlayan Çupi, yazmaya nasıl başladığını, kimlerden feyiz aldığını, Fenerbahçe tutkusunu, eşiyle tanışmasını, çocuklarını, alkolü ve geçirdiği felci anlatıyor. Kocaman ama küçük, sesli ama sakin, coşkulu ama sakin bir dille... Su gibi okuyorsunuz. Bittiğinde niye bitti diyorsunuz.
Kitabın sonrası malumunuz... Yıllarca izlediği maçları, gelişmelere dair yorumlarını, Türkiye ve dünya futbolunun gittiği yolu, ve en önemlisi de bunları anlatır gibi yaptığı ama aslında hayatı anlattığı yazılarını içeriyor.
Bu yazılar -ki okuyanlar bilir, sadece futboldan bahsetmiyorum, az önce de dediğim gibi hayatı, oturduğu mahalleyi, gençliğini, arkadaşlıklarını, Babı Ali anılarını, insan hikayelerini anlatıyor; neşesi bol, hüznü gani, samimi bir biçimde...
"1949'da Eyüp'ün sıcak akmayan duşu bir kâse buz olarak başıma geçti. Kendime göre incelikler iliştirdiğim forvet oyunuma yapışan kalın tekmelerin izleri bir batıp bir çıktı ayaklarımda... Arnavudun lâhanaları üstünde oturup takıma taktik veren Duble moruğun bu galibiyetlerden sonra düzenlediği tatar böreği partileri, öteki maçlar için çocuklara bir havyar kalorisi verirdi."
Çupi, Fenerbahçeliydi. Bunu hiç saklamadı ama yazarlığına da objektifliğine de yansıtmadı. Kimsenin hakkını yemedi. Ama bazen taraftarlığına gem vuramadı. Örneğin, 3 Mayıs 1989'da oynanan Galatasaray-Fenerbahçe Türkiye Kupası çeyrek final maçının ardından yazdığı yazıyı "Fenerbahçe yenilmez... bu forma ile fazla dalga geçilmez!" diye bitirmişti. Fenerbahçe o maçı 4-3 kazanmıştı.
Hazırlayanların kitabın arkasında da dediği gibi "İslam Çupi, spor ve futbol yazarlığında kendine mahsus bir kalemdir. Onun yazarlık üslubu, 'futbol sadece futbol değildir' deyimini doğrular: Sadece oyunla ve ortamla ilgili analizleri için değil, bizzat edebi tat uğruna okunacak bir yazardır."
Bu nedenle, "Mağlubu Anlamak" da, serinin ilk iki kitabı da okunmalı. Zira, kitapdan gazetecilerin de, futbol severlerin de, spor yazarlarının da -en çok da onların elbet, öğrenecekleri çok şey var. en önemlisi de futbolun sadece galiplerin değil, yenilenlerin de oyunu olduğu. Kitap, günümüz futboluna kendini kaptıran ve bu yozluk içinde soluksuz kalanlara bir nevi oksijen takviyesi.
İslam Çupi kimdir?
Çupi, 1932'de Arnavutluk'un başkenti Tiran'da doğdu. Ailesi Arnavut aristokrasisine mensuptu ve Enver Hoca'nın ihtilalinin ardından İstanbul'a taşındı. Bir süre Galatasaray Lisesi'nde okuyan İslam Çupi, oradan Vefa Lisesi'ne geçti ve bu okuldan mezun oldu.
1950'lerin ilk yarısının ünlü amatör takımı Çapa'da sürekli forma giyen Çupi, sol ayağını kullandığı tekniğiyle hayranlık uyandırmıştı.
1957'de Günlük Spor Gazetesi'nde muhabir olarak gazeteciliğe başladı. Ardından Son Havadis, Türkiye Spor, Yeni İstanbul, Akşam, Tercüman ve Milliyet gazetelerinde spor yazarı olarak çalıştı.
44 yıl süren gazetecilik yaşamında, başta Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Spor Yazarları Derneği olmak üzere birçok kurumdan 26 ödül aldı.
Bir dönem TSYD Asbaşkanlığı görevini yürüten Çupi, TGC üyesi ve basın şeref kartı sahibiydi.
Evli ve bir çocuk babası olan Çupi, Fransızca biliyordu. Zekası, özgün Türkçe'si ve benzetmeleriyle spor yazarlığını saygın bir meslek haline getirdi, bir ekol oluşmasını sağladı. Kendisin okuyan ve sevenler ona, bir spor yazarı olduğu kadar bir edebiyatçı gözüyle de bakıyorlardı.
Beşiktaşlı ünlü Baba Hakkı (Yener) onu "sporun Balzac'ı" olarak tanımlaşmış; Beşiktaş eski başkanı Süleyman Seba da, Çupi'ye "Arnavut Prensi" unvanını yakıştırmıştı.
Tutkuyla bağlı olduğu Fenerbahçe yazarlığına renk katmış, kendisi de futbol sahalarından geldiği için hep gerçekçi yazılar yazmıştı.
Futbol kamuoyunun pek kıymetini bilmediği Çupi, 6 Şubat 2001'de İstanbul'da öldü.
Çupi, yeşil sahalara görmek istediğimiz isimlerdendi; ne yazık ki erken gitti.(BÇ)