Türkiye, dramatik sonuçları olan dramatik bir işsizlik artışı dönemi ile yüzleşiyor. TÜİK’in önceki gün açıkladığı işgücü piyasası verileri ekonomik krizin işgücüne etkilerinin yeni yeni ortaya çıktığını gösteriyor. İşletmelerin işçi çıkarmak için aslında acele etmediği, Nisan 2018’de ilk işaretleri görülen yaklaşık 3-4 ay sabrettiği bu kriz ortamında yüzbinlerce kişinin son 3 ay içinde işten çıkarılmaya başlandığı görülmektedir.
Yukarıdaki grafikte de görüleceği üzere TÜİK verilerine yansıyan iş kayıpları, yüzbinlerce işçinin işini kaybettiğini gösteriyor. Son üç ayda 700 bin kişilik iş kaybının yaşandığı bu krizde İŞKUR ve SGK hizmetlerinin etkili sunulması, işsizlik ödeneği ve sağlık güvencesi hizmetlerinin işsizlere ulaştırılması temel bir sorun olarak görülmelidir. Hem İŞKUR’un hem de SGK’nin kurumsal altyapısı söz konusu kitlesel işsizlikle mücadele için yeterli değildir. Özellikle OHAL döneminde yüzlerce nitelikli personelin ihraç edilmesi ve kurum üst yönetimine kurum dışından yapılan atamalar her iki kurumun da işlevlerinde aksamalara yol açmıştır. İŞKUR Genel Müdürlüğü 2018 yılında yaklaşık 25 Milyarlık bütçe harcamasına rağmen işsiz sayısındaki artış bir milyonun üzerinde olmuştur.
Gelinen aşamada İŞKUR sadece yeni genç işsizlere değil, nitelikli ancak kriz nedeniyle işini kaybetmiş deneyimli ve belli bir yaşın üzerindeki işsizlere de hizmet sunma gibi bir yükümlülükle karşı karşıyadır. Aslında bir fırsat olan Türkiye nüfus artışı AKP’nin çağdışı istihdam ve eğitim politikaları nedeniyle tehdit halini almıştır. İŞKUR’un sunduğu işsizlik sigortası fonu hizmetleri, kısa çalışma ödeneği hizmetleri, ücret garanti fonu hizmetleri ve diğer aktif işgücü piyasası politikaları bu kitlesel işsizliğin sosyal olumsuz etkilerinin azaltılmasında çok yaşamsaldır. İşsizlik fonu banka batıkları yerine işsizlerin sosyal rehabilitasyonu için kullanılırsa buna imkan mevcuttur. Ancak Türkiye’deki işsizlik ve şimdi ortaya çıkan istihdam ve sosyal güvenlik krizi sadece İŞKUR politikaları ile çözümlenemez. Eğitim, sağlık ve adalet göstergelerindeki gerilemenin bir sonucu olan bu krizler AKP politikalarının en temel sonucudur.
İŞKUR’la ilgili boyutu ise kullanılan fonun büyüklüğü ve kamuoyuna doğru bilgilendirme yapılmasıdır. İŞKUR işsizlik fonu Aktüeryal değerlendirme raporunu 2015 yılından bu yana açıklamıyor. Konu hakkında Van Milletvekili Muazzez Orhan’ın Ocak ayında verdiği soru önergesine hala yanıt verilmiş değil. Yine İŞKUR’un istatistik bültenlerinde sürekli bir “karartma” çabası içerisinde olduğunu daha önce yazmıştık. İŞKUR Şubat ayı istatistik bülteni önce kurumun sitesine konulmuş daha sonra siteden kaldırılmıştı. Resmi istatistik programına göre en geç izleyen ayın 15’ine kadar yayınlanması gereken bülten 17 Nisan itibariyle hala yayınlanmamıştır. Daha ilginci Şubat bülteni atlanarak Mart bülteni bugün itibariyle yayınlanmıştır. Mart İŞKUR Bültenine göre kayıtlı işsiz sayısı da 4 milyonu aşan ve geçen yıla göre yüzde 72 artan bir düzeydedir. Tabibülten yeniden iptal edilip siteden kaldırılmazsa. Benzer bir bülten açıklamama sorunu da SGK’dedir. 2019 yılı için SGK henüz sigortalı istatistiği açıklamamıştır.
Krizden çıkış yolunun en önemli adımı, “krizin boyutlarının doğru ölçülmesi” ve doğru adımların atılmasıdır. AKP; İŞKUR, SGK ve TÜİK verilerine “karartma” yaparak krizin aşılmasına değil derinleşmesine hizmet etmektedir. AKP politikaları ile ortaya çıkan krizin, AKP politikalarıyla biteceğini sanmak ise en büyük yanılgıdır. AKP ne kadar veri çarpıtırsa çarpıtsın gerçekler toplumsal yaşamın her alanında zaten görülüyor. 31 Mart seçim sonuçlarını metropollerdeki bu kitlesel işsizlik verilerini görmeden okumak isteyenler, 2019 yılında 4 milyon bandını aşan “resmi ”işsiz sayısının 5 milyona doğru yükselişine de tanık olacaktır. 2019 Türkiye 1 Mayıs’ına sadece “işçi bayramı” olarak değil “işsizlerinde günü” olarak gidiyoruz. Ne İŞKUR ne de AKP milyonlarca yeni işsizin ortaya çıkmasındaki rolünün farkında değil. Peki bizler toplum olarak ne kadar farkındayız. Yanıtını 1 Mayıs meydanlarında göreceğiz. (SO/HK)