Geçtiğimiz ay İletişim Yayınları tarafından yayımlanan, genç araştırmacı gazeteci Doğu Eroğlu’nun imzasını taşıyan IŞİD Ağları: Türkiye’de Radikalleşme, Örgütleme, Lojistik isimli çalışma, yaklaşık dört yıldan bu yana toplumsal ve siyasal yaşamımızın gerçeği haline gelen bir örgüt olan IŞİD’in Türkiye örgütlenmesine derinlemesine nüfuz ediyor.
Doğu Eroğlu, bu kapsamlı çalışmasında, 2014-2017 arasında Türkiye’nin farklı kentlerinde yaptığı saha araştırmalarını, gözlemlerini ve görüşmelerini değerlendirerek “Türkiye IŞİD’i” olarak adlandırdığı yapılanmanın karakteristik özelliklerini bir bir ortaya çıkarıyor. Araştırmacı, çalışmasının ilk dört bölümünde Türkiye IŞİD’i yapılanmasını coğrafi yapılanmalar doğrultusunda değerlendirirken, kalan üç bölümde ise yapılanmalar arası ilişkilere, Türkiye IŞİD’inin kurumsal yapısına ve lojistik ağlarına geniş bir yer ayırıyor.
El-Kaide’den İstanbul IŞİD’ine: Radikalleşmenin tarihselliği
Eroğlu, Türkiye’nin hemen her yerinde hücresi olan IŞİD yapılanmasını anlamak için 2014 senesinden çok daha öncesine bakılması gerektiğinin altını çiziyor. Nitekim IŞİD’in İstanbul yapılanmasının, yani bu yapılanmanın lokomotifleri olan şahısların el-Kaide operasyonlarına karışan kişiler olmaları, IŞİD’in hangi kaynaklardan beslendiğini, gücünü nasıl toplayarak bir devlet haline geldiğini anlatıyor. Yazar, IŞİD’in İstanbul yapılanmasını anlattığı bölümde, Olcay Aksoy isimli genç örneği üzerinden, örgütün öğrenci evleri ve yurtlarda nasıl mücahit avına çıktığını, bu mekânların nasıl örgütün tabanını oluşturan mekânlar haline geldiğini gösteriyor.
Örgüte mücahit olarak katılan gençlerin biyografilerine yakından bakıldığında, aileler ile yaşanan sorunların IŞİD’i besleyen damarlardan biri olduğu görülüyor. Sorunların çözümünde aileleri tarafından kendi hallerine terk edildiklerini düşünen gençler, kişisel ilişkileriyle ulaştıkları ya da onlara ulaşan kişiler aracılığıyla radikalleşiyor, dışarıdan dükkân veya mesken süsü verilen ve yapılanma mensupları tarafından “mescit” olarak adlandırılan yerlerde, sonunda onları cihata götürecek yol için hazırlanmaya başlıyorlar.
Yoksulluktan kaçış
Doğu Eroğlu, IŞİD’in lider kadrosunun Konya ilindeki örgütleme çalışmalarında hedeflediği Kürt gençlerinin neredeyse hepsinin yoksul ailelere mensup olduklarının altını çiziyor. Yoksulluk, her bölgede olmasa da birçok bölgede radikalleşmeyi kolaylaştıran bir unsur olarak gözüküyor. Nitekim, IŞİD’in bu ailelere ve gençlere sağladığı maddi yardımlar ve yakın gelecek için bulunduğu vaatler, radikalleşme süreçlerinin önemli bir parçasını teşkil ediyor.
Türkiye IŞİD’inin Konya örgütlenmesinde de, yöntemler farklılık arz etse bile, diğer örgütlenmelerde olduğu gibi radikalleşme yolunun ilk duraklarından biri sohbet toplantıları.
Yapılanmaya mensup şahıslarda göze çarpan, ana radikalleşme diskurlarını devlete ve Kürt siyasal hareketine yönelik düşmanlık üzerinden oluşturmaları. Bu düşmanlık diskuru ise siyasi konjonktüre göre değişkenlik gösteriyor. Örneğin örgütte ilk zamanlar devlete yönelik bir söylem gelişmezken, 2015 yılının ortalarından itibaren İncirlik Hava Üssü’nden kalkan uçakların İslam Devleti noktalarını vurmasıyla Halifelik’in devlete savaş açması ve Konya yapılanması mensuplarının devlete yönelik sert söylemlerde bulunmaya başlamaları bunun birer örneği. Nitekim çalışmada, örgütte yaşanan her yapısal ve stratejik değişim, tarihsel ve siyasal bağlamına oturtulup öyle analiz ediliyor.
Radikalleşmeyi kolaylaştıran unsurlar
Eroğlu, gençlerin cihada katılmaya ikna olmalarına varan süreçte örgütleyicilerin etkin rollerine vurgu yapıyor. Tabii bu örgütleyicilerin yararlandıkları, cihatçı gençleri harekete geçiren birçok nesnel ve öznel sebep göze çarpıyor. Bunların en önemlileri hiç kuşkusuz ideolojik ve inanç temelli sebepler, arınma isteği, etnik, dinsel ya da siyasal gruplara yönelen nefret, toplumun marjlarına itilmeyle doğan devlet karşıtlığı ve son olarak İslam Devleti’nde ulaşılması hedeflenen maddi kazanç motivasyonu.
Kuşkusuz tüm bu sebeplerin ve bu sebepler ile İslam Devleti’nin kurumsal yapılanması arasındaki bağların çok daha derin bir biçimde irdelenmesi gerekir. Çünkü Doğu Eroğlu’nun, kitapta yer alan “Bir radikalleşme profili: Raşid Tuğral” adlı bölümde verdiği örnekte de görüldüğü üzere, IŞİD’in ağına Raşid Tuğral gibi, yazarın deyimiyle toplumda yaygın “karikatürize radikal İslamcı” tipine uymayan gençlerin de takılıyor olması (Raşid Tuğral’a, kitapta, ODTÜ Fizik bölümünde okuyan, sınıf arkadaşlarının daha öncesinde hiçbir radikalleşme eğilimi göstermediğini söyledikleri bir mücahit olarak yer veriliyor), IŞİD olgusunun ve radikalleşmenin derin toplumsal ve ekonomik köklerini ortaya koymaya çalışıyor.
IŞİD’in Türkiye’de yarattığı tahribat kadar tabanın da geniş olduğunu anlamak için bu köklere inmek şart. Bu çalışmanın oldukça değerli olmasının en önemli sebeplerinden biri de bu gerekliliği somut olgularla ortaya koymuş olması. (KY/ÇT)