Türkiye'de gerçekleşen alabildiğine manipülatif seçimler sonrası, rejim devletle bütünleşme sürecini tamamlayarak kalıcı olmanın yollarını arıyor.
Bu kapsamda rejim toplumu kendine benzetmek olmadı esire dönüştürebilmek için çok yönlü saldırılar yapmakta.
Hakları için mücadele eden başta işçiler, emekçiler, Kürtler, kadınlar, öğrenciler ve LGBT+'lar olmak üzere tüm kesimlere dönük baskı siyasetini ön plana çıkarak köleleştirmeyi, faşistleştirmeyi deniyor.
Lümpenleşme
T.C. her fırsatta ırkçı ve ayrımcılığı toplumsal değer haline getirmeye çalışan bu doğrultuda uygulanan şiddeti meşrulaştıran adımlar atıyor. Bu konuda kısmen başarılı oldukları söylenebilir.
Faşist çetelerin her geçen gün artan şiddeti; sermayedarından, politikacısına, entelektüeline sergilenen lümpenleşme bu vaziyetin açık göstergesidir.
Türkiye’nin emperyalist hayalleri
Yeni Anayasa tartışmalarının esası bu şiddet ve köleleştirme, dolayısıyla toplumsal çürümenin anayasal güvenceye kavuşturulmasıdır. Bu gerçekleştiği takdirde mevcut iktidar yapısının demokratikleştirilebileceği savı da kaçınılmaz olarak berhava olacak.
Egemen siyasetin bir boyutunu diktanın içeride oturtulması şekillendirirken aynı zamanda emperyalist hedefler doğrultusunda adım atma arayışları da sürüyor.
Son süreçte telaffuz edilen "30 km derinliğinde güvenlik bölgesi, meşru hedef vb" tanımlamalar ve sonrasında geliştirilen saldırılar, Rojava ve Güney Kürdistan'daki Türkiye'nin işgal alanlarının genişletmeye çalışıldığının açık göstergesi.
T.C.'nin emperyalist niyet ve politikaları yeni değil. Karşılarında direniş de var. Ancak şu sıralar iyice TC'ye yaptırım gücünden uzaklaşmış/ uzaklaşması tercih edilmiş uluslararası konjonktürün yarattığı uygun zemini de görüyorlar.
Bunu değerlendirme peşindeler. Hedeflerindeki -özellikle petrol olan- bölgeleri işgal edebilirler edemezler, karşılarındaki güçler buna ne kadar engel olur olmaz bütün bunlar bir yana.
Ancak açık olan şu: bu işgalci-katliamcı siyaset ne sonsuza kadar sürebilir ne de bunca kanın üzerine huzurlu bir gelecek kurulabilir. Kalıcı kin ve düşmanlıklar yaratmaktan öteye gidilemez. Diktatör ve yardakçılarının rahatça uyuyamadığı biliniyor fakat bu kafa devam ettiği sürece "uyuyamama hâli" nesiller boyu var olan kalıcı bir hastalığa da dönüşebilir...
Azerbaycan işgal alanlarını genişletmeye mi niyetli?
T.C.-İsrail destekli Aliyev hanedanlığının Dağlık Karabağ'ın kalan kısmını işgali sonrası Paşinyan yönetiminin "kalıcı barış" önerisi Azerbaycan tarafından karşılık görmedi.
Bunun somut işareti Avrupa Siyasi Topluluğu’nun İspanya-Granada zirvesi kapsamında 5 Ekim'de düzenlenen beşli formattaki toplantıya katılmaması oldu.
Aliyev yönetimi bahane olarak Fransa'nın Ermenistan'a silah satmayı kabul etmesi ve Bakü'nün talebi olan Erdoğan'ın da zirveye iştirakını Batılı ülkelerin kabul etmemesiydi.
Elbette bunlar da bir gerekçe olabilir ama T.C. ve Azerbaycan(AZ) yönetimlerinin baştan niyeti Ermenistan'a yeni bir oldu bittiyi mesela Syunik'in işgali gibi bir durumu dayatmak olunca elbette AB'nin gözetiminde yeni bir barış antlaşmasını imzalamayacaklardı.
Bu yüzden masaya oturmamak işgalci siyaset için tercih edilir olandı. (Gerçi Aliyev’, Prag ve Kişinev’deki toplantılarda “hiçbir zaman Karabağ’da güç kullanmayacağı" garantisini vermişti ama kullandı.
Bu sefer en azından yeni bir yalan uydurma gereği hissetmeyecek.) Nitekim Paşinyan yönetiminin tek taraflı imzaladığı karşılıklı toprak bütünlüğünü tanıyacak bir anlaşma yeni bir işgal harekatını kaçınılmaz olarak gündemden düşürecekti.
Aliyev yönetimi Azerbaycan'da yaşayan halkları uzun zamandır Ermenistan'ı "Batı Azerbaycan" diye niteleyerek yeni bir fetih için motive ediyor.
Sosyal medyada ise eskiden Syunik'te yaşayan Azeriler yerlerine dönmeli türünden kampanyalar yapılıyor. Elbette bu söylediklerim süreçle köklü değişikliklere yol açmaz ancak bazı hazırlıkların yapıldığını da gösteriyor.
Aliyev-Erdoğan ikilisinin T.C.'nin bölgedeki emperyalist hedeflerini kapsayan Zangezur Koridoru adı verilen projede ısrar edeceği açık. Putin yönetiminin muhtemelen koridorda ve Ermenistan üzerinde kendi kontrolünü kuracağı-koruyacağı varsayımıyla T.C.-AZ ikisine destek verdiği görülüyor. Nitekim Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova, hafta içi yaptığı bir açıklamada : Azerbaycan'ı Nahçıvan'a bağlayacak Zangezur koridorunun hayata geçirilmesi Bakü ile Erivan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yolunda önemli bir potansiyel taşıyor diyerek bunu bir anlamda somutladı. Anlaşıldığı kadarıyla TC-AZ ittifakı Paşinyan yönetimine çok yönlü baskıyla (1) boyun eğdirerek Zangezur Koridoru'nun kendi kontrollerinde olması kaydıyla açılması, olmazsa işgaline odaklanırken; Rusya ise Ermenistan üzerinde ABD-Fransa'nın etkisinin artmamasına yoğunlaşıyor.
AP: Azerbaycan Dağlık Karabağ'da "etnik temizlik" yaptı
Perşembe günü Avrupa Parlamentosu'nda (AP) Azerbaycan'ı Dağlık Karabağ'ı işgaliyle ilgili bir oturum yapıldı. AP Azerbaycan'ı Ermenilere yönelik "etnik temizlik" ile suçladı. Konuyla ilgili karar tasarısı oy çokluğuyla kabul edildi. Oylamada milletvekillerinin 491'i lehte, 9'u aleyhte oy kullandı.
Kabul edilen metinde "Azerbaycan hükümet üyelerini hedef alan yaptırımlar" uygulanması çağrısında bulunuldu. Ayrıca metinde Azerbaycan'dan doğal gaz ithalatına olan AB'nin bağımlılığının azaltılması ve Bakü ile ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi talep edildi. Ancak AP'nin kabul ettiği metnin hukuki bağlayıcılığı yok. AB ülkeler arasında Azerbaycan'a yaptırım tartışma konusu değil.
Dolayısıyla T.C.-İsrail destekli Aliyev diktası için bu kararın ciddiye alınacak düzeyde caydırıcı bir yanı olmayacaktır. Karşılarında somut askeri güç olmadığı sürece yeni işgal arayışları sürecektir.
İran olası gelişmelerden rahatsız olsa da Güney Kafkasya'da bu güçlerle doğrudan savaşa giremez. Ancak muhtemelen bölgede Rusya ile farklılaşan hedeflerle bağlantılı olarak Suriye sahasında Tahran yönetiminin daha fazla inisiyatif alarak Rusya'dan doğan boşluğu kendi lehine takviye etmesi beklenebilir. Perşembe günü T.C. destekli HTŞ'nin dron kullanarak Suriye-Humus'ta gerçekleştirdiği katliam bu süreci hızlandırabilir.
Ermenistan ne yapacak?
Ermenistan'da yaşarken oradaki arkadaşlardan halk arasında söylenen "Komşularına güvenme, Rusya'ya da az güven" türünden bir deyim olduğunu duymuştum.
Ermeni politikacılar sanıyorum bu sözü unuttular ya da geniş anlamı kapsamında hiç düşünmediler. Biraz daha ileriye görüreyim temsil ettikleri oligarkların çıkarları gereği milliyetçi-pragmatist kafaların halkların geleceğini düşünmek gibi bir dertleri hiç olmadı.
Paşinyan "Kadife Devrim" sırasında düşünüyor gibi yaptı. Elindeki politik gücü ülkenin birincil sorunu D. Karabağ meselesini çözmek için kullanmak yerine ülkeyi Rusya'dan kurtulup Batı/TC'nin kanatları altına sokmak için değerlendirdi.
Bence yukarıdaki atasözünde ifade edilmek istenen şey kendi gücüne güvenmenin düstur olmasıydı. Ermenistan'da nasıl bir dünyada yaşadığımızın dahi bilincinde olmayan alabildiğine şaşkınlaşmış, birbirine düşmanlaşmış politikacılarla karşı karşıyayız.
Değişim sonrası Paşinyan yönetimine Ermenistan halkları onurlarını ayağa kaldırdığı, adaletsizliklere son vereceği türünden beklentilerle destek verirken; o baskıcı politikalarla, sorgulanmaksızın ülkeyi rahatça at oynatabileceği bir alana çevirmeye çalıştı. Sonuç geniş kitlelerin siyasetten soğuması ve Rusçu-Türkçü bağırtılarına hapsedilmiş bir kakofoni dünyasının yaratılması oldu.
Böyle bir tabloda Paşinyan yönetiminin TC-AZ ittifakının taleplerine direnmesi çok mümkün değil. Batı'dan alınan moral desteğin (2) somut bir güce dönüşmediği takdirde bu süreçte özel bir karşılığı olmaz. Ayrıca ve daha da önemlisi bölgede açılacak olası bir Zangezur Koridoru, AB ve ABD'nin Orta Asya'ya dönük politikalarıyla uyumludur.
Hem Biden hem de Scholz geçtiğimiz haftalarda 5 Orta Asya ülkesinin devlet başkanlarını (Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan) ağırlayarak Avrupa'ya yeni enerji transferini de kapsayan stratejik anlaşmalar yaptılar. Şimdilik enerji hatları AZ-Gürcistan-T.C. üzerinden geçiyor. Ancak bu yol Ermenistan üzerinden geçerek kısalırsa buna da hayır demezler.
Tom Amcalar ve kulübeleri
Başka halklarda da vardır, ancak Türklerin, Ermenilerin ve Kürtlerin yani bizlerin saflarında Tom Amcalar çok. Anlaşılmaz bir durum yok.
Tom Amcalar kulübelerini korumak istiyor. Bu insani bir duygudur. Fakat yakınınızdaki insanlar katledir, her türlü zulme uğrar ve tarihsel-ortak hafızanıza tecavüz edilirken, "kulübeyi koruma hissiyatı"nın bunu yapanı insanlıktan uzaklaştırmayacağının bir garantisi yoktur.
O yüzden önce zulmedeni, failleri aklamak için kendi kendimize yalan uydurmayı bırakalım!
Neyse can sıkıcı lafları bir kenara iteleyip Arto Tunçboyacıyan'ın "Küçük Asker"inin toprağın bize değil, bizim toprağa ait olduğumuzu hatırlatan sözlerine kulak verelim:
(AS/EMK)
Notlar:
(1) Türkiye, Ermenistan'daki Metsamor Nükleer Güç Santrali’nin "eski ve riskli" diyerek kapatılması için uluslararası planda girişim başlattı. Bu özetle Ermenistan'ın elektriksiz kalmasına yol açacak bir hamle. Ermenistan doğal olarak bu politikayı jeo-politik sıkıştırma ve şantaj siyaseti olarak değerlendiriyor.
(2) AB görece "iyi" dönemlerini geride bıraktı. 3. Dünya Savaşı'nın seyriyle bağlantılı olarak 2008 sonrası AB yönetimleri "sosyal Avrupa" türünden "pozitif" yaklaşımları terk ederek daha sağa savruldu. Sermayenin çıkarlarını eskisine göre daha fazla ön plana çıkaran politikalar izledi. Bunlara ilaveten Ukrayna savaşı Avrupa'nın bütününde neo-faşizmin yükselmesini hızlandırdı. Bu sadece sermayedarlar, politikacılar düzeyinde bir olgu değil maalesef geniş kitleleleri de etkisi altına alan bir durum. Bu hâl kuşkusuz AB dış politikasına da yansıyor. Bugün Batılı yöneticiler için geçer akçe : güç ve para. Olası AZ işgal saldırısında bir kez daha "şiddetli kınama"nın ötesine gitmemeleri büyük olasılık. Nitekim AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen geçen sene Azerbaycan ile "stratejik ortaklık" öngören bir belge imzalamıştı.
ABD yardım eder mi? Zor. Niyesi şu ABD yolsuzluğu demokrasi diye resmi olarak ambalajlamış bir devlet. Yani yasa yapıcıların (yargıçların, polislerin...) kim kumbarasına daha fazla para atarsa sistem ondan yana işler. Bu çerçevede eski Senato Dış ilişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez'e açılan soruşturma bir kere daha düşünülmeli.