1. Son beş günde takviyelerin gelmesini beklemeden ilerlemeyi sürdüren koalisyon güçlerinin hedefi Irak direnişini küçük parçalara ayırarak tecrit ve etkisizleştirmektir. Kısacası, şu andaki strateji fragmantasyon olarak adlandırılabilir.
2. Koalisyon güçlerinin hedefi Iraka istikrar getirmek değildir. Niyet bu olmadığı gibi, buna muktedir de değillerdir. Ortaya salınan güç, tıpkı Birinci Dünya Savaşında ve genel olarak savaşlarda görüldüğü gibi salt yıkıcıdır. (Halbuki bazen savaşın yıkıcılığının ardından gelen bir yeniden yapılandırıcı özelliği de olabilmektedir). Savaş şiddettir, ama bu şiddetin politik hedeflere tabi, kontrollü bir şiddet olması gerekir. Irak halkının büyük bölümüne karşı girişilen şiddetin sınırlı ve kontrollü bir şiddet olduğu ileri sürülemez. Bu tür şiddet şu veya bu ölçüde, kullanana geri döner.
3. 21. yüzyıl bir barış yüzyılı olmayacaktır. Savaşla yeniden yapılandırma 1945 sonrasında olduğu gibi mümkün değildir, ama yine de bundan vazgeçilmeyecektir.
4. Anglosaksonlar, Irakı 80 yıl önce biz yarattık, istersek bozup yine yaparız diye mi düşünüyorlar.
5. Bu tür bir şiddet karşısında savaş karşıtlığı ne işe yarar. Savaş karşıtlığı ne yazık ki tarih boyunca en çok saldırganların işine yaramış, onları cesaretlendirmiştir. Savaş karşıtlığı bir ahlak olarak geliştirilmeli ama şiddet karşısında yerini bunu yenmeye hazır bir kararlılığa bırakmalıdır. İki kötü varsa ikisine, beş kötü varsa beşine karşı da tavır alınmalıdır. Kötüler barışı sadece yararlanacakları bir zaaf belirtisi olarak görürler. Savaş karşıtlığı hakim tavır olsaydı dünya şimdi Nazi diktası altında inliyor olurdu.
6. Arap dünyası bugüne kadar birleşemedi, bundan sonra da birleşemez. Haçlılara karşı da bunu yapamamıştı, İsraile karşı da. Bunun nedenlerini kendileri de soruşturuyorlar.
7. Pentagon ile ABD dışişleri arasındaki ilişkilerde esas talimatı birincisi veriyor gibi. Bu durum şiddetin politik hedeflere göre uygulanmamasına yol açar ve ileride tüm dünya için komplikasyonları artırır.
8. ABD politikaları uzun erimlidir. İki Bush yönetimi arasındaki Clinton döneminde bu politikalardaki nüansların önemi ne kadardı. ABD içerisinde (devlet, toplum, partiler) bu politikalara muhalefet edenlerin bunları değiştirme güçleri var mıdır? Yoksa Pentagon ve saldırgan klik her yönetime bu politikaları kabul ettirirler mi? Pentagon gerek çöl savaşları, gerekse de meskun mahallerde büyük ölçekli muharebenin tatbikatlarını çok uzun zamandır yapıyor. Ama uygulamanın, meşruiyeti şüpheli bu yönetim altında yapılması yine de çok manidar.
9. ABD ve İngilterenin on beş günlük kayıpları gizleniyor mu? Ne olursa olsun, bu kadar büyük bir harekatın bugüne kadar toplam yüz kadar ölü ve birkaç yüz yaralı kaybıyla yapılması çok mantıklı gelmiyor, hele bunların büyük kısmının dost ateşiyle öldüğü düşünülürse. Yani Iraklılar günde sadece üç düşman mı öldürebiliyorlar. Eğer böyle ise vay hallerine.
10. ABDdeki mevcut yönetim politik yalnızlığa doğru gittiğinin farkına vararak biraz yumuşama ve ilişkileri ısıtma yönüne döndü ama bu çok şey fark ettirmeyecek. Yanında tavır alanlar ise Almanyanın hegemonya çabalarından en çok rahatsızlık duyan güney ve doğu Avrupa ülkeleri. Germen-Anglosakson ikilemi yüz on yıldır dünyadaki en büyük gerilim kaynaklarından birisi olmayı sürdürüyor. Soğuk savaşın bitmesi bunu tekrar su yüzüne çıkardı. Tavadan kaç ateşe düş.
11. Irak savaşının Washingtonun gizli planlarının aşamalarından birisi olduğunu biliyoruz. Ama ileriki aşamalarının neler olabileceğini açıkça tartışmaya başlamamız gerek. Irakın toprak bütünlüğü için verdikleri garantinin hiçbir hükmü yok. İki sene sonra denedik ama olmadı derlerse ne olacak. Bölgeyi, yani bizim bölgemizi ne ölçüde karıştırabileceklerini çok iyi hesaplamamız gerekir.
12. Büyük güçler tarihte politikalarını diplomasi/güç kullanma tehdidi/güç kullanımı/diğer araçların bir bileşimi olarak yürütmüşlerdir. Bu toplamda fiili güç kullanımının diğer unsurlara oranı ne kadar büyük olursa genelde sorunlar o ölçüde büyür, çıkmaza o kadar hızlı saplanılır. Güç kullanımında sorun çözme/sorun yaratma denklemi yine de koşullara göre oluşur. Ama 21. yüzyılda, geçmişe oranla, her halükarda daha çok sorun yaratmaya adaydır.