1989 yılında Kristal-İş, Petrol-İş, Tümtis, Deri-İş, Basın-İş ile bağımsız Otomobil-İş, BANKS ve Laspetkim-İş sendikalarının 1 Mayıs’ı kutlama isteği, keyfi bir şekilde yasaklandı.
Mecidiyeköy ve Çağlayan’da 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen işçiler ve sendikacılar gözaltına alındı. 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na yürümek isteyenler ise polisin yoğun saldırısıyla karşılaştı.
Bir polisin hedef gözeterek açtığı ateş sonucu 17 yaşındaki işçi Mehmet Akif Dalcı Şişhane Yokuşu’nda öldürüldü. Cenazesinde onlarca insan gözaltına alındı, bazıları sonrasında tutuklandı.
Devrimci-Sol 30 Ocak 1990’da, Mehmet Akif’i vurduğu iddia edilen trafik polisi Kazım Çakmakçı'yı öldürdü.
Mehmet Akif Dalcı’nın 17 yıllık kısa yaşamını onu hem Zeytinburnu’ndaki sendikadan ve birlikte çalıştıkları deri atölyesinden tanıyan dönemin Deri-İş Sendikası Genel Başkan Vekili Munzur Pekgüleç anlattı. O sıra kuruluş çalışmalarını yapan haftalık Sokak Dergisi foto muhabiri Yücel Tunca o günü ve cenaze gününde yaşadıklarını ve gazetecilere saldırıları aktardı.
Munzur Pekgüleç anlatıyor
Biliyorsunuz o dönem yasaklar dönemiydi. 1 Mayıs’ın kutlanması hükümetler ve valilik tarafından yasaklanmıştı. Ancak buna rağmen Türkiye’deki bütün emek güçleri, sol-sosyalist hareketler ve güçler 1 Mayıs’ın kutlanması konusunda kararlıydı.
Yasaklar söz konusu olduğu için bazı gruplar kendi bölgelerinde, bazı gruplar ise Taksim’e çıkarak 1 Mayıs’ı kutlamak istediler. ‘89 1 Mayısı’nda aralarında Mehmet Akif Dalcı’nın da bulunduğu gruplar Şişli, Tepeüstü bölgesinde 1 Mayıs için toplanmış durumdaydı.
Bizler de Kazlıçeşme deri işçileri olarak, 1 Mayıs’ı kutlamak için, o gün tüm üretimi durdurarak sokağa çıktık. O gün Merter’den, Zeytinburnu’na dek binlerce işçi sokağa dökülmüştü zaten.
Tüm bu coşkulu havada hepimiz gencecik bir insanın katledilmesi ile sarsıldık.
Deri atölyesinde işçiydi
17 yaşındaydı. Zeytinburnu’ndaki bir deri atölyesinde işçiydi. Ben hem Kazlıçeşmeli olmam, hem de Deri-İş Sendikası Genel Başkanvekili olmamdan dolayı yakinen tanıyordum Mehmet Akif’i. Sosyalizmle yeni tanışan, kararlı ve coşkulu bir arkadaşımızdı.
Zeytinburnu biliyorsunuz gecekondu semti. Zeytinburnu gençliğinde o dönem gerçekten garip bir inatçılık mevcuttu. Korku nedir bilmezlerdi ve kavgayı çok rahatlıkla göze alırlardı. Bu kavgayı gözüpek bir şekilde sürdüren gençlerdendi Mehmet Akif.
Hem deri işçileriyle, hem tekstil işçileriyle hem de gıda işçileriyle yakın ilişkiler içerisindeydi. Depo bölgesi dediğimiz, Gökalp Mahallesi’nde oturuyordu. Çalıştığı atölye de yine bizim bölgedeki deri atölyelerinden biriydi.
Pırıl pırıl bir genç
Ailesinin üç-dört çocuğundan biriydi. Evinde güvercin besleyen, tertemiz, pırıl pırıl bir gençti. Çok inatçı, gözükara, mücadeleci bir insandı.
TIKLAYIN- 1 Mayıs '77 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/ 1 Mayıs '77 ve Cezasızlık
Mehmet Akif Dalcı öldürüldükten sonra Zeytinburnu gerçek anlamda 1 Mayıs alanına döndü. Binlerce insan, Mehmet Akif’i sahiplendi. Onlarca örgüt, sendika ve yapı onun cenazesinde bir araya geldi ama gelin görün ki cenazeye de müdahale edildi. Yüzlerce insan gözaltına alındı. Kitle halinde cenazeyi defnetmemize müsaade etmedi polis. Ama Zeytinburnu’nun tüm sokakları direniş alanına döndü.
Yasaklara rağmen
1987, 88 ve 89 1 Mayısları unutulmaz 1 Mayıslardı. Bu üç 1 Mayıs’ta da sınıf iddiası olan tüm örgütler, sendikalar 1 Mayıs’ı kutlama konusunda ısrar etti. O zamanki sendika ve örgütler tüm yasaklara rağmen ciddi anlamda inatçı, ısrarcı ve kararlıydılar.
1886’dan beri kazanılmış tüm haklarımızın yüzde 90'ının elimizden alındığı bir dönemde yeniden 1 Mayıs’la yüz yüzeyiz. İşçilerin Covid ile, ölüm ile burun buruna yaşadığı bir zamanda 1 Mayıs daha coşkulu ve daha kararlı olarak sokaklarda kutlanmalı. Biliyorum ki yine yasaklayacaklar. Ama olanca cesaretimizle tüm demokrasi güçleri ve sınıf sendikacılığı iddiasında olan bizlerin, bu 1 Mayıs’ta sokakta olmayı göze almamız gerektiğini düşünüyorum.
Gazeteci Yücel Tunca anlatıyor
1989 yılı 1 Mayıs’ında Taksim’e çıkmak isteyen işçi ve öğrenciler, polis müdahalesi ile karşılaşınca önce Tarlabaşı’nın ara sokaklarına çekilmiş, çok geçmeden toparlanıp yeniden bulvara çıkarak Taksim’e yürümeye çalışmışlardı.
Saatlerce süren bu mücadele sonunda Şişhane’ye kadar çekilen küçük bir grubun üzerine polis dört bir yandan ateş etmeye başlandı. Grup Kasımpaşa yönüne doğru kaçarken de ateş devam etti.
Gazeteciler olarak biz yere yatıp kurşunlardan korunmaya çalışırken bir yandan da ateş edenleri görüntülemeye gayret ediyorduk. Silah sesleri susunca hızla kalkıp grubun gittiği yöne koştuk.
Yokuşun ortalarında bir gencin kanlar içinde yattığını gördük. Başında bir arkadaşı vardı, panik içindeydi, ağlıyordu. Polisler de koşarak gelmeye başlayınca çocuk kaçtı.
Başından vurulup ölen, sonradan adının Mehmet Akif Dalcı olduğunu öğreneceğimiz 16-17 yaşlarında bir çocuk işçiydi.
Cenaze
M. Akif Dalcı için 4 Mayıs’ta Zeytinburnu’nda büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Polis bir yandan cenazeyi kaçırırken, bir yandan da cenaze için gelenlere inanılmaz yönelik bir saldırı başlattı. Şiddet öylesine büyüktü ki çok sayıda yaralı sokaklarda kan içinde yatıyordu.
Saldırıları görüntülemeye çalışan gazetecilerin bir kısmı aynı zamanda yaralıları, hastaneye götürülmeleri için yoldan geçen otomobillere taşımaya başlamıştı.
Bunun üzerine polis tarafından, gazetecilere yönelik gelmiş geçmiş en şiddetli saldırılarından biri gerçekleştirildi. Hemen her gazeteci odunlarla, tahta coplarla dövüldü.
Basın fotoğrafçılarından Sedat Aral’ın kolu kırıldı ve polis aracına alınan Erzade Ertem bir süre sonra “Öldü bu!” denilerek yol kenarına atıldı. Ertem neyse ki yaşıyordu. Gazeteci Musa Ağacık ve daha pek çok meslektaşımız bu saldırıda yaralandı.
TIKLAYIN- 1 mayıs '77 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/ 1 Mayıs '77 ve Cezasızlık
Ben ise, polisler tarafından etrafı çevrilerek dövülen Erzade Ertem’i kurtaramayacağımı anladığım sırada, bana uzatmaya çalıştığı fotoğraf makinesini almaya çalışırken polislerin dikkatini çekmiştim.
Polislerden biri Erzade’yi dövmeyi bırakıp benim peşime düştü. Copunu kaldırmış peşimden koşan polisten kaçışımı, Cumhuriyet muhabirlerinden Ali Tevfik Berber görüntülemişti.
5 Mayıs’ta çok sayıda basın emekçisi, Cağaloğlu’ndan yürüyerek İstanbul Valiliği’nin önüne geldi. Sonraki yıllarda pek rastlanmayan türden büyük bir gösteriyle polis şiddeti protesto edildi.
Telefondaki meçhul ses: Dalcı'yı ben vurdum
(5 Mayıs 1989 tarihli Cumhuriyet gazetesi haberinden)
Mehmet Akif Dalcı'yı, kendisinin vurduğunu öne süren meçhul bir kişi, sabaha karşı basına telefon ederek suç aleti olduğunu belirttiği tabancayı Dalcı'nın öldürüldüğü yere yakın metruk bir eve bıraktığını söyledi.
Polis, belirtilen adreste yaptığı araştırmada suç aleti olduğu öne sürülen silahı "eliyle koymuş gibi" buldu.
Tabanca bulunduktan yaklaşık bir saat sonra, 06.00 sıralarında gazetecileri davet ederek açıklama yapan polis, tabancanın fotoğrafını çektirip özellikleri hakkında bilgi verdi.
Nasıl bulundu?
Tabancanın bulunma olayı şöyle gelişti: Sabaha karşı 04.00’te bazı gazetelere telefon eden bir kişi, "Ben bir militanım. Mehmet Akif Dalcı'nın öldürüldüğü yere tabanca bıraktık" şeklinde ihbarda bulundu. İhbarı alan Bugün gazetesi gece muhabirleri durumu polise bildirdi. Polis telsizinden yapılan anonsta ise "Mehmet Akif Dalcı olayıyla ilgili bir tabancanın olay yerine yakın metruk bir evde olduğu" belirtilerek bir ekibin olay yerine sevki istendi.
Olay yerine ulaşan ekibin telsizde yine açık adres vererek tabancayı bulduklarını söylemesi üzerine verilen adrese önce 3, daha sonra da bir ekip otosu daha gönderildi.
Polisten açık adres
"Gazetecileri atlatmak" için başka zaman telsiz anonslarında üstü kapalı adres geçmeye özen gösteren polis, bu kez adresi birkaç kez daha "merkeze bilgi vermek amacıyla" açıkça geçti.
Buradan Beyoğlu Emniyet Amirliği'ne götürülen Karadeniz yapısı 8888 numaralı 7.65 çapındaki "Astra" marka tabanca ile bir boş şarjör ve 4 boş kovan, 06.00 sıralarında gazetecilere gösterilerek fotoğraf çektirildi ve özellikleri hakkında ayrıntılı bilgi verildi.
Daha sonra da tabancanın bulunduğu eski binaya gidilerek tabancanın nasıl bulunduğu konusunda tatbikat yaptırıldı. Başka olaylarda gazetecilere, "Açıklama yetkileri olmadığını öne sürerek bilgi vermekten kaçınan emniyet amirliği yetkililerinin, bu olayda gazetecilere ellerinden gelen kolaylığı göstermesi gazeteciler arasında şaşkınlığa neden oldu.
Kuşandık genç öfkeni
Grup Yorum, Mehmet Akif için yıllarca dilden dile dolaşacak bir müzik besteledi:
“Kuşandık genç öfkeni
Taşların kucaklarımızda
Bizlere öğrettiğin kavga,
Kavgamız büyüyor omuzlarımızda…” (TY/APK/YK)
Bu metin Etkiniz AB Programı kapsamında Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. Bu yayının içeriğinden yalnızca "İPS İletişim Vakfı" sorumludur ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmamaktadır. |
1 Mayıs 1996/ Kadıköy
İnfaz koruma memuru Yalçın Levent 29 yaşında Kadıköy’de öldü
İşçi Dursun Odabaş 20 yaşında Kadıköy’de öldü
İşçi Hasan Albayrak 18 yaşında Kadıköy’de öldü
1 Mayıs 1989/ Mehmet Akif Dalcı
1989 yılı ve yılın 1 Mayıs günü Taksim'de/ Sami Evren
İşçi Mehmet Akif Dalcı 17 yaşında Taksim-Tarlabaşı'nda öldü/ Tuğçe Yılmaz
Dalcı'nın cenazesi: Polisin gazetecilere ve herkese ağır saldırısı/ Tuğçe Yılmaz
1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/Tuğçe Yılmaz
Sinema Emekçisi Rasim Elmas 41 Yaşında Taksim'de Öldü
İnşaat İşçisi Bayram Eyi 50 Yaşında Taksim'de
Öğretmen Bayram Çıtak 37 Yaşında Taksim'de Öldü
Liseli Jale Yeşilnil 17 Yaşında Taksim’de Öldü
Öğretmen Kenan Çatak 31 Yaşında Taksim'de Öldü
Öğretmen Ahmet Gözükara 33 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Hikmet Özkürkçü 39 yaşında Taksim’de öldü
Öğrenci-işçi Niyazi Darı 24 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Nazan Ünaldı 19 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Ömer Narman 31 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Ali Sidal 18 yaşında Taksim’de öldü
Hemşire Kıymet Kocamış 25 yaşında Taksim’de öldü
Tezgâhtar Kadir Balcı 35 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Hacer İpek Saman 24 yaşında Taksim'de öldü
İşçi Kahraman Alsancak 29 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hüseyin Kırkın 23 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Ercüment Gürkut 26 yaşında Taksim’de öldü
Polis Nazmi Arı 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mahmut Atilla Özbelen 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hasan Yıldırım 31 Yaşında Taksim’de Öldü
Seyyar Satıcı Hamdi Toka 35 yaşında Taksim’de öldü
Bekçi Mehmet Ali Genç 60 Yaşında Taksim’de Öldü
İşçi Ziya Baki 30 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mürtezim Oltulu 42 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Mustafa Elmas 33 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Sibel Açıkalın 18 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Diran Nigiz 34 yaşında Taksim’de öldü
1 Mayıs 1977 & Cezasızlık
Fehmi Işıklar: 1 Mayıs'77 12 Eylül için bir hazırlıktı
Kani Beko: “Katilleri bulamazsanız, şaibeyi ortadan kaldıramazsınız”
Süleyman Çelebi: "1 Mayıs 1977 Katliamı yapanların yanına kâr kaldı”
Emel Ataktürk: Haysiyet meselesi olarak hatırlamak ve cezasızlıkla mücadele
Nejla Kurul: Gerçekler neden ve kimlerce gizleniyor?
Tuğçe Yılmaz: 43 yıl önceki katliamın izini sürmek
Arzu Çerkezoğlu: Unutmamak, unutturmamak yaşamsal bir mücadele alanı
Tuğçe Yılmaz: Yargılanamayan 1 Mayıs 1977’nin mahkeme yılları