Değişim dinamiği içinde çalışma yaşamına ve iş denetimine bakışta sürekli yeni yaklaşımlar gelişmektedir. Nitekim, 2003 yılında düzenlenen 4857 sayılı İş Kanunu ve bağlı yönetmelikleri ile birlikte işyerlerinde iş riski analizi yapılması yaklaşımı ülkemizde de gündeme gelmiştir.
Buna göre, işverenler, teknolojik gelişmeleri de takip ederek işyerlerinde risk oluşturabilecek potansiyel her tehlikeyi önceden belirleyecek ve gereken önlemleri alacak, işçiler de alınan bu önlemlere uymakla yükümlü olacaklardır.
Görüleceği üzere, sağlıklı ve güvenli bir çalışma için yeni İş Kanununda iş riski bağlamında proaktif bir yaklaşıma geçilmiştir.
Hatta, iş riski oluşturan potansiyel tehlikelerle ilgili değerlendirmelerin işverenler tarafından doğru ve eksiksiz olarak yapılabilmesi her zaman olanaklı olamayacağından, işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları-ki bu yasayla oluşturulmuştur- ve teknik nezaretçiler-maden kanunu ile- gibi profesyonel elemanlara, iş risklerinin analizi konusunda işverenlere yardımcı olma görev ve sorumlulukları verilmiştir.
Ancak, burada iş riskinden ne anlaşıldığı anlamında önemli bir sorun ortaya çıkmaktadır. Yılların getirdiği yerleşik düşüncelere göre, iş riskleri genellikle teknik alanda, kimyasal, ergonomik, radyolojik, biyolojik vb. fiziksel riskler olarak anlaşıldığından, işçinin sağlığı ve güvenliğinden İş Kanununun sadece "iş sağlığı ve güvenliği" bölümü sorumluymuş gibi değerlendirilmekte, çalışma süresi, dinlenme hakları, hatta verimlilik esasına göre düzenlenmiş ücretlerin iş riskiyle bağlantısı kurulmamaktadır.
Halbuki, çalışma koşulları kapsamında, çalışma süreleri, dinlenme hakları, ücret, çocuk ve kadın çalışması ile ilgili düzenlemelerin, normatif hukuk kuralı olmaları yanında iş riski oluşturma özellikleri de bulunmaktadır. Nitekim, öğretiye ve bilimsel araştırma sonuçlarına yansımaya başladığı kadarıyla, uzun süreli ve yoğun çalışma, dinlenmeden çalışma, daha fazla ücret için daha çok çalışma halleri de, diğer fiziksel iş riskleri gibi sağlık ve güvenlikle ilgili tehlikelerin doğmasına neden olabilmektedirler.
Örneğin, bazı işlerde sağlık kuralları nedeniyle günde en fazla 7.5 saat veya daha az çalışılacak olunması zorunluluğu (m.63); Gece çalışmasının 7.5 saat olarak sınırlandırılması ve bu işi yapacak işçilerden sağlık raporu istenmesi, gece postasında çalışanların haftada bir en geç iki haftada bir yer değiştirerek gündüz postasına alınması, gece çalışmasında rahatsızlık yaşadığı hekim raporuyla da belirlenen işçilerin gündüz postasına alınması, postalara yer değiştirilirken işçilerin aralıksız en az 11 saat dinlendirilecek olması (m.69); Bedensel ve ruhsal sağlıklarını olumsuz etkilemeyecekse çocuk işçilerin çalışmasına izin verilmesi (m.71); Aralıksız 12 saatlik günlük dinlenme, 24 saatlik haftalık dinlenme, ara dinlenmesi, yıllık dinlenme (örneğin çocuk ve genç işçilerle 50 yaşın üstündekilere daha fazla izin hakkı)gibi düzenlemeler, işçilerin sağlıklarıyla doğrudan ilgilendirildiği açık olarak anlaşılabilen çalışma koşullarına (işyerinde işin yürütümü yönünden yapılacak denetimlerde ele alınması gereken konulara) ilişkin düzenlemelerden bazılarıdır.
Ancak, işyerlerinde iş riski analizi yapma yükümlülüğü 4857 sayılı İş Kanunu ile 2003 yılından itibaren çalışma hayatımıza girmiş olmasına karşın, iş denetimi yöntemlerinde ve politikalarında uygun değişiklikler yapılmamıştır.
Çalışma standartlarının tümü sonuçta, işçinin sağlığı ve güvenliği açısından bir bütün oluşturduğu, iş riski bağlamında konular iç içe girdiği halde, dün olduğu gibi bugün de iş denetimi birbiriyle ilgilendirilmeden iki ayrı kol üzerinden (iş sağlığı ve güvenliği ile işin yürütümü açılarından) yürütülmektedir.
Farklı uzmanlıkları bir araya getiren heyet denetimlerinin hayata geçirilmesi ya da teknik ve hukuk bürolarıyla desteklenmiş, konuların bütünlüğüne vakıf olacak şekilde eğitimden geçirilmiş denetmenlerle çözüm yaklaşımları Avrupa ülkelerinde çoktan gündeme gelmiş olsa da, ülkemizde iş denetimleri 32 yıldır iş sağlığı ve güvenliği(çalışma ortamı) ile işin yürütümü(çalışma koşulları) açılarından ayrı ayrı ve senkronize edilmeden yürütülmektedir.
Halbuki, işçinin sağlığı ve güvenliği açısından, çalışma koşullarına (işin yürütümüne) ve ortamına (iş sağlığı ve güvenliği) ilişkin denetimlerin iş riski bağlamında beraber yürütülecek şekilde geliştirilmesine gereksinim bulunmaktadır. Aksi takdirde, işyerlerinde yapılacak denetimlerin bir ayağı, iş risklerinin tespiti açısından eksik kalmış olacaktır.
Yani, işyerinde, iş sağlığı ve güvenliği açısından denetim yapıldığında, tesis ve tertiplerin, çalışma yöntemlerinin, makine ve teçhizatların yapılan tespitlere göre iş riskleri açısından değerlendirilmesi yapılırken, işin yürütümü yönünden (çalışma koşulları itibarıyla) denetim yapılmadığında, çalışma koşullarına ilişkin risklerin var olup olmadığı açısından tespitler yapılmamış olacaktır.
Halbuki, günlük çalışma süresi sağlık nedenleriyle sınırlandırılmış işlerde vahim sonuçların hızla gündeme gelme olasılığı yüksek olmakla birlikte, genel olarak yasal çalışma sürelerinin üstünde yapılan uzun ve yoğun çalışmaların, iş kazasına ve meslek hastalıklarına yol açmayacağı söylenebilecek midir.
Uzayan sürelerle ve yoğun olarak devam eden bir çalışmada, dikkatin eksilmeden devam ettirilmesinin, güvenlik kurallarına uyulmasının işçilerden beklenmesi hala olanaklı olabilir mi. Zamanla yarışan bir işçinin kişisel koruyucularla ilgili önlemleri almaksızın işini yaparak zamandan tasarruf etmeye başlaması, beklenen bir davranış olmayacak mıdır.
Şu halde, iş risklerinden kaynaklanacak istenilmeyen sonuçların kabul edilebilir sınırlara çekilebilmesi için, işyerlerinin denetiminde çalışma ortamına ilişkin konularla çalışma koşullarına ilişkin konuların, bugünkü konumda, senkronize biçimde ele alınması kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği açısından yapılan denetimlerde çalışma ortamının iş riski bağlamında değerlendirilmesi yaklaşımı gündeme gelmiş olsa da, işin yürütümü yönünden (çalışma koşulları) denetim politikalarında ve yöntemlerinde hiç bir değişiklik yaşanmamıştır. Sorgulanması dahi yapılmamaktadır.
Daha etkin bir iş denetimi için, 1978 yılında farklı kurumlarda bulunan teknik ve sağlık kökenli İş Sağlığı ve Güvenliği Müfettişleri ile hukuk, siyasal, iktisat, sosyal bilim kökenli İş Müfettişleri tek çatı halinde birleştirilmişlerse de, çalışmaları birleştirilmemiş, koordine dahi edilmemiştir. Hatta şaka gibi, programların ayrı ayrı yapılacağı İş Teftişi Tüzüğü'nde özel olarak vurgulanmıştır.
Daha vahimi işyerlerini, işin yürütümü açısından (çalışma koşullarını) denetlemekle görevli müfettişlerin çalışmaları yıllardır, iş sözleşmesi sona erdirilen işçilerin bireysel alacaklarıyla ilgili şikayet incelemeleri ve bazı idari görevlerden(yetki, işkolu tespiti, grev oylaması, grev dışı kalacakların tespiti vb) oluşan tali işlere yönlendirildiğinden, işyerlerinde çalışma koşullarının saptanması ve düzeltilmesine yönelik asli denetimler neredeyse yapılamaz hale gelmiştir. Bu tutum aynen devam ettiğinden, çalışma koşullarının iş riski bağlamında denetlenmesi yaklaşımının gündeme gelmesi hiç olanaklı görülmemektedir.
Bu nedenle, işçilerin işyerlerinde çalışmaları devam ederken yaşayabilecekleri kayıtdışılığa, uzun sürelerle çalıştırılmaya, eksik veya geç ücret ödemelerine, verilmeyen dinlenme sürelerine müdahale edilememektedir.
Müdahale için adeta, iş sözleşmelerinin feshedilmesi ve alacaklarıyla ilgili olarak işçilerin şikayette bulunmaları beklenmektedir. Bu yüzden, işyerlerinde işin yürütümü yönünden çalışma koşullarının denetlenmesi ayağı boşlukta kalmaktadır. Öncelikle ve acilen bu boşluğun doldurulması gerekmektedir.
Kaldı ki, genellikle teknik nedenlere bağlı olarak açıklanmaya çalışılan ve toplumda derin yaralar açan iş kazalarının önlenmesine yönelik olarak alınması gereken tedbirlerden biri de, çalışma ortamı(iş sağlığı ve güvenliği) ile çalışma koşullarına(işin yürütümüne) yönelik denetimlerin iş riski bağlamında birbirlerini destekleyecek şekilde birlikte yürütülebilmesinin sağlanması olacaktır.
Bu nedenle de, işin yürütümü yönünden (çalışma koşulları yönünden) yapılacak denetimlerde önceliğin, iş riski bağlamında işyerlerindeki çalışma koşullarının denetlenmesine verilmesi, iş denetim politikalarının iş riski bağlamında bütüncül bir yaklaşımla yeniden organize edilmesi gerektiği düşünülmektedir. (DK/EÖ)