Şeftali Bahçeleri'ni bilir misiniz?
Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri'ndeki şeftali kokulu büyülü cenneti…
Akdeniz kıyılarında, bir Anadolu kasabasında geçen hikâyede; kasabaya yeni tayin edilen Agah Bey’in kasaba düzeni ile uyum süreci konu edilir. Agah Bey, kasabaya geldiği ilk gün dairede ikindi vakti kimsenin olmadığını görünce şaşırır. Öğle vakti, dairedeki herkes iğde, böğürtlen, şeftali ağaçları ile süslü, su sesleri içindeki bahçelere giderler ve leziz yemekler, hoş sohbetler eşliğinde geçen her saniyeye neşe katarlar, çok eğlenirler. Agâh Bey idealist bir kişidir ve dairede yaşanan bu duruma çok şaşırmıştır. İlk zamanlar kendisine gelen tüm tekliflere direnmiştir, köyde tek başına kalmasına rağmen eğlencelere katılmamıştır. Dairede tek başına sıkıntıdan boğulmakta, kimse olmadığı için çalışamamaktadır. Bir süre sonra muhasebecinin yoğun ısrarı üzerine o da dairedekilerle birlikte şeftali bahçelerine gitmiştir ve tüm ikindi vakti hoş kokuların arasında eğlenmiştir. Agah Bey ideallerinden vazgeçmiştir ve kendini şeftali bahçelerinin büyülü kollarına bırakmıştır. Agah Bey artık hiç çalışmak istememekte, eğlencelerden daireye gidecek vakit bulamaktadır.
Refik Halit Karay’ın 1919 yılında yayınlanan bu eserinde tasvir ettiği memur görüntüsü ile günümüzde var olan görüntü arasında hiçbir değişim olmadığını düşünüyorum. Son zamanlarda herkesin canını sıkan ve bir türlü sonu gelmeyen iş kazalarının tedbirsizlik ve sistemsizlik olduğunu hepimiz gördük. Denetim eksikliği ve rayına oturmayan bozuk bir sistem…
Konu A hükümeti ya da B hükümetinin hatalarının yanı sıra bugüne kadar süregelen zihniyetin doğurduğu, sürekli dönen, başına buyruk bir çark… İşe başladığım ilk yıllardan bu yana, devlet dairelerinin soğukluğunda; yeri geldi birim içinde yapılan misafirliklerin bitmesini bekledim, yeri geldi mesai süresi içerisinde boş duvarla anlamsız konuşmalar yaptım, yeri geldi herkesin dünyadan bihaber olduğu birimlerde saatlerce derdimi anlatmaya çalıştım, yeri geldi...
Netice itibarı ile bu ve buna benzer, bitmeyen upuzun cümlelerim oldu zihnimin her karesinde. Bu çalışma koşullarında denetim yetersizlikleri çok normal. Her gelen bırakmış kendini şeftali bahçelerinin kollarına. İdealler yok olmuş, ideolojiler misali... Bir bakmışsın o da Ayşe olmuş. Bir bakmışsın, hepsi Ayşe olmuş… A hükümetinde de aynı B hükümetinde de aynı zihniyet… Hakkını aramak istersin, konuşmak istersin ama anlamazlar; anlamadıkları gibi ters düşersen işini de yapmazlar.
Öte yandan son günlerde herkesin dilinde dolanan fakat hiçbir işlevselliğe sahip olamayan kelimeler yığını… Evet, “yığını” çünkü bir araya geldiklerinde sadece bizim ülkemizde manasız bir zincir oluşturuyor. Adeta kalite sisteminde uygulanan şuursuzluğu bu bölümde tekrarlıyoruz. Keizen felsefesinin ülkemizdeki kokuşmuşluğunun bir değişik versiyonu, bu iş sağlığı olayı. Efendim merak ederim ki hangi ülkede iki ay bile çalışmadığın bir sınava girip İş sağlığı ve Güvenliği Uzmanı olabilirsin? Daha tam anlamıyla algılayamadığın, oturmamış bir sistemde kime ne uzmanlığı verebilirsin? İşçilere yılda bir kere verdiğin eğitimler ve bedavaya dağıttığın o belgeler neticesinde farklı bir sonuç mu beklemeliyiz?
Aman sus ses çıkarma!
Bu ülkede hiçbir şeye ses çıkaramıyorsun ki. Memura ses çıkarma, trafikte seni sıkıştıran adama ses çıkarma (çeker silahını vurur, belli mi olur burası Türkiye!), okulda ses çıkarma, parkta ses çıkarma, yeşil kıyımına ses çıkarma, Çarşı müebbet yesin ama sen ses çıkarma. Sen git ilaç al bol bol, terapi al ve en önemlisi sessiz ol ya da bu ülkede olabileceğin en iyi şeyi ol, deli ol…(ÖH/HK)
Özlem Hoşer, özel sektörde yönetici olarak çalışıyor. Edebiyat, ekonomi ve politika alanlarıyla ilgileniyor. İngilizce ve Arapça biliyor. @oslemhooo |