“Her şeyden önce bilinmelidir ki Konstantiniyye, Marmara Denizi’nin kıyısında yer alan üç şehrin birbirine bağlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu şehirlerden birincisine, yani sultan, devlet erkânı ve aynı zamanda Müslümanların kaldığı şehre İstanbul, ikincisine Galata ve üçüncüsüne de Üsküdar deniliyordu…”
Yasemin Asadi, uzun süredir Türkiye’de yaşayan bir İranlı. 1984’te Urmiye’de doğan Asadi, 2007 yılında İstanbul’a yerleşti. Tercümanlık yaptı ve turizm sektöründe çalıştı. İran ile ilgili araştırma ve akademik çalışmalarına devam eden Asadi’nin “İranlı Yolcuların Gözünden Osmanlı İstanbul’u” kitabı, geçtiğimiz aylarda İletişim Yayınları aracılığıyla okurla buluştu.
1802-1905 yılları arasında İstanbul’dan geçen yolcuların kaleme aldığı seyahatnamelerden oluşan kitap, “İstanbul Yolu”nun önemine ve Osmanlı ile İran arasındaki ilişkileri, iki toplumu nasıl etkilediğine ışık tutuyor.
Gündelik yaşam
Seyahatnameleri kaleme alan İranlılardan bazıları modern yaşamı tanımaları için devletin görevlendirdiği yetkililer olsa da, bazıları hac vazifesini yerine getirmek ya da gezmek amacıyla İstanbul’a gelen sıradan kimseler. Osmanlı Devleti, o dönem resmî hac yollarının güvenliğini sağladığı için, İranlı hacı adayları ve devlet yetkilileri Osmanlı kervanları aracılığıyla bu seyahati gerçekleştiriyorlar. Bu nedenle de bu yola “İstanbul Yolu” ismi veriliyordu. Uzun; fakat güvenli olan yolun güzergâhı şöyle: Bakü, Tiflis, İstanbul, Osmanlı, Süveyş, Mekke.
19. yüzyılda İstanbul’un hac ve Avrupa güzergâhında olması ve İranlıların bu yolu tercih etmesi, iki toplumun karşılaşması ve etkileşimi açısından kritik bir rol oynuyor.
Bu etkileşime ışık tutan seyahatnameler, dönemin bilgi aktarımı açısından hayati bir öneme sahip. Asadi ise kitapta, İran’ın en meşhur seyahatnemelerinden 16’sına yer vererek, 16 farklı yazardan İstanbul'la ilgili parçaları alıyor. Seyahatnameleri kaleme alanlar arasında İranlı devlet yetkilileri; padişah, şehzade ve din insanları var. Ancak İran Padişahı Nasıreddin Şah’ın yanı sıra öğrenci ve gezgin Hacı Seyyah’ın ve şair ve yazar Mirza Mahmut Han Nimet Fesayi’nin de seyahatnameleri kitapta yer alıyor.
Kadınlar
Seyahatnameleri kaleme alanların anlatımlarında öne çıkan temalardan biri, İstanbul’daki gündelik yaşam ve özellikle insanların, kadınların dış görünüşü. Örneğin devlet insanı Mirza Fettah Han Germrudi’nin “Güzel Yüzleri Örtüsüzdü” başlıklı seyahatnamesinde şu ifadeler yer alıyor: “Kadınların yüzleri genel olarak açıktı, en fazla başlarındaki beyaz örtüyle ağızlarını örtüyorlardı. Zengin ya da üst sınıftan kadınları faytonda, fakir erkeklerin kadınları da yürüyerek geziyorlardı.”
Gezginlerin dikkatini çeken detaylar, elbette döneme dair okura çokça bilgi veriyor. Örneğin bir gezginin gözüne devlet mensuplarının frenk giymesi, kıyafetlerde bir yere iliştirilmiş değerli taşlar olması, Ayasofya'nın görkemli yapısı, “dokuz fersahta bir konulmuş menzilhaneler”, kahvehane ve berberlerin çokluğu, “oğlancılık âdetinin” yaygınlığı ve “ayıp” bir eylem olarak algılanmaması bu detaylardan bazıları. İranlı mollaların entelektüel bir merakla da içkili mekânlara gidip İstanbul’un gece hayatını da gözlemlemesi ve alkolün İran'a göre, Osmanlı’da daha fazla tüketilmesi keza.
Gezginler, eski İstanbul'un günlük yaşamının çeşitli yönlerinin yanı sıra Osmanlı Devleti'nin son dönemlerine dair gözlemlerini de aktarıyorlar. Kendi kültürlerini İstanbul'un dokusuyla karşılaştırarak, bazen hayranlıkla bazen eleştiriyle bakıyorlar.
1800’lerin başında yazılan metin tercihleri Osmanlı ve İran modernleşmesine dair bize yol gösteriyor. İran’ın modernleşme çabaları, Osmanlı’dan 50 seneyi aşkın bir süreden sonra başlıyor.
Siyasi anlamda en çok göze çarpan detaylardan biri ise İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u “alma çabalarını” bir de İranlıların gözünden izlemek.
Modernleşme
Asadi, ana dilinden çevirdiği metinleri, uzun süredir tercüme yapmasının avantajıyla son derece sadeleştirmiş ve okur için anlaşılır kılmış. Metinlerde tekrara düşülen yerleri, orijinaline sadık kalarak yeniden düzenleyen Asadi, bazı gezginlerin kalemine neredeyse büyülü bir şekilde dokunuyor.
Bu, elbette okuru ferahlatan bir durum. Çünkü bazı eski yapıtları okuduğumuzda dolambaçlı anlatımların ve tekrarların, girişte dizilen methiyelerin yoğunluğundan kitaba odaklanma süresinin uzamasına tanıklık edebiliyoruz. Asadi, bu engelleri ortadan kaldırarak günümüzden 200 yıl önce yazılan metinleri günümüz yazınına daha yakın bir forma getiriyor.
Hem İranlıların formasyonuna hem de dönemin İstanbul'una dair, özellikle 1800’lerin sonunda Rus savaşlarıyla çalkalanan, bir yandan Abdülhamit'in despotizmi ile hemhal olan bir Osmanlı portresini görmek açısından önemli belirlemeler var kitapta.
Ve kitap nihayetinde “İranlı Yolcuların Gözünden Osmanlı İstanbul'u” başlığının hakkını veriyor ve Asadi’nin sunuş yazısında da söylediği gibi, kitabı kapattığınızda size bu kadim ve güzel kente ilk kez görüyormuş gibi bakmak kalıyor.
Künye
İranlı Yolcuların Gözünden Osmanlı İstanbul'u (1802-1905)
Derleyen: Yasemin Asadi
Çeviren: Yasemin Asadi
Yayına Hazırlayan: Şebnem Dadbin
Editör: Melike Işık Durmaz
Kapak: Suat Aysu
Uygulama: Hüsnü Abbas
Düzelti: Yağmur Yıldırımay Bayrakçı
İletişim Yayınları
Temmuz, 2023.
(TY)