12 Haziran 2009 İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yıldönümü nedeniyle dün Tahran'daki üniversitelerde küçük çaplı protestolar ve öğrenci yürüyüşleri yapıldı.
Bu seçimler, Ahmedinejad'ın tekrar seçilmesi nedeniyle tartışmalara ve hile şüphelerine neden olmuş, muhalif aday Mir Hüseyin Musavi'nin destekçilerinin sokaklara dökülmesinin ardından çeşitli çatışmalar yaşanmıştı.
Bu çatışmalar sırasında sokakta vurularak öldürülen Nida Aga Sultan ve gözaltına alınıp hapishanede işkence altında ölen üniversite öğrencisi Sohrab Arabi, hareketin sembolleri haline gelmişti.
Muhaliflerin sesi ama başarılı mı?
Hareket dünyanın dikkatini İran devletinin nükleer enerji meselesi etrafında dönen tartışmalardan ziyade İran halk(lar)ının muhalif sivil sesine çekmeyi başarmış olsa da, sadece bundan yola çıkarak başarılı olduğunu söylemek güç. Zira verilen bir çok kayıba rağmen hükumette 1979 devriminden önce yaşananlara benzer çatırtılar oluşmadı ve sistem aksamadan yürümeye devam etti.
Bunun başlıca sebeplerinden biri hareketin temel teorik altyapısızlığı. Bunun bir reformist hareket mi, yoksa radikal değişim (devrim) talebi mi olduğu konusundaki çelişkili bakışların yanısıra, başta sosyalist gruplar olmak üzere, hareketin liderinin aslında muhalif aday Mir Hüseyin Musavi olmadığını ve bunun kendiliğinden gelişen bir halk hareketi olduğunu düşünenler bile var.
Ancak genel resime bakıldığında ellerde taşınan Musavi posterleri, "Ya Hüseyin, Mir Hüseyin" sloganlarıyla Şiilerin 2. imamı Hz. Hüseyin'le Musavi'nin özdeşleştirilmesi ve en belirgin faktör olarak harekete adını veren yeşil rengin, Musavi'nin kampanyasında kullanılan renk olması, bu hareketi Mir Hüseyin Musavi'den ayrıştırmayı imkansız kılıyor.
Sosyalistlerce sahiplenmesi beklenemez
Mir Hüseyin Musavi'nin Humeyni döneminde başbakan olduğu ve binlerce (kimi kaynaklara göre 30.000'den çok) solcu siyasi tutuklunun idam edilerek cenazelerinin ailelerine teslim edilmeden boş bir toprak alandan ibaret olan "Khavaran" toplu mezarlığına gömüldüğü 1988 İran Siyasi Suçlu İdamları'nın onun başbakanlığı döneminde işlendiği dikkate alınırsa, sosyalistler ve radikal değişim isteyen diğer gruplarca bir muhalif lider olarak sahiplenilmesi elbette ki beklenemez.
Böyle bir siyasi geçmişi olmasının yanısıra, kendisinin seçim kampanyası ve sonrasındaki söylemlerine bakıldığında İran'daki hakim sisteme ne kadar ait olduğunu açıkca görmek mümkün: "İmam Humeyni'nin mirasından" övgüyle bahseden Musavi, protestoların ilk haftalarında atılan "merg ber basiji" (Kahrolsun Besiç -gönüllü devrim muhafızları-) sloganına karşı yayınladığı bildiride de "Halkın Besiçleri kardeşleri olarak görmeleri gerektiğini" söylemişti. (bkz: İran Komünist Partisi-Sarbedaran'ın 6 Numaralı Açıklaması)
Ancak hareketin kendiliğinden oluştuğunu söyleyen bu grupların lider olarak sundukları başka bir alternatif yok. Dolayısıyla hareket amacına ulaşsaydı, sonuç muhtemelen Musavi'nin iktidara gelmesi olacak ve bu grupların taleplerini karşılamayacaktı.
Güçlü protesto merkezi bölgelerle sınırlı
Hareketin kayda değer bir sonuca ulaşamamasının bir diğer sebebi ise güçlü protestoların Tahran, İsfahan, Şiraz gibi merkezi bölgelerle sınırlı kalması. Özellikle İran tarihinde her zaman devrimlerin lokomotifi olan Azerbaycan bölgesinin, Musavi'nin de Azeri kökenli olmasına rağmen, nispeten sessiz kalması oldukça anlamlı.
Aynı şekilde ülkede en muhalif bölgeler olan ve hatta 1979'daki referandumun en yüksek oranda boykot edildiği Kürdistan ve Beluçistan eyaletlerinde de sessizlik hakimdi. İran muhalif medyasında bunun nedeni olarak bu bölgelerde devletin tedbirlerinin her zaman daha sıkı olması (Türkiye'deki OHAL benzeri bir ortamın varlığı) sebep gösterdi.
Ancak geçtiğimiz ay beş siyasi mahpusun idam edilmesinin ardından Kürdistan eyaletinde yapılan geniş çaplı eylemler ve grevler, ya da 2006'da resmi gazetede yayınlanan ırkçı bir karikatür ve yazı nedeniyle Azerbaycan bölgesinin bütün şehirlerindeki ayaklanma, bu halkların aslında eyaletlerde hakim olan olağanüstü tedbirlere pek de aldırış etmediğini kanıtlıyor.
Musavi Fars olmayanların taleplerini görmüyor
Bu bağlamda, Fars olmayan halkların harekete katılımlarını asıl sınırlayan faktör, anadilde eğitim hakkı, federasyon talepleri vb. konuların Mir Hüseyin Musavi cephesince görmezden gelinişi. 1979 devrimine, demokrasi talebinin etnik hakları da kapsadığı varsayımıyla en büyük desteği vermiş olan Azeriler ve Kürtler, devrimin ardından solculara yapılan kıyımdan ve kurulan 'İslami' sistemin yarattığı hayal kırıklığından en çok nasibini alan halklardı. Dolayısıyla bu halkların, talepleri kesin olmayan bir harekete çekimser yaklaşmaları çok doğal. Iran nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan Azerilerin, Kürtlerin, Beluçilerin ve diğer etnik azınlıkların beklentilerini görmezden gelmek, Yeşil hareketin geçtiğimiz yıl içinde başarıya ulaşmasını engelleyen en büyük faktörlerden biri oldu.
Şu anda oldukça heterojen/dağınık bir yapıda olan hareket, ancak feministlerin, sosyalistlerin, etnik ve dini azınlıkların talepleriyle bütünleşirse eski gücünü toparlayıp bir sonuca ulaşabilir. Bu bütünleşme, aynı zamanda Mir Hüseyin Musavi'nin hareketteki etkisi ve görünürlüğünün azalması ve yerine gerçek değişim taleplerini yansıtan başka bir ismin/isimlerin konulması anlamına gelecektir.
Çünkü sadece biraz daha fazla özgürlük istediği için sokak ortasında vurulan Nida'nın, Sohrab'ın ve diğer onlarca gencin hayallerindeki İran, Musavi'nin kirlenmiş adının altına sığınmakla değil, ancak aynı sistem tarafından, eşitlik ve adalet uğruna verdikleri mücadele yüzünden idam edilen Ferzad Kemanger'in, Şirin Alemhuli'nin, İhsan Fettahiyan'ın da yoluna sahip çıkmakla gerçekleşebilir. (SZ/EÖ)