Bir keresinde İranlı bir adam maça gitmek ister. Adam maça gitmek için hazırlanırken, o zamanlar 12 yaşlarında olan kızı da onunla gelmek istediğini söyler. O zaman maça gitmek isteyen baba "Senin stadyuma girmen yasak, biliyorsun" der. "Ama merak ediyorum." diye yanıtlar futbola zerre kadar ilgi duymayan küçük kız. "İçeride ne yapıyorlar acaba, çok merak ediyorum". Sonuçta İran'da kadınlara yasak olan stadyuma futbolsever baba ve meraklı kızı birlikte giderler. Ama anlaşmışlardır: Ufaklığı içeri sokmayı başaramazlarsa eve kendi başına dönecektir.
Ne yaptılarsa işe yaramaz, kapıda küçük kızın içeri girmesine izin verilmez. "Sen keyfine bak." der ufaklık "Ben başımın çaresine bakarım" Baba stadyuma girer. Küçük kız kapıda kalır. On dakika kadar sonra küçük kızın yanında olduğunu gören baba "Nasıl girdin içeri?" diye sorar şaşkınlıkla. "İnsan istedikten sonra, her zaman bir yol bulunur" der ufaklık. İranlı futbolsever babanın adı Cafer Penahi'dir, yönetmenin 2006 tarihli Ofsayt filmi de bu anekdottan alır menbaını.
Dokuz ay önce 1 Mart 2010 gece yarısı evi basıldığında Cafer Penahi meslektaşı Muhammed Resulof ve ekibiyle yeni filmi üzerine çalışıyordu. Henüz ham malzemenin yüzde otuzu çekilmişti ve ortada ne senaryo ne kurgu vardı. Sadece bir fikir: Penahi ve arkadaşları 2009'daki seçim protestolarını kameralarıyla belgelemişlerdi. Şimdi de, Tahranlı bir ailenin dramatik hikayesini bu çalkantılı günlere yerleştirmek istiyorlardı. Projeyi duyunca, Ettore Scola'nın başyapıtı Özel Bir Gün geldi aklıma. Olabilir miydi? İran usulü bir Una Giornata Particolare. Olsa ne güzel olurdu. Ama hayır, ortada bir şey yoktu; yalnızca bir fikir ve ne çıkacağı bilinmeyen, Penahi serbest kalıp işe koyuluncaya kadar asla bilinemeyecek olan bir filmin üçte birlik bölümünün ham malzemesi vardı. Sonucu yönetmenin kendisinin bile bilmediği bir durum söz konusuydu.
Ama İranlı sorgucular si demeden sinemayı anlayan tipler oldukları için bunun rejim karşıtı bir film olduğunu hemen anladılar. Aralık 2010'da Penahi ve Resulof'a 6 yıl hapis cezası verildi ve 20 yıl boyunca film çekme, senaryo yazma, yurtdışına çıkma, röportaj verme, ulusal ve uluslararası alanda yazılı eser yayınlama yasağı getirildi. Avukatları Faride Gheirat cezanın rejim karşıtı örgütlenme, gizli eylemlilik ve propaganda suçlamasıyla verildiğini açıkladı. Karar temyiz edildi.
İranlı yönetmen Cafer Penahi bundan yaklaşık on yıl önce Mayıs 2001'de ABD'de JFK Havaalanı'nda gözaltına alınıp kötü muameleye maruz kaldığında sebebi İranlı olmasıydı. Bugün kendi ülkesi İran'da kötü muameleyle, asılsız ithamlarla, insafsız cezalarla muhatap olmak durumunda kalmasının sebebi yönetmen olması. Özellikle de söyleyecek sözü olan, ülkesinde yaşamakta ısrar eden bir yönetmen olması.
İranlı akademisyen, yazar Hamid Dabaşi "Bir halkın yaratıcı ruhunun yavaş yavaş, işkence ederek katledilmesidir bu." diyerek bitiriyordu Guardian'daki yazısını. Penahi'ye verilen haksız ve insafsız cezadan yola çıkarak İranlı entelektüellerin yakın geçmişteki ortak kaderine dikkat çekiyor Dabashi. Son yıllarda ülkesini terk etmek zorunda kalan sinemacıları sıralıyor: Amir Naderi, Bahman Farmanara, Mohsen Makhmalbaf, Marzieh Meshkini, Bahman Ghobadi, Samira Makhmalbaf, Susan Taslimi, Parviz Sayyad ve Reza Allamehzadeh. Peki yalnızca sinemacılar mı? Hayır; öne çıkan isimleri vererek yazarlar, edebiyat eleştirmenleri, şairler, aktivistler, öğretim üyeleri, teologlar, sosyal bilimciler, araştırmacı gazetecilerle beraber milyonlarca muhalifin ülkesini terk etmek zorunda kaldığını söylüyor Dabashi. Bu sürgün politikası, İran sinemasının bütün dünyada estirdiği on sene önceki rüzgarın bugün neden kesildiğini de açıklıyor bir yandan.
Penahi 2007 yılında Kanadalı gazeteci Doug Saunders'a verdiği röportajda şöyle diyordu: "...Burada kalmak ve direnmek en doğrusu. Sansürcüler aslında insanların ülkeyi terk etmesinden memnun oluyorlar, ülkeyi terk etmemiz için bizi teşvik ediyorlar. 2003'te Enformasyon Bakanlığı tarafından tutuklandım. Beni alıkoydular ve dört saat boyunca sorguladılar. Sorgunun sonunda, neden ülkeyi terk edip İran dışında çalışmıyorsun, diye sordular, madem ki asıl destekçilerin orada yaşıyor? Yalnızca sinemaya yönelik bir tavır da değil bu, buradaki her türlü kültürel ve politik etkinliği kapsıyor, hükümet hepsini İran dışına gitmeleri için teşvik ediyor."
Penahi ve Resulof'un ülkeyi terk etmeleri için bugüne dek örtülü ya da açık pek çok tavsiye, tehdit, teklif aldıklarını tahmin etmek zor değil. Bunu yapmak için fırsatları da hiç eksik olmadı. Çemberin daraldığını, peşlerindeki sansürcülerin adımlarının giderek yaklaştığını onlar kadar kimse hissetmemiştir herhalde. Ama görünüşe göre, onlar iki temel insan hakkından, bedeli ne olursa olsun, feragat etmemeye çoktan karar vermişlerdi: insanın kendi ülkesinde yaşama ve ülkesi üzerine söz söyleme, düşüncelerini ifade etme hakkıydı bunlar.
Kasım ayında, mahkemeye ve kamuoyuna sunduğu savunmasında Penahi altını çizerek şunları söylüyordu: "...Daha önce söyledim, Ben, Cafer Penahi, bana yapılan bütün haksızlıklara rağmen, bir kez daha ifade ediyorum; ben İranlıyım, kendi ülkemde kalıyorum ve kendi ülkemde çalışmayı seviyorum. Ülkemi seviyorum, bu sevgi için bedel ödedim ve gerekirse yine ödemeye hazırım..."
Penahi'nin meraklı, inatçı kızının söylediği gibi "İnsan istedikten sonra, her zaman bir yol bulunur" Ancak bu yol bazen, böylesi zor zamanlarda, en temel insan haklarının ne pahasına olursa olsun savunulduğu noktadan başlar. Penahi ve Resulof'un bugün durdukları noktadan. Onları film çekmeye iten yaratıcı rüzgarın bir tek o ülkede estiğini, bir şeyler yaratabilecekleri o azade çamurun yalnızca kendi topraklarında bulunduğunun hiç unutulmadığı noktadan.
Penahi ve Resulof kötü muamelelerle, haksız ithamlarla, insafsız cezalarla karşı karşıya kaldılar. Büyük bedeller ödediler, ödüyorlar. Ama ülkelerine ve söze olan inançlarıyla, ikisi için de mücadele ederek hem bu zamanda görmeyi ummadığımız bir entelektüel duruş sergilediler, hem de ülkelerindeki baskıcı rejimi sonuna dek deşifre ettiler, ediyorlar. Bu yanıyla bakınca, Hamid Dabaşi'nin sonuna kadar katıldığım final cümlesini değiştirerek söylersek: Bir halkın yaratıcı ruhunun yavaş yavaş, bedeller ödenerek geri kazanılmasıdır bu.
Cafer Penahi ve Muhammed Resulof'a özgürlük!
___________________________________________________
Destek için: http://www.ipetitions.com/petition/solidarite-jafar-panahi/