Bugün ABD'nin en büyük demiryolları ağı olan "Union Pacific Railroad" u 1897'de ortaklarıyla birlikte 110 milyon dolara satın alan E.H. Harriman'ın oğulları E. Roland Harriman ve W. Averell Harriman ise, ülkelerinde 1. Dünya Savaşı sonrasının en parlak isimleri arasındaydı. İki kardeş de babalarının yolundan gidip işadamı olmuş, Averell daha sonra politikaya atılmıştı.
Roland Harriman'ın 1930'lardaki iş ortağı, Prescott Bush'tu. Ronald ve Prescott, "Union Banking" adlı bir yatırım bankasını yönetiyorlardı. Bu bankaya ekim 1942'de, "Düşmanla Ticaret Kanunu" uyarınca Amerikan hükümeti tarafından el kondu. Nedenini, Associated Press'in 18 Ekim 2003'de geçtiği haberden öğreniyoruz.
ABD Ulusal Arşivleri 'ne dayanılarak verilen haberde, Union Banking'in "Bank voor Handel" adlı Hollanda bankasına ait olduğu, 5 Ekim 1942 tarihli bir rapora göre de bu Hollanda bankası ile Alman "United Steel Works" şirketi arasında "çok güçlü bir ilişki" olduğu belirtiliyor. Hollanda bankası ile United Steel Works'ün birer parçası olduğu Alman Thyssen grubu, 1920'lerden itibaren Hitler'in ve Alman Nasyonal Soyalist Partisi'nin (Naziler) baş finansörü.
Union Banking yöneticileri hakkında soruşurma açılmaması ile ilgili olarak, bugün Pittsburgh Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Donald Goldstein'in, "o sırada hükümet savaşla öyle meşguldü ki.. bu tür işlere ayırabileceğimiz kaynak yoktu" dediği de belirtiliyor AP haberinde.
Bugünün ABD başkanının dedesinin Nazi finansörü Thyssen ile iş ortaklığı aslında ne zamandır Internet'te ve çeşitli yayınlarda yazılıp çiziliyor. AP haberi ve gizlilik statüsünden çıkarılan devlet belgeleri, sadece işe bir miktar daha ciddiyet kazandırıyor.
Nazi finansörünün bankeri Senato'da
Torun Bush'un dede Bush'un yaptıklarından sorumlu olması beklenemez. AP'ninki dahil olmak üzere, bu konuyla ilgili haberlerde genellikle böyle bir beklenti tetikleniyor. Oysa Nazi finansörü Thyssen'in iş ortağı Harriman'lardan Averell Hariman'ın politik kariyeri, geçmişte kalmış bir şey olsa da, bugünü anlamak açısından çok daha değerli bir bilgi.
1933'de Başkan Franklin Roosevelt tarafından maliye bakanlığı danışmanlığına ("Business Advisory Committee" üyesi olarak) atanan ve kardeşi Roland'ın Prescott Bush'la birlikte Thyssen'e çalıştığı 1937 - 40 arasında danışmanlar komitesinin başkanlığını yapan Averell Harriman, kardeşinin bankasına el konduktan sadece bir yıl sonra ABD'nin Sovyetler Birliği büyükelçiliğine getiriliyor. Üç yıl sonra İngiltere büyükelçisi, ardından da Harry Truman hükümetinde maliye bakanı (1946 - 48) oluyor 1954'de New York valisi seçilip Soğuk Savaş'ın en soğuk günlerinde dört yıl görev yapıyor. Kore savaşı sırasında ulusal güvenlik danışmanı olan Averell Harriman, 1956'da ABD başkanlığına Demokrat Parti'den aday oluyor, ama ön seçimlerde eleniyor. Bol bol yaşadıktan sonra 1986'da 95 yaşında ölüyor.
Prescott Bush ise, bankasına hükümet tarafından el konduktan sadece 10 yıl sonra, 1952'de Connecticut'tan senatör seçiliyor.
Yolda haydut var
Geçen hafta ABD'de iki Temsilcileri Meclisi üyesi, Henry Waxman ve John Dingell, işgal sonrası Irak'ta faaliyet gösteren Halliburton şirketini Başkan Bush'a şikayet ettiler . Waxman ve Dingell tarafından epeyce bir araştırma yapılarak, uzmanlara danışılarak koca bir dosya olarak hazırlanan şikayetin konusu şuydu:
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin başkan yardımcısı olmadan önce yöneticisi olduğu ve Irak'ın işgalinden sonra ihaleye kapalı bir sözleşme ile iş verilen Halliburton, bu ülkeye ithal ettiği benzini galonu 1.62 ila 1.70 dolardan hükümetine fatura ediyordu. Oysa bölgede benzinin galon fiyatı ortalama 71 cent'ti ve benzinin Irak'a taşınması en fazla galon başına 25 cent tutuyordu.
Waxman ve Dingell, Beyaz Saray'a gönderdikleri mektubun bir yerinde şöyle diyorlardı: "Halliburton'un normalin üzerinde fiyatlandırması o kadar aşırı ki, bir uzman bu aşırı fiyatlandırma için 'haydutluk' terimini kullandı."
Gene geçen hafta çıkan başka bir haberde ise, Chevron Texaco şirketinin Richmond'daki rafinerisi önünde bir protesto gösterisi yapıldığı bildiriliyordu. 17 Ekim'deki bu gösteriye katılanlar, "Irak'tan petrol kaçırılması"nı protesto ediyorlardı.
"Direct Action to Stop the War" adlı örgütün sözcüsü Patrick Reinsborough, ülkesinde insanların Irak'ın işgali için kişi başına 1000 dolar ödediklerini, kârların ise Chevron Texaco gibi şirketlere gittiğini belirtiyordu. Şirketin sözcüsü Dean O'Hare göstericilerin rafineriyi kapatmaya çalışarak hata yaptıklarını, içlerinden pekçoğunun oraya otomobilleriyle geldiğini söylerken, bu donuk espri karşısında petrol araştırmacısı Dopal Gayenini, şirketin işgalden önce Irak petrolüne yönelik herhangi bir girişimde bulunmayacağını söylerken, Irak'tan petrol taşıma sözleşmesi yapan ilk şirket olduğunun altını çiziyordu. Dayenini, iki ya da üç Chevron tankerinin milyonlarca varil petrolle Irak'tan ayrılıp ABD'nin Pasifik kıyısına doğru yola çıktığını söyledikten sonra ekliyordu: "Irak gibi pazarları açmanın iki yolu vardır: Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarıyla ya da savaşla.."
Bugüne kadar ABD hükümetinin 2 milyar dolardan fazla "Irak ödemesi" yaptığı Halliburton, dünyanın ikinci büyük petrol rezervinin evsahibi Irak'a benzin ithal ederken, Chevron Texaco'nun uluslararası bir anlaşma sağlanmadan Irak'tan ABD'ye petrol kaçırması, Prescott Bush'un Nazi finansörünün bankerliğini yapmasından ve sadece 10 yıl sonra da ABD Senatosu'na girmesinden daha tuhaf değil. Bazılarına göre, yaşananlar zaten hiçbir şekilde tuhaf değil.
Halliburton'a Irak işini veren kamu kurumu olan "US Army Corps of Engineers"ın sözcüsü Robert Faletti, Waxman ve Dingell'ın raporundaki rakamları teyit edemeyeceğini söyledikten sonra, Halliburton sözleşmesinin Kongre ve Ordu tarafından denetlendiğini hatırlatıyor.
Oysa Irak'la ilgili sözleşmeler ve sözleşme bedelleri denetlenirken, şirketler tarafından bu sözleşmelerin altında yapılan harcamaların ayrıntıları "gizli ticari bilgi" olarak pekâla denetim dışı kalıyor. Bunlara ek olarak bir de ABD hükümetinin Irak bütçesindeki 925 milyon dolarlık "çeşitli harcamalar" kalemi gibi "ayrıntılar" var.
Dünya gazetesinin "katalog fırsatı"
Dünya gazetesi geçenlerde bir mektupla bildirdi. "Irak'a ürün satan, hizmet veren, taşımacılık yapan, yatırım yapmak, temsilcilik vermek, şube açmak isteyen tüm sektörlerdeki şirketleri bir araya getirecek olan Irak İhracatçılar Kataloğu pırıl pırıl baskısıyla tamamen İngilizce (20 sayfası Arapça indeks) olarak hazırlanıyor" diyorlar.
"Katalog ve CD'nin ağırlıklı bölümü Bağdat, Basra, Kerkük, Musul, Erbil, Süleymaniye, Necef, Kut, Tikrit, Kerbela ve Dahuk'ta, bir kısmı Suriye, Mısır, Libya, Sudan ve Kamerun'daki fuarlarda aktif olarak kart karşılığı, ücretsiz dağıtılacak"mış.
Sonra katalog ve CD'de yer alma bedelleri sıralanıyor. Bedeller, alınacak yerin ehvenliğine göre 250 dolarla 7500 dolar arasında değişiyor.
Geçen yüzyıl ve ondan önceki yüzyıl ve daha önceki yüzyıllardan beri Olimpos'un yamaçlarında, tanrılara yakın bir yerlerde yaşayanlar kuralları belirliyor, aşağıdaki sitelerde yaşayanlar ise ya yakın ya da uzaktan onların işlerini görüyorlar. Bu durumda, Dünya Gazetesi'nin kataloguna girip belki Irak'ta, mesela doğrudan Bush'tan torpilli Bechtel'in 105 Iraklı taşeronuna eklemlenebilecek Türk şirketleri, ABD hükümetinin milyarlarca dolarlık Irak bütçesinden birkaç milyon dolar kemirebilecek. bazıları, belki daha fazlasını. Onlar "soyguncu baronlar"ın ve "haydutlar"ın işlerini yakından görenler olacak; ama gerçekte konumlarının, güç ve özgürlük açısından, uzaktan iş gören "sıradanlar ordusu"ndan, bizlerden hiç farkı olmayacak.
Bu arada, Dünya Gazetesinin tepesini (http:/www.dunya.com) gazeteci ve düşünür Nezih Demirkent'in sözleri ışıklandırmaya devam edecek: "Para kazanılır ama prestij asla satın alınamaz."
Sağduyunun sıradanlığı
Hayatın devamı için elzem olan "sağduyu"nun ve bütün o temel yaşama kurallarının (şiddetten uzak durma, yalan söylememe, hırsızlık yapmama, dolandırıcılığa tenezzül etmeme, vs.) sadece sıradan insanlar için geçerli olduğunu, "üsttekiler"in ise sürekli değişen değerler arasında hayal gücünün bile yetişemeyeceği çalma varyetelerine ehliyetli olduğu düşünülebilir. Bu yaklaşımın taraftarı, "gerçekçi ve iş bilir" medya yöneticisi ve köşe yazarları, yaşadığımız dünyayı sadece görmemiz gerektiği gibi göstermede belki tarihte rastlanmamış bir hüner ve yetkinlik segiliyor bu günlerde.
Sağduyu başlığı altında toplanabilecek değerlerin sıradan insan için geçerli olup, iş "yukarıdakiler"e gelince sağduyunun yerini "duruma göre değişen değerler"in aldığını cepheden kabul edebilmek cesaret işi. "İş bilir" medya yöneticileri ve yazarlar arasında bunu yapabilen olmasa da, "çalma varyeteleri"ni açığa çıkarmaya çabalayanlara kara çalmaya heveslilere bolca rastlanıyor. Amerikalı Ronald Radosh bunlardan biri. Başta Bradley ve Earhart gibi vakıflar olmak üzere, 1986 - 2001 arasındaki 15 yılda çalışmaları toplam 423 bin dolar vakıf parasıyla fonlanan Radosh'un en saldırgan makalelerinden biri (http://hnn.us/articles/1569.html), History News Network'de 14 Temmuz 2003'de yayınlanmıştı. "Isolationism Strikes Again" ("İzolasyonizm Gene Saldırıyor) başlıklı bu makalede, "izolasyonistler"in 2. Dünya Savaşı'nda "faşist ve militarist saldırganlar"a karşı verilen mücadeleyi baltalamaya uğraştıkları gibi bugün de "Irak'ın özgürleştirilmesi mücadelesi"ne engel olmaya çalıştıkları vurgulanıyor.
Bu "izolasyonist" teriminin "soyguncu baronlar"ın her fiilini savunmaya hevesli medya yöneticileri ve yazarlar arasında çok popüler olduğunu belirtmek gerek. Ertuğrul Özkök Hürriyet'teki 26 Ağustos 2003 tarihli yazısında ne diyordu: "Şimdi ben tezkereye şiddetle karşı çıkanların, tezkereyi savunanlara hiç düşünmeden 'Amerikan yanlısı' etiketi yapıştıranların, aynı şiddet ve ihtirasla, Türkiye'nin ne yapması gerektiğini tartışmalarını bekliyorum. Dikkat ediyorum, Kuzey Irak karıştığından beri, o çevrelerden gelen tek ses yine aynı nakarat: 'Asker göndermeyelim...' Peki göndermeyelim. Göndermeyelim ama ne yapalım? Türkiye kendini bölgeden soyutlayarak, 'izolasyonist' bir politikaya mı dönmeli?"
Aslında "izolasyonizm" bu yabancı / yerli kanaat önderleri tarafından isabetli kullanılıyor. "İzolasyonizm", "işin dışında kalmak" olarak tercüme edilecek olursa, yazarlar haklılar. Onlara göre tercihin, "adaletin ve sağduyunun dışında kalıp kalmamak"la aslında ilgisi bile yok.
Bütün mesele, sermayeyi büyütecek işlerin dışında kalmak ya da kalmamak. (ŞA/EK)
* Halliburton ile ilgili not: 1.2 milyar dolarlık bir sözleşme ile Irak'taki petrol sahalarında çıkan yangınların söndürülmesi işini alan Hallburton'un faaliyet alanı, Irak'a benzin taşınması ve bu benzinin satışını da içerecek biçimde genişletilmiş durumda; ekim 2003'e kadar ABD hükümeti tarafından şirkete ödenen para ise 1.2 milyar doların neredeyse iki katına ulaşıyor.
Harriman Ailesi ile ilgili not: Harriman ailesi bugün iş dünyasında, başta Brown Brothers Harriman şirketi bünyesinde olmak üzere faaliyetlerini sürdürüyor.