Türkiye gündemini yaklaşık 30 yıldır politik, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla meşgul eden "terör" ve "terörle mücadele" konularında çok kritik bir safhaya geldi.
Meclis’te kabul edilen tezkereyle hükümetin ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Kuzey Irak’a, teröre karşı
harekat düzenleme yetkisi doğdu. Kendi düşüncelerim ışığında tezkereye destek veriyor ancak operasyona çok da taraf olamıyorum.
Neden Operasyona “Hayır”?
Türkiye’nin bir anlamda “sert” tavrına destek vermek, operasyona taraf olmayı kolaylaştırmıyor. Kuzey Irak’a yapılacak silahlı bir operasyonun ne tür sonuçlar doğuracağını kestirmek çok mümkün değil. Hiçbir sonuç kestirilemese de insanların ölmesine neden olacağı açıkça belli olan bir durumun Türkiye tarafından oluşturulması desteklenemez.
Uzun yıllar kendisini savaşlar dışında tutabilmiş bir ülke olan Türkiye, bu imajını devam ettirebilmeli. Ayrıca, Irak’ın Türkiye’yle askeri anlamda bir çatışmaya girip girmeyeceği önemli bir soru işareti. Çünkü böyle bir durumda olay boyut değiştirip Türkiye-Irak savaşına dönüşebilir.
Eminim ki hem Türkiye’nin hem de Irak yönetiminin isteyeceği en son şey bu. İki ülke için de kapanması güç yaralar oluşturabilir. Bunun yanında, ABD'nin Afganistan’a operasyonu örneğinde de görüldüğü gibi karşınızdaki güç eğer bir devlet değilse hedefleri belirlemek kolay olmayabiliyor.
Kamplar halinde örgütlenmiş bir gücün ne zaman nerede olacağını ve size nasıl cevap vereceğini bilemeyebilirsiniz. Bu da tamamıyla bir hayal kırıklığı ve gereksiz kayıplara yol açabilir.
Türkiye’de yaşayan Kürtler olaya nasıl yaklaşacak? Gerilimi artırıcı milliyetçi söylemler insanları kutuplara doğru itecek ve TSK, toplumsal tahribatı onaramayacak.
Neden Tezkereye “Evet”?
Türkiye, "terörle mücadele" amacıyla bugüne kadar birçok yol denedi. Bunlardan bazıları sosyal ve ekonomik alanlarda değişim sağlayıp insanları şiddete başvurmaktan caydırmaya yönelikken, bazıları doğrudan doğruya askeri ve silahlı müdahale şeklinde oldu.
Bir şekilde çözülemeyen bu sorun, Amerika’nın Irak işgaliyle ülkede yarattığı boşluğun PKK için önemli bir hareket alanı oluşturmasıyla iyiden iyiye çözümsüzlüğe doğru sürüklendi. Sorun, en başından beri dış etkenleri zaten içinde barındırıyorken, bir anda büyük ölçüde bunlardan kaynaklanır bir hal aldı.
Bunun en önemli göstergesi de Irak’ta bölünmenin ciddi bir şekilde konuşulmaya başlandığı son birkaç yılda "terör " olaylarının artış göstermesi. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurmayı amaçlayan kişiler, bu devlete Türkiye’den de bir parça toprak ekleyebilmek hayaliyle saldırılarını artırdılar.
Şartlar böyleyken, Türkiye’nin soruna sadece kendi içerisinde çözüm araması beklenemez. Açıkça görülüyor ki Irak ve
özellikle Kuzey Irak’ta etkili olan yönetim Türkiye’ye "terörle mücadele" konusunda destek vermemekte, hatta aksi yönde hareket etmekte.
PKK'ye materyal bir yardımları olmadığı anlarda dahi verdikleri demeçlerle tavırlarını açıkça ortaya koyuyorlar. Türkiye, ABD'nden de "terörle mücadele" konusunda gerekli desteği göremedi.
Kendisini düştüğü durumdan nasıl çekeceğini tam olarak kestiremeyen ABD’nin, bu konuda etkili bir çözüme gitmesini beklemek de çok doğru bir politika değil. Tüm bu şartları değerlendiren Türkiye, çözümü kendi imkanlarıyla aramaya başladı ve sonuç olarak da bir askeri operasyona izin veren tezkereyi çıkar yol olarak gördü.
Tezkereyi kabul etmek Türkiye'nin dünya kamuoyuna olayı ne kadar ciddiye aldığını; Amerika’ya gereği halinde kendisinin de kullanabileceği bir güce sahip olduğunu ve en önemlisi de Irak ve özellikle Kuzey Irak yönetimine artık sabrın tükendiğini, bundan sonraki adımın operasyon olabileceğini belirtti.
Tüm Bunların Işığında
Durum ne olursa olsun, Türkiye sınırları içerisinde yaşayan insanları birbirine düşman haline getirecek bütün hareketlerden kaçınmalı. (ÖŞ/GG)