Beyoğlu sınırlarında emniyet güçlerinin savaş pozisyonu almış olduğunu gören vatandaşlardan bazıları, kenarda bekleyen sivil polisler ve basın mensuplarına yaklaşarak “Ne oluyor?” diye soruyorlardı.
Öyle ya ne oluyordu da insanlar İstanbul’un göbeğinde, TOMA’ların, robocop kıyafetleriyle kasklarının arkasından etrafa gergin bakışlar yollayan polislerin ve eli her an gaz bombası fişeği atan tüfeğinin tetiğinde bekleyen “güvenlikçi”lerin gölgesinde, yürümek zorundaydı.
İstanbul Valiliği’nin 1 Mayıs’tan bu yana Taksim’de uyguladığı yürüyüş ve eylem yasağının yansımaları; gaz bombası, biber gazı ve kaba dayak toplumun her kesiminden insanların kaderi haline geldiğinden, çeşitli sol politik grupların imzasıyla 21 Mayıs 2013’te yayınlanan basın bildirisinde, Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nde uygulanan yürüyüş yasağının protesto edileceği açıklandı.
Oysa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 11’inci ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 3’üncü, Anayasa’nın 90’ıncı ve 26’ıncı maddelerine göre, önceden izin almaksızın, seçilen yerde gösteri ve yürüyüş yapmak temel bir haktı.
Ve ne yazık ki Cumartesi akşamı, insanlar protesto etmek hakkını bile kullanamadan, yani hukuki terminolojiyle ifade edecek olursak “suç sayılabilecek işlenmiş bir fiil” bile yokken polisin orantısız şiddetine ve biber gazına maruz kaldı. Önce saat 19.00 sıralarında, herkes gibi yolda yürümekte olan bir kadın üç erkekten oluşan dört kişilik grup, onlarca çevik kuvvet tarafından ablukaya alındı.
Grup, önce Balo Sokak girişine yönlendirilmeye çalışıldı. Bu arada polis, caddede yürüyenlere, hangi yöne yürümesi gerektiğini dikte ediyordu: “Siz buraya yürüyün; siz aşağı değil, yukarıya yürüyün!”
Devamında Beyoğlu Pasajı önüne sürüklenmeye çalışılan gençler, “Ne yapıyorsunuz yahu” diye polislerin kalkanlarıyla iterek ve çekiştirerek müdahalesine karşı çıktı. Tam bu sırada bir kadın sesi adeta olayların başladığını haber veriyordu. Genç kadın, “Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz. Gitmeyeceğiz, Taksim sizin malınız mı?” diyerek bağırmaya başladı. Çevredeki vatandaşlarda polisin yolda yürüyen bu gençlere yönelik davranışına tepki gösterdi ve “YUHH” sesleri İstiklal’de yükseldi.
Yaşananlara ilişkin “Ne oluyor” sorusuna cevap arayanlara da kimisi “Marjinal grupların yasadışı eylem yapacağı istihbaratı var, polis önlem alıyor” diyerek, kimisi de “Polis, yürüyüş yapılmasını engellemek için etrafı kuşattı, müdahale edecek, kaçın” diyerek bilgi veriyordu.
“Daha sert vur; istersen öldür, gitmeyeceğiz…”
Dört genç, Demirören Alışveriş Merkezi (AVM) önünde kendini hırpalayanlara karşılık vermeye başlayınca, biber gazı vanaları açıldı ve polis amirinin “Cop kullan!” talimatıyla bir çatışmanın daha fitili yakılmış oldu. Bu sırada, ara sokaklardan ellerinde flamalarla çıkan 20 kişilik gruplar slogan atmaya başlayınca, genç-yaşlı binlerce insanın olduğu bir yerde, gaz bombalarını etrafa ateşlemeye başladı.
İnsanlar biber gazının etkisiyle kaçışırken Sadri Alışık Sokak’a polis gaz bombası attı. Kız arkadaşıyla yürürken olayların ortasında kalan lise çağlarındaki bir genç, “iPad değil, gaz maskesi isteyeceğim artık ya valla. Kaç defadır geliyorum, gaz yiyorum ya” diyerek yaşananlara tepki gösterdi.
Ellerinde flama olan 20’şer kişilik gruplar, polis müdahalesinin ardından slogan atarak Tarlabaşı, Cihangir yönlerine doğru dağılmaya başladı. Sıraselviler Caddesi üzerinde Alman Hastanesi’nin hemen karşısındaki bir esnaf, bilmediğimiz bir sebeple göstericilerin hedefi oldu ve kafasından yaralandı. Aynı yerde “esnaf” olduğunu söyleyen bir grup genç de, ellerinde taşlarla beklemekteydi.
Taksim İlkyardım Hastanesi önünde kısa sureli olarak polise taş atan grup dağıldı. Polisin bu bölgede kullandığı gaz bombalarından etkilenen bir kadın işçi serzenişte bulunuyordu: “Böyle bir şey olur mu? İnsanlar derdini söylemesin mi? Astım hastasıyım, tıkandım nefes alamıyorum. Tamam, polisin de canı yanıyor ama kovaladıkları çocuklarda ana kuzusu değil mi, olmaz böyle şey, kardeşi kardeşe kırdırıyor bu yetkililer.”
Taksim yasağına karşı çıkanlar, toplumsal muhalefetin görünmez kılınmak istendiğini, bunun göstergesi olarak “dönüşüm” adı altında Tarlabaşı Soylulaştırma Projesi’nin dayatılmasını, Cercle d’Orient Kompleksi’nin yıkımını ve kaçak bir yapı olarak Demirören AVM’nin yükselişini örnek gösteriyorlar. Diğer yandan, polis suç teşkil etmeyen, aksine hak olan bir fiili yasaklayarak kendisi suç işlemktedir.
Peki Taksim’de siyaset yasağı ne olacak?
Çevik kuvvet polisinin kalkanıyla vurduğu sırada sivil polisin tokat attığı genç kadın, yaşanacak mücadelenin sertleşeceğini özetler gibiydi: “Daha sert vur; istersen öldür, gitmeyeceğiz…” (HA/HK)