Instagram, önceki gün Twitter'dan duyurduğu resmi açıklamayla 'like gizlemeye' pilot ülkelerden başladığını duyurdu. Açıklamada, "Arkadaşlarınızın like sayınıza değil, paylaştıklarınıza odaklanmasını istiyoruz" denildi.
Prof. Dr. Melek Göregenli'ye 2019'da "beğenilme güdüsünü", Whatsapp grubu çılgınlığında aklı selim kalınıp kalınamayacağını ve görünürlüğün önemini sorduk.
"Uygulamanın amacı bence kuşkulu"
Yıl 2019, çılgın bir sosyal medya çağı yaşıyoruz. Özellikle yeni kuşakta flört kriteri bile kişinin aldığı 'like (beğeni) sayısı' olabiliyor. Instagramın aldığı kararı bu bağlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle, Instagramın aldığı kararın bir pilot uygulama olduğunu ve bazı ülkelerde uygulanacağını aklımızda tutarak düşünmeliyiz derim; bu uygulamanın "iyi-kötü" ekseninde değerlendirilmesinden önce, sosyal medya olgusunun doğasına aykırı olduğunu düşündüğümü söylemeliyim.
Ayrıca, bu kararın "gençlerin ruh sağlığını" koruma amaçlı olduğu açıklaması da bence kuşkulu; kapitalizmin herhangi bir grubun ruh sağlığından farklı öncelikleri vardır ve bu uygulama Instagramın kullanımını ciddi biçimde azaltacağı için yaygınlaştırılabilir olmayacaktır ya da Instagramı gözden çıkardılar, belki de Instagramın diğer mecralardan "insanı daha çok dikkate alan" bir imajla pazar payını arttırma isteği söz konusudur, bilemiyorum.
"Sadece gençler değil hepimiz değiştik"
Beğenilme güdüsü olarak önceki kuşaklardan farklı bir çağda mıyız? Beğenilme arzusu hep vardı da şimdi mi bu kadar açığa çıktı, bu kuşak mı farklı?
Pek çok açıdan farklı bir çağdayız. Sadece "gençler" değil hepimiz değiştik. Sosyal medyanın hayatımızda neleri değiştirdiği konusu çok ayrıntılı ama sanırım bütün sınıfları ve toplumsal grupları aynı olmasa da benzer biçimlerde etkileyen kökten değişimler söz konusu.
Sadece beğenilme güdüsü değil, diğerleriyle iletişimlerimizin bütün boyutları değişti.
Yüzyüze iletişimle, bir ekran üzerinden iletişim -bazen sadece sözcük ve sembollerle- etkileşimi bütünüyle değiştiren bir olgu.
Gündelik hayatın mekansal bağlamı içinde ulaşılabileceğinden ölçülemez miktarda fazla insana ulaşma ve ulaşılabilme imkanı sunuyor, üstelik yüzyüze iletişimin kaçınılmaz olarak yüklediği bilişsel, duygusal vb., her türlü sorumluluktan kurtulma imkanı ve farklı kimlikler inşa etme fırsatları sağlayarak.
Duygu ve düşünce ifadeleri, hizmetin uygun gördüğü ölçüde çeşitli, yani farklı sosyal medya mecralarının sunduğu, kendinizi ifade edebilme sınırları içinde davranmak durumundasınız, ama her meşrebe, her ihtiyaca göre sosyal medya var.
"Sosyal ağlar siyaseti sokaktan kurtardı"
Sosyal medya yoluyla iletişim, başka elektronik imkanları da katarsak -yol bulma sistemleri mesela- mekanla ilişkimizi de belirli bir kontrol içine alarak değiştirdi.
Etkilerin sonu yok ama bu yeni bir hayat ve geriye dönmek mümkün mü ya da iyi mi zor bir tartışma alanı.
Haberleşme ve kendini ifade etme imkanlarını, her türden otoritenin ve iktidarın kontrolünden görece kurtardığı için bir tür özgürleşme alanı olarak da değerlendiriliyor ama ben bu olumlu etkinin de tartışmalı olduğunu, örneğin siyasetin sokaktan "kurtarıldığını" ve bu yeni durumun, mekanın ve bedenin disipline edilmesinin bir tür aracısı olduğunu düşünüyorum.
"Beğenilme ihtiyacı her çağda vardı"
Beğenilme ihtiyacı meselesi de tam bununla ilgili. İnsan, her zaman, her çağda, benliğiyle, bedeniyle ilgili yani kendi hakkındaki kendi fikrini, kendisiyle ilgili başkalarının izlenimleri ve geribildirimleri yoluyla oluşturur, sosyal karşılaştırmalar yapar.
Ne kadar iyiyim, ne kadar güzelim ya da doğruyum sorularına kendi verdiğimiz cevapları, başkalarının onayladığını ya da en azından paylaştığını bilmek ve karşılaştırmalar yapmak ihtiyacımız vardır. Bütün bu süreçler, sosyal medya çağından önce, kendiliğinden doğal gündelik yüz yüze ilişkiler yoluyla oluyordu.
"Ağlarda nitelikten çok nicelik önemli"
Tabii ki şimdikine benzer süreçler işler, mesela sizin için fikri önemli olan birinin hakkınızda ne düşündüğü, önemli olmayan birinden daha önemlidir; tıpkı, sosyal medyada sizi önem verdiğiniz kişilerin izlemesinin, beğenmesinin daha önemli olması gibi.
Ama şu anda Instagram ya da diğer ağlarda olan bu değil, nitelikten çok nicelik önemli. Beni şu 5 kişi izlesin beğensin bana yeter diyeni duymadım.
Bu neye yol açıyor, artık sosyal medya yoluyla oluşturduğumuz sosyal kimliklerimiz var, benliklerimiz var, bunlar bölünmüş, binlerce takipçi tarafından rehin alınmış olsun önemi yok, üstelik çok çeşitli, birinden biri size nasılsa uyuyor.
"Hata yapsa da çullansak" sorunsalı
Güzel olmak, şakacı olmak, orantısız zeka olmak, siyasi anma günlerini, ölüm yıldönümlerini hiç kaçırmamak, müzik ya da edebiyatta iyi olmak, biri bir hata yapsın da çullanalımcı olmak...
Yüzlerce sosyal benlik-kimlik oluşturma seçeneği var. Bu nedenle, bütün bunların gerçekleşebilmesi için, "beğeni" butonu kaçınılmaz ayrıca "beğeni" butonunu tıklayanların birbirini görmesi de kaçınılmaz, sadece sizin görmeniz bu işlevlerin gerçekleşmesini sağlamaz.
"Stalk meselesi polisiye dizilere taş çıkartır"
Bir de "stalklama" meselesi var. Eskiden sevgilinizin, eşinizin, arkadaşınızın neyse, kimlerle "iletişimi" "ilişkisi" olduğunu bir meçhul ya da bildik bir dosttan duymadıysanız, suçüstü yapmanız gerekirdi şimdi ekrana bakarak polisiye dizilere taş çıkartacak sonuçlara ulaşmanız mümkün.
"Tam şu anda ne yapıyor? sorusu geçti"
Bir de "şu anda tam şimdi ne yapıyor" sorusunun cevabı da elinizin altında, slow bir rock şarkısı eşliğinde hülyalı hülyalı düşünmenin modası geçti; her ne kadar bu mecralar "kaçma" imkanları sunsa da yakalama olasılığı iyi pratik yapanlar için hep var.
Yazarken bile çok eğlenceli geliyor insana ama bu "yeni hayat" insanı değil sadece bütün bir toplumsal yaşamı kökten değiştiriyor.
Özgürlük gibi görünen şey aslında, hayatın her anının disipline ve kontrol edilmesi anlamına geliyor olabilir ve bizim bu mecraları kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda kontrol edebileceğimiz fikri de tam da sistemin sunduğu yanılsamalardan biri olabilir.
Mahremiyet, özel alan vb., bizi tekil varlıklar olarak biricik yapan her şeyin anlamı ve içeriği nasıl değiştiyse.
*Görsel: Black Mirror dizisi White Christmas bölümü.
"Hepsini kullanmıyorum, hayatımı hayat yapan bu"
Siz kullanmıyorsunuz ama Whatsapp'ta yine çılgın bir iletişim ağı var. Whatsapp grupları hiç durmadan bildirim halinde. Böyle bir çağda akıl sağlığımızı nasıl koruyabiliriz?
Yukarıda söz ettiğim, sanırım "yanılsama" nın etkisinde ben de birçok insan gibi bazı mecraları ya hiç kullanmamaya ya da hayatımdaki -ki hayatımı hayat yapan da budur- gerçek-yüz yüze ilişkilerin "yerini almasına" izin vermemeye çalışıyorum, olabildiğince; dışında kalamazsınız eğer radikal bir başka hayat kuramıyorsanız, sıradan bir hayatınız varsa.
"Bu kadar enfermasyonu işleme kapasitemiz yok"
İnsanın bu kadar yoğun enformasyonu işleme kapasitesi yok zaten, belki de bu işleme kapasitesinin sınırlı olması toplumları artık daha yönetilebilir kılıyor. En çok görünen en çok insana ulaşan mesajların gücü ortada ve çoğunluğun hangi tarafta olduğu da sosyal medya yoluyla çok kolay saptanabiliyor kuşkusuz öte yandan "azınlık" ta sosyal medyada inşa edilebiliyor.
"Binlerce biriken mesaj, zaman belli, hayat kısa"
İnsanların, grupların mesajlarını okumadığını, bazen binlerce mesajın birikmiş olduğunu söylediklerini duyuyorum. Bu doğal, zaman belli, hayat kısa...
"Akıl sağlığının klasik tanımı uyum yapabilmek"
Kısaca çok yönlü çok boyutlu bir olgu bu ve belki de kendi hakkımızdaki ve toplumsal hakikatle ilişkimiz de artık bu biçimde kuruluyor.
Ben, psikolojinin ve diğer sosyal bilimlerin bu olan biteni anlama ve açıklama konusunda hayatın çok gerisinde olduğunu düşünüyorum, hep öyle olmuştur; bilimlerin disipliner anlayışları hayatın hızına ve çeşitliliğine ulaşamayacak kadar sınırlı ve ağırdır.
Akıl sağlığının klasik tanımı, "uyum" yapabilmektir, dünya böyle ayakta durmuyor mu? Bunca zulüm, savaş, göç, eşitsizlik kitlesel bir akıl sağlığı sorununa yol açmıyor. Neden bozulsun, belki de akıl sağlığını kaybetme riski bu yeni hayata yeterince entegre olamayanlar için vardır. Instagramın bu yeni uygulaması bu ülkelerde -en azından belirli gruplar için- "akıl sağlığı"nı ne kadar bozacak göreceğiz... (PT)