"... Kadınların her alanda uğradıkları ayrımcılık, bir insan hakları sorunudur. Bu ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik önlemler almayarak devlet de hak ihlâlinin bir parçası olmaktadır. Ülkemizde kadınların içinde bulundukları durum iç açıcı değil ve bu durumu değiştirmenin bir parçası da yerel yönetimlerde kadınların ve kadın sorunlarının temsil edilmiyor oluşu. Yerel yönetimler, yaşadığımız çevreyle ilgili olarak birçok ortak sorunu çözmeyi, kadınları güçlendirmeyi amaçlıyorsa onların;
Sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşamaları,
Temiz ve yeterli suya ulaşmaları,
Kültürel etkinliklerde bulunabilmeleri,
Ucuz ve güvenli yolculuk yapabilmeleri ,
Aydınlatılmış sokaklardan geçebilmeleri,
Çocukları ve kendileri için parklara, bahçelere sahip olabilmeleri için daha fazla çaba harcamaları gerektiğini düşünüyorum.
Demokrasi, ancak cinsler arası eşitlikle sağlanır. Eşitlik yoksa demokrasi de yok demektir. İnsanlık ailesinin yarısını oluşturan kadınları görmezden gelmek bir insanlık ayıbıdır."
Bu satırları; yıllarını insan hakları mücadelesine vermiş, emekli öğretmen, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) eski üyesi, Barış için Sürekli Kadın Platformu, Ankara Kadın Platformu, Kadın Kurultayı, Kırkörük Kadın Kooepratifi ve Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA-DER) üyesi, Barış Meclisi sözcüsü, sevgili dostumuz, yol arkadaşımız Yüksel Mutlu'nun, KA-DER Ankara'nın "Yarın için Bugünden" kampanyasının çıkardığı kadınbaşımıza bültenlerinden birine, 2005 yılı sonlarında yazdığı yazıdan alıntıladık.
Yüksel, Mayıs sonundan bu yana, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Eğitim-Sen yöneticileri Songül Morsümbül, Gülçin İsbert, Meryem Çağ, Mine Çetinkaya, Yüksel Özmen, Süheda Demir, Elif Akgül Ateş, Şermin Güneş ve Sakine Esen Yılmaz ile birlikte Bergama M Tipi Kapalı Cezaevinde.
Ancak yakın zamanlarda hazırlanan ve içinde handiyse satır başı "sözde" lafı geçen iddianame, hayatlarımızın hoyratlıkla tahkimatı kadar anlamlarımızın gaspının da an meselesi olduğunu bir tokat gibi yüzümüze çarparak anımsatıyor.
Hem de "ah şu 'demokratik açılım' veyahut 'Kürt açılımı' kimleri ve nereleri hiç değilse bir süreliğine sessizleştirmeye, hareketsiz kılmaya, kenara itmeye yaslanıyor bir yanıyla acaba" sorusunu da sordurarak, havada asılı kalan kötü bir şaka gibi.
Hem de bir yandan muhafazakâr öte yandan neo-liberal yönelimlerin en-üst düzeyde etkileşime girdiği bir tarihsel evrenin kadın düşmanı refleksleri en sertinden açığa çıkarma kapasitesini önümüze sererek, defalarca yinelenen bir şeytan çıkarma ayini gibi...
Yüksel; kadınların yerel yönetimlerde eksik temsilini, yerel politika, hizmet ve uygulamaların cinsiyet eşitsizlikleri karşısındaki körlüğünü dert edinerek 2004 yerel seçimlerinden bir yıl önce "patika yoktur, patika yürüyerek açılır"ı şiar edinip yollara düşen, Türkiye'de ilk kez olarak cinsiyet eşitsizliği eksenli bir yerel siyaset tartışmasını kadın hareketi içinde politikleştiren "Yarın için Bugünden" kampanya grubundan emeğini esirgememekle kalmadı, yakın zamanda başka bir düzeyde de irade ve cesaret gösterip 29 Mart 2009 yerel seçimlerinden önce Demokratik Toplum Partisi'nden (DTP) Tunceli Belediye Başkan aday adayı da oldu.
Resim yapacağı ve roman okuyacağı günleri bir kez daha ötelemeyi göze alarak...
Toplumsal barışın tesisi için kocaman sözler ve vaatler kadar sağlıklı ve temiz bir çevrenin, ucuz ve güvenli yolculuk yapabilmenin, aydınlatılmış sokaklarda yürüyebilmenin de lüzumu bilgisine sahip olarak...
Bizzat katkıda bulunmadığı insanlık ayıplarından biri biraz hafiflesin diye bizzat öne çıkarak...
Oysa, şimdi, bu kez postmoderninden "büyük kapatılma"ya maruz kalanlar, seçim sürecinde yürüttükleri çalışmalar da gerekçe gösterilerek sorgulanmaya muhatap oluyorlar.
Tavşan deliğinden içeri düştük sanki... Harikalar Diyarı değil elbette. Epeydir biliyoruz bunu. Biliyoruz bilmesine de bilmek daha az ağrıtmadığı gibi, kabul edilebilir de kılmıyor.
"... Hayatımın hiç bir evresinde şiddeti öven, savunan bir cümle dahi bulunamaz," diyordu Yüksel, Haziran başında cezaevinden yazdığı açık mektupta.
"...Nasıl bir pervasızlık vardı ki gülüşlerimizde özgürlüğümüzden yoksun bırakıldık?" diye soruyorlardı Elif, Yüksel, Şermin ve Sakine Haziran ortasında yolladıkları açık mektupta.
19 Kasım'da buna bir yanıt verilecek mi, verilecek olan yanıt barış, adalet, eşitlik ve "harikalar diyarı olsun" yolunda ilmek ilmek kendinden vazgeçercesine örülmüş hayatların hikâyesini baş aşağı dikmekten imtina edebilecek mi, bekleyip görmekten başka bir seçeneğimiz yok.
"Ayıplar" kefesi zaten ziyadesiyle ağır. Budur kaygımız. (AA-FNV-AB-SS-İÜ/EZÖ)
* Ayten Alkan, Fatma Nevin Vargün, Aksu Bora, Serpil Sancar, İlknur Üstün