* Fotoğraf: Erçin Ertürk / AA - Hatay
En çok yazmakta, söz söylemekte zorlandığım konudur ölüm...
Çünkü ne yazsam ne söylesem ölümün çirkinliğini, çaresizliğini, karanlığını, soğukluğunu anlatamıyorum...
Ben, ölümü 'hayatın gerçeği' deyip soğukkanlılıkla karşılayabilenlerden değilim.
"Nasılsa hepimiz bir gün öleceğiz" doğallığında da bakamıyorum duruma.
Bana göre her ölüm korkunç ve anlamsız.
Hele ki felaketler sırasında yaşanan yüzlerce, binlerce can kaybı ölümü daha korkunç, yaşamı daha bir anlamsız kılıyor.
Günlerdir kalbimizi çürüten deprem görüntüleri izliyoruz. Her yardım çığlığı, her feryat çaresizliğin yankısına dönüşüyor.
İlk depremin yaşandığı 6 Şubat 2023 Pazartesi gününden bu yana, her saat başı can kaybı onar, yüzer artıyor.
Ölümün cana doymayan karnı şiştikçe şişiyor.
Ben bu yazıyı depremin dördüncü gününde yazıyorum ve bugün belirlenen rakamlara göre can kaybı 13 bini aştı!
Depremler yeni depremleri tetikliyor, on iki saat içinde üç büyük deprem yaşadık. Ondan fazla ili yerle bir eden, birçok farklı il ve ilçede hissedilen üç büyük deprem... Bitmeyen artçıların etkisi de en az depremlerin kendisi kadar yıkıcı.
Merkez üssü Maraş/Pazarcık olarak açıklanan ilk depremin ardından neredeyse Türkiye'nin tamamını etkileyen bir deprem fırtınası yaşanıyor. Art arda gelen 7.7 ve 7.6 gibi şiddeti yüksek depremlerin etki alanları da çok geniş.
Hatay, Osmaniye, Antep, Maraş, Adıyaman, Elazığ, Bingöl ve Muş'u içine alan Doğu Anadolu Fay Hattı'nın Kuzey Anadolu Fay Hattı ile birleşmesiyle depremin etkisi Türkiye'nin neredeyse tamamına yayıldı.
En kötü etkilenen yerler; Maraş, Antep, Urfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ.
Aslında çöküntü seslerini duyura duyura gelen bir deprem... Uzmanlar aylar öncesinden ilgili kurumlara raporlar iletiyorlar, uyarılar yapıyorlar ama dikkate alan yok! Her depremde aynı tablo... Yine asıl sorumluların sorumsuzlukları yüzünden binlerce can kaybı...
Olağanüstü bir felaket yaşanıyor...
Ve "güçlü devlet, büyük devlet" yine bütün güçsüzlüğü ve yetersizliğiyle saklanacak yer arıyor. Geçmiş deneyimlerinden olsa gerek, saklanacak yeri de hemen buluyor: "KADER!"
Sorumlusu olduğu her felaketin, her ölümün, her çürümüşlüğün, her adaletsizliğin, her suç bataklığının adı olmuş "kader..."
Depremin dördüncü gününde insanlar hala bir şişe suya erişemiyor!
Geçtim çadırı, battaniyeyi, ısıtıcıyı... İnsanlar aç, susuz hâlâ!
Ve devlete göre bunun adı kader...
"Nerde devlet?" diye feryat ediyorlar ama seslerini duyan yok!
Çünkü ortada devlet yok! İktidar var!
Güç ve parayla aklını, vicdanını, insanlığını yitirmiş bir iktidar var!
Günlük çıkarları doğrultusunda halkının canını satan bir iktidar var!
Öfkem çok ama çok büyük! Ancak acım öfkemden daha büyük.
O yüzden öfkeden değil acıdan bahsetmek istiyorum.
Onlar da inandıkları Allah'larından belalarını bulsunlar!
Ben insanların bu acıyla nasıl baş edeceklerinden bahsetmek istiyorum.
Maraş'taki depremde ölen kızının elini bırakmayan bir babanın - kahretsin - bu acıyla nasıl baş edeceğinden bahsetmek istiyorum.
Mesut Hancer, enkazın altında kalan 15 yaşındaki kızı Irmak'ın elini tutuyor. Öldüğünü biliyor ama kızının elini bırakamıyor.
Bir baba böyle bir acıyla nasıl baş edebilir?
İnsanlar bu acıyla nasıl baş edecekler?
İnsanlar taşıyamayacakları bu acıyla, ömür boyu ölüme mahkum olacaklar...
Sadece depremzedeler, deprem bölgesinde yakınları olanlar çaresizlikle boğuşmuyor. Depremzedelerin acılarına bir nebze de olsa ortak olmak isteyen herkes çaresiz. Halk, deprem bölgesine yardım toplayabilmek için seferber olmuş durumda, her bölgeden yardım tırları yola çıkıyor. Ancak deprem bölgelerine ulaşmakta sorun yaşıyorlar. Hem yollar mahvolmuş durumda hem de organize olamamaktan kaynaklı tıkanıklık yaşanıyor.
Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve sayısız korumaları deprem bölgesine rahatlıkla gidebiliyorsa bu ihtiyaçların da en hızlı şekilde bu insanlara ulaştırılması gerekiyor.
Uçakla mı ulaştırılır, helikopter mi, gemi mi, motor mu, bilemem. Paraşütle de olsa en kısa zamanda bu insanlara temel ihtiyaçlarının ulaştırılması gerekiyor...
İktidar ve diğer siyasetçiler, böyle acılı bir zamanda bile birbirleriyle atışıp duracaklarına, birbirlerine siyasetten de kendilerinden tiksindiren laflar sokacaklarına, enerjilerini krizi yönetebilecek politikalar geliştirmeye verseler, birlikte hareket edebilseler belki de çözüm o kadar da gecikmez. (YÖ/SD)