İnsan neden çalışan olur? Çalışarak elde ettikleri ne işe yarar? Bu soruları gençlere sorsan başka, orta yaştakilere sorsan başka, ileri yaştakilere sorsan farklı yanıtlar almak mümkündür. Psikolojide eylem halinde olan insanın ruh sağlığının ya da iyi hissetmesinin eylemde olmayan insan göre farklılıklarına da işaret edilir. Yapılan bir başka araştırma da “Şu anda çalıştığınız işte çalışmaya devam etmenizin sebebi nedir?” sorusu yöneltilen kişilerin en fazla verdiği yanıt “Anlamlı bir iş yaptığıma inanmak” olmuş.
Peki, insanın çalışma halinde hakları nedir, bu haklar sağlanıyor mu ve nasıl koruma altına alınıyor? Aradığı anlamı bulabiliyor mu?
Friedrich Ebert Stiftung tarafından desteklenen ve Universus tarafından yürütülen "Türkiye’de Hak Temelli Sivil Toplum Örgütlerinde Çalışan Haklarının Mevcut Durumu " araştırması hak ihlallerini görünür kılıyor ve tartışmaya açıyor.
Araştırma raporunun özetinde şu bilgiler yer alıyor:
- Ankete katılan sivil toplum çalışanlarının yüzde 13’ü çalıştıkları STÖ’lerde sigortasız çalışıyor.
- Ankete katılım sağlayan çalışanların yüzde 27’sinin sigortaları net maaşları üzerinden yatırılmıyor.
- Sigortası net ücretleri üzerinden yatırılmayan katılımcıların yüzde 77’si kadın çalışanlar.
- Ankete katılım sağlayan sivil toplum çalışanlarının yüzde 86’sının fazla mesai ücretleri karşılanmıyor, yüzde 43’ünün fazla mesai saatleri ücret yerine izin günlerine ekleniyor.
- Ankete katılım sağlayan sivil toplum çalışanlarının pandemi süresince çalışma yoğunluğu ve iş yükü yüzde 50,9 oranında arttı.
- Ankete katılım sağlayan sivil toplum örgütünde çalışanlarının yüzde 46’sı çalıştıkları kurumlarda ayrımcılığa maruz kaldığını ifade ederken, yüzde 12 ise kısmen ayrımcılığa maruz kalıyor. Ayrımcılığa maruz kalanların yüzde 73’ünü kadın çalışanlar oluşturuyor.
- Ankete katılım sağlayan sivil toplum çalışanlarının yüzde 78’inde çalıştıkları kurumda regl izni tanınmıyor.
“Gerçekten kişiliğimin birinin parmağının ucunda ezildiğini hissediyorum.”
Bu cümle; araştırmaya katılan 100 sivil toplum kuruluşlarından birinde çalışan kişiye ait. Bu cümle üzerine uzun düşündüm. Kalbim kırıldı. Çalışan biri neden böyle düşünsün? Bunun nedenleri ne? Bu durumla nasıl baş edilebilir? Üstelik iki ayağı bir pabuçta zaman maliyet baskısı ile hizmet üreten, çalışanlarının birden fazla sorumluluğu üstlenmek durumunda olduğu sivil alan çalışmalarında bu durumlarla nasıl baş edilebilir?
Raporda; hak temelli çalışan sivil yapılar, özellikle, “Türkiye’de ekonomik kriz, göç sorunu, kadın hakları, LGBTİ+ hakları, çevre, demokratik haklar gibi konularda aktif rol aldığı belirtilerek rolleri; insan haklarının korunmasını ve gelişmesini sağlamak, bu amaç için kamuoyu oluşturmak, yurttaşları ve bireyleri devletin baskısına karşı korumak, insan haklarının hukuk aracılığı ile korunmasını sağlamak, insan hakları bilincini oluşturmak, konuyu gündemleştirmek, demokratik siyasal sistemlerde temsil ettiği hedef gruba yönelik savunuculuk ve politika üretmek, temsil, katılım, denetim işlevlerini yerine getirmek” olarak belirtiliyor.
Özellikle hak temelli yaklaşım ve kar amacı gütmeyen sivil yapılarda durum buysa; kar amacı güden yapılarda çalışan mavi, beyaz yakalıların durumu nedir diyesi geliyor. Belki bu sorgulama yaklaşımı yararlı olmayabilir. Belki de öyle ya da böyle niyetle insanın çalışma halinin haklarına odaklanarak düşünmeliyiz.
Uzun yıllar beyaz yakalı çalıştıktan sonra bir o kadar uzun yıllar sivil yakalı çalışan biri olarak deneyimlerimden geldiğim nokta çok yönlü tartışmamızın gerekliliğidir.
Böyle bir araştırmanın yapılmış olması Türkiye'nin sivil alanında ilktir ve değerlendirilmesi elzemdir diye düşünüyorum. (NÖ/AS)
Raporun tamamını okumak ve infografikleri incelemek isterseniz linki.
Bringing more humanity to recognition, performance, and life at work