İstanbul belediyeleri hakkındaki soruşturma sürerken kamuoyuna açıklanan 4 bin sayfalık iddianamede adları olmayan bazı şüpheliler hakkında Sulh Ceza Hâkimliği “tutukluluk halinin incelenmesi” aşamasında “…ifade ve savunmaları, şüphelilerin üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, şüphelilerin tutuklulukta geçirdiği süre, şüphelilere isnat edilen suça yasada öngörülen ceza miktarı, delillerin büyük çoğunluğunun toplanmış olması ile soruşturma dosyasındaki mevcut delil durumuna göre yürütülen soruşturma kapsamında şüphelilerin bu aşamada tutuklu kalmasının ölçülü ve orantılı olmayacağı sonuç ve kanaatine varılmakla…” adli kontrol tedbiri uygulanmak suretiyle 4 Aralık 2025 tarihinde 21 şüpheliden 19 şüphelinin derhal serbest bırakılmalarına karar vermiştir.
Ancak Savcılık bu salıverilme kararına itiraz etmiştir. Bunun üzerine tahliyelerine karar verilen 11 kişi hakkında yapılan itiraz incelenmiştir. Sulh Ceza Hakimliği bazı kişiler hakkındaki salıverilme kararını kaldırdı. Yeniden yakalama ve gözaltı uygulaması yapılarak serbest bırakılanlardan 11 kişi tekrar hapishaneye geri döndürülmüştür.
Salıverilenler cezaevi kapısından geri döndürüldüler…
İşlemler “tutukluluk hali incelemesi” olarak başlamış, karar verilmiş, verilen karara Savcılık itiraz etmiştir. İtiraz sulh ceza hakimliği tarafından incelenmiş ve 11 kişi hakkındaki salıverilmeleri hakkındaki karar kaldırılmıştır. Yeniden yakalama, yeniden cezaevi…
Bu durum yasalara uygun mudur? Evet!
Özetlenen işlemler, yasalara uygundur. Yapılanlar ve süreç, yasaldır…
O zaman soru şudur; bu nasıl yasadır? Böyle bir durum nasıl olur da yasal olur?
Yargı sistemi sürekli sorun yaratıyor ve toplumu sarsıyor ve etkiliyor.
İnsan haklarını korumayan ve insan haklarına karşı olan bu sistem yasaldır. Bu yasal durum asla hukuk yaratamaz ve adaleti gerçekleştiremez. Yasal sistem özgürlüklere karşıdır.
Tekrar yazalım…Nasıl bir kanuni sistemdir ki; insan haklarına sürekli ve düzenli olarak aykırılık yaratmaktadır?
Haklarla ilgili yargı kararlarıyla yaratılan ihlaller nasıl sürekli idari pratik haline gelir?
Örneğin tutuklu şüpheli veya sanığın salıverilme talebi nasıl karara bağlanmaktadır?
“Şüpheli veya Sanığın Salıverilme İstemleri” başlıklı 5271 sayılı yeni Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 104/(1)’e göre; şüpheli soruşturma aşamasında veya davası açıldığında yargılama (kovuşturma) sürecinin her aşamasında, salıverilmesini isteyebilir. Özgürlüğünden yoksun bırakılarak tutuklanan şüpheli soruşturma veya hakkında dava açıldığında (kovuşturma), kısaca yargılamanın her evresinde salıverilme talebinde bulunması yasal bir istektir.
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir.
CMK 104. Maddesinin (2) fıkrasına göre; “Şüpheli veya sanığın tutukluluk halinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Bu ret kararına itiraz edilebilir”.
İşte bu maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi dikkatli okuma gerektiriyor.
Yasal olan bir sistem nasıl sorun çıkarıyor acaba? Yasalar, sorun mudur?
CMK’da eski düzenlemeye göre şüpheli veya sanığın salıverilme talebi kabul edilmez ve mahkeme “tutukluluk hâlinin devamına” karar verirse acaba bu karara kim itiraz edebilecektir?
Salıverilme talebinin reddine karar verilirse; bu ret kararına sadece sanık veya şüpheli itiraz edilebilirdi (Fıkra 2).
2017 yılından önce bu tür kararlara, sanık veya şüpheli itiraz edebilirdi. Savcılığın itiraz hakkı yoktu. Salıverilme talebinin reddine dair karara “itiraz hakkı” sadece sanık ve şüpheliye tanınmıştı.
Ne, ne zaman ve nasıl değişti?
Mahkeme veya hakimlik tutuklu olan şüphelinin veya sanığın tutukluluk halini kaldırarak salıverilmesine karar vermişse; sanık veya şüphelinin talebi zaten kabul edilmiş oldu.
Ama artık Savcılık bu tür tahliye kararlarına itiraz edebiliyor… Yasal durum bu.
Savcılığın salıverilme kararına itiraz etme ve sanığın tekrar tutuklanmasını isteme hakkı artık kanunidir. Kanuna uygun bir hak olarak Savcılık itiraz hakkına sahiptir.
Çünkü; Olağanüstü Hal döneminde esaslı bir sistem değişikliğine gidildi.
696 sayılı KHK’ nin 93. Maddesiyle CMK’nın 104 ünce maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesindeki “Ret kararına” ibaresi “Bu kararlara” şeklinde değiştirilmiştir (R.G 24 Aralık 2017 Pazar-30280). 01.02.2018 kabul tarihli 7079 sayılı Kanunla bu değişiklik aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
İki kelime (ret kararına) kaldırıldı, yerine iki kelime geldi “Bu kararlara”…
Tutukluların salıverilme isteklerinin karara bağlanmasındaki düzen kanunla değiştirilmiş ve insan hakları aleyhine kabul edilen yasayla sistem yeniden işlemeye başlamıştır.
Hukuka ve insan haklarına aykırılığın çok önemli olmadığı, tahliye kararlarının çok sık itiraz edilen Savcılık talepleriyle kaldırılmasından ve kişilerin yeniden tutuklanmasından anlaşılıyor…
Artık eğer tahliye kararı verilmişse ve Savcılık bu karara itiraz ederse, -ki bu itiraz yasaldır- salıverilme kararı kaldırılıyor ve yeniden ve hatta aynı hakimlik tarafından tekrar tutuklama kararı verilebiliyor…
Her şey normal, her şey yasal (mış) gibi düzene uygun yasalar…
Yasaların benimsediği yasaya aykırılık hali…
Böylece 696 sayılı KHK ile Ceza Muhakemesi Kanunun 104. Maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde yer alan bu değişiklikle “salıverilme kararlarına” itiraz hakkı Savcılıklara tanındı ve itiraz yolu açıldı. Basit bir değişiklik gibi gözüküyor ama yasanın neden olduğu sorunlar tam bir adaletsizlik ve hukuksuzluk yaratıyor.
Toplumda tartışılan, gösterilen tepkilerin tam ortasında yaşananlar özetlenirse; bir mahkeme hakkınızda tutukluluk kararını kaldırarak salıverilme kararı verir ve cezaevinden tahliye edilebilirsiniz!
Tahliyeniz cezaevinin çıkış kapısına kadar sürebilir ve kapılar yeniden ve tekrar üstünüze kapanabilir...
Sonra tekrar tutuklanabilirsiniz. Hiç şaşırmayın! Çünkü bütün bu olup bitenler yasaldır… Yasaya uygundur. Sistemin yasaları uygulanmaktadır!
Salıverilme kararları bir varmış bir yokmuş…
Artık tutukluluk esas, özgürlük istisnadır ve böylece sistem tıkır tıkır işlemektedir.
Efsane hocalarımızdan Prof. Dr. Bülent Tanör’ü sonsuzluğa uğurladığımızdan (13 Aralık 1940- 28 Kasım 2002) bugüne 23 yıl geçmiş. Yazdıkları, görüşleri anayasa hukukçusu olarak geride bıraktıkları yıllardır yolumuzu aydınlatıyor…
Anlatmıştı, yazmıştı… Neydi yasa veya yasal sistem?
Hak ihlallerinin doğrudan doğruya yasalardan kaynaklandığı hakkındaki tespit dün realite olarak yaşanırdı. Bugün artık sürekli yaşanan bir gerçektir ve sisteme dönüşmüştür.
Özellikle 1980 sonrası Türkiye’deki hukukun paradokslarından birini açığa çıkaran bu gerçeğin üzerinde durulmalıdır.
Sayın Tanör’e göre; Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin büyük bir bölümü yasaldır! Yasalar insan haklarının koruyucusu değil, insan hakları ihlallerinin ana kaynağıdır. Devam eden sistem insan haklarını programlı biçimde güdükleştiren bir “yasal yönetim” paradoksu oluşturmaktadır (B.Tanör. Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu. BDS Yayınları. 1991. 2 bası sy 239)
Yasaları sorgulamalıyız. Yasa denen hukuk normunun uğratıldığı anlam ve işlev bozukluğunun saptanması yaşamsal bir öneme sahiptir. Anımsarsanız 1990’lı yıllarda durum buydu. 35 yıl sonra 2025 yılında bir değişiklik yok…
1980 sonrası Türkiye’de yasalar; insan hakları ihlallerini “meşrulaştırma” ve haksızlığı, adaletsizliği, hukuksuzluğu yasallaştırma işlevi yüklenmiştir. Suç ve suçlu yaratan kaynak durumuna dönüşen yasalar; insan haklarının ve özgürlüklerin koruyucusu olması gerekirken “baskı aracı” olarak üretilmekte ve uygulanmaktadır.
10 Aralık 1948…Yüzyılların belgesi İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin kabulü kutlu olsun!







