“... bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.” *
Türkiye İnsan Hakları Vakfı işkence görenlerin yaşadığı zorlukları gidermek için 34 yıl önce kurulduğunda, 19 yıl başkanlığını yapan canım Yavuz Önen abimiz bir söz söylemişti; “ateş düştüğü yeri yakar, biz de ateşin düştüğü yerdeyiz”, diye. İşte mendillerin kanadığı yerde durur hekimler de, kanı dindirsin, acıları bitirsin ister. Mendiller kanamasın, der! Ütülü sakız beyaz mendilleri olsun her insanın, lekesiz, tertemiz. Oysa kolay değil o mendilleri temiz tutmak.
Cansever’in şiiri hep yüreğimi titretmiştir, hele geçen sene Şubat depremleri ardından tanıklığımız, o son dizeleri aklıma nakşetti öylece. Hekimliğimin başlarında tanıdığım bir meslektaşım çizmişti yolumu, bundan tam 45 yıl önce. Hekim olmaya aday ilk yıllarımda tanımıştım Virchow’u. Çok iyi, çığır açıcı bir hekim, patolog, insan hakları savunucusu ve siyasetçi. Sonrasında hiç dilimden düşmeyen bir cümlesi eşlik etti yapıp etmelerime, öğrenip öğretmelerime: “Hekim zor durumdakilerin savunucusudur/sesidir.”
Bu cümleden yola çıkınca, hekimliğin bir hak savunuculuğu faaliyeti olması kaçınılmaz. Karşılaştığımız her insan bize zor durumda kaldığı için gelip, o zor durumdan kurtulmaya çalışıyor. Karşılaşmadıklarımız da zor durumda kalmasınlar, o zorlukları yaşamasınlar diye uğraşıyoruz biteviye.
İnsanın insana verdiği zarar, içine soktuğu zor durumlarla uğraşan, görünür kılmaya çalışan bir hekimlik uygulaması içinden bakınca, daha berrak görünse de, gücü ancak rutubetli bir bodrum katına yetenin nitelikli barınma hakkından yoksunluğu ile edindiği hastalıklar/zorluklardan, altın uğruna toprağına siyanür akıtılan çiftçinin gördüğü zarara, depremin yerle bir ettiği tekinsiz binalarda yaşam hakkı ihlal edilenden sakat kalanlara, görünmez kılınanın hak öznesi olmaktan, insanlıktan çıkarılmasına karşı durmayan bir hekimlik hiç mümkün değil.
Hekimlik üzerine adli tıp uzmanlığı bu sorumluluğu en yakıcı haliyle hissettirse de iş yerinde yaşadığı mobbingin yarattığı stresin sonucu zona geçiren bir emekçinin zorluğu ile yalnız bedenindeki acıyı gidererek baş edemeyeceğimiz açık. Yaşanan stresle başa çıkması için güçlendirmenin ötesinde bir çalışan olarak mobbing yaşadığını görünür kılmak, güvenli bir çalışma ortamı için mücadele etmek de hekimlik uygulamasından ayrı duramaz. Zorluklar yaşanmasın, zarar gelmesin diyerek toplumu sağlıksızlığa iten etkenlerle uğraşmak yalnız zonanın etkeni virüsün etkilerini ortadan kaldırmakla olmuyor hekimlik yaparken. Birlikte pekâlâ uyumlu yaşam paylaştığımız bir virüsün bize zarar verebilecek duruma gelmesini kolaylaştıran etkenleri ortadan kaldırma sorumluluğu da hekime ait.
İnsan hakları mücadelesi içinde mesleğinden de güç alan bir hekim olarak, daha çıplak bir hak ihlali mekanıyla ilişkili örnek vermek de mümkün tabii. Hapishanede özgürlüğünden alıkonulan kişinin sağlık hakkının korunmaması, kendi bakımını sağlayamadığı koşullarda bu bakımın insanlık onurunu koruyabileceği bir ortamda verilmesi, sağlıklı bir yaşam sürdürebileceği, barınma ve beslenmeden, hareket ve iletişimine tüm olanakların varlığı bir hak öznesi olarak insanlığının, görünür olmasının araçlarıdır. İşlediği iddia edilen suç ne olursa olsun, tüm özgürlüğünden alıkonulanlar bir insan olarak hak öznesidir.
Sağlık hakkının kelepçeli muayene ve kolluğun eşliğine izin verilen ortamda mahremiyet ihlaline yol açabilecek koşullarla yok sayılmasında başta hekimler olmak üzere tüm sağlık emekçilerinin sorumluluğu bulunmaktadır.
“Gülemiyorsun ya, gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir” * diyor ya şiirinde Edip Cansever, hekimlik halkların gülmesini, onlarla ağız dolusu gülebilmeyi umut eder hep. Mendiller kanamasın ister, o kanı durdurmanın bin türlü yolunu bulur durmadan. Hekimliğin kendisi bir insan hakları mücadelesidir, unutulmamalıdır ki hekimlerin zor durumda olanları savunma görevi bulunmaktadır.
(ŞKF/RT)
* Edip Cansever – Mendilimde Kan Sesleri