10 Aralık İnsan Hakları Günü nedeniyle yapılan tartışmalarda Türkiye’deki insanların insan hakları konusundaki bilgi eksikliği içinde olduğunun altı çizildi. Ege Denizi’nde Seferihisar yakınlarında batan ve 40'tan fazla kişinin öldüğü tekne kazası, sığınmacı ve mültecilerin durumunu da haklar bağlamında düşünmemiz gerektiğini hatırlatmalı.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. maddesi “zulüm karşısında başka bir ülkeden sığınma istemenin temel bir insan hakkı” olduğunu kabul eder. Bu madde kapsamında kendi ülkelerinde hakları çiğnenen, yaygın insan hakları ihlallerine uğrayan, ülkelerindeki genelleşmiş şiddet ve çatışma ortamlarının varlığı nedeniyle kişiler kendi ülkelerinden ayrılma ve başka bir ülkeye sığınma durumu yaşıyorlar.
1951 Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi de mültecilerin hakları ve sığındıkları ülkelere karşı sorumluluklarının yanı sıra ülkelerin sağlaması gereken haklar konusunda evrensel bir çerçeve çizmiştir.
Mültecilerin hakları
En genelde mültecilerin hakları düşünce, ifade ve toplantı hakkı, alıkonmaya karşı koruma hakkı, adil yargılanma hakkı, seyahat özgürlüğü, çalışma hakkı, ırk ayrımcılığına karşı korunma hakkı, mültecilerin zulüm riski olan yere geri gönderilmelerine karşı korunma hakkıdır. Özellikle sığınmanın bir insan hakkı olarak kabulü ve zulüm görme riski olan yere geri gönderilmeme ilkesi mülteciler açısından uluslararası korumanın temelini oluşturur.
Sığınmacıların yaşamı zor
Ancak sığınma arayan kişilerin diğer bir ülkeye sığınması ve burada yasal bir statüye kavuşması çok kolay değil. Göçün yöneldiği gelişmiş ülkeler sığınmacı ve mültecileri daha sınırdayken durdurma, ülkeye giriş yaptıysa refah hizmetlerinden yararlanmalarını engelleme ya da sığınma mekanizmalarına erişimlerini kolaylaştırmama yoluyla bu göçe dair olumsuz tutumlarını sergilemektedirler. Türkiye açısından bakıldığında Ortadoğu ülkelerinden gelen pek çok göçmen grubun "kaçak" olarak sınırları geçip bir Avrupa ülkesine ulaşmayı denedikleri görülüyor ve bunlar içinde sığınmacıların olduğu çok açık.
Göçü sınırlayıcı uygulamaların artması, kişilerin de kaçak yollarla sınır geçme çabalarını paralel ölçüde artırıyor. Bu kişilereyse daha çok kaçak olarak giriştikleri bu göç eylemi nedeniyle ceza mantığıyla yaklaşıldığı görülüyor.
Temelde sığınmacı ve mültecilerin, insan hakları ihlal edilen ve bu nedenle ülkelerinden ayrılan, aynı zamanda kendilerine tanınan sığınma hakkını da tam olarak kullanmalarına izin verilmeyen ve bu anlamda yasadışı göç süreçlerine katılmak zorunda kalan kişiler olduğunun altını çizmek gerekiyor. İnsan hakları tartışmalarında mültecilerin haklarının da tam olarak hayata geçmesi için görünürlük kazanmaları ve hesaba katılmaları zorunlu. (SB/TK)
* Dr. Sema Buz, Hacettepe Üniversitesi