Yazının İngilizcesi için tıklayın
İnşaat işçisi Bayram Eyi 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’ndaydı. Yaylım ateşi açıldığında hayatını kaybetti. 50 yaşındaydı. Erzurum Aşkele'nin Şoğuk köyünden, yeni adıyla Özler köyü. !950'lerde gelmiş İstanbul'a, Resmigül'le evlenmiş 50'lerin sonunda.
Zeki Eyi de babasından habersiz 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’ndaydı. "Ablalarım ve abilerim" diye bahsettiği insanlarla 1 Mayıs coşkusunu paylaşıyordu. Zeki Eyi, babasını kaybettiğinde 17 yaşındaydı.
1 Mayıs 1977’nin üzerinden 43 yıl geçti. “Kanlı 1 Mayıs”a dair sosyal medyada dahi önümüze pek çok video düşse de, o gün orada hayatını kaybedenlerden çok azının hikâyesini biliyoruz. Bir hikâye yazımı için Zeki Eyi ve eşi Naciye Eyi, kızları Ayçe İdil ve Ayşe Gülen’le birlikte evlerinde karşıladılar bizi.
Zeki Eyi babasını, birlikte ama birbirlerinden habersiz gittikleri 1 Mayıs 1977’yi, babasının bir emekçi olarak yaşadığı zorlukları anlattı.
Aslında babamı anlatmak hâlâ zor benim için, zorlanıyorum yani. Duygusallaşıyorum.
Bir baba sabah evden gider, akşam dönmez. Bir evlat için bayağı zor bir durum bu.
Babamı kaybettiğimde lise öğrencisiydim ben. Ne şanstır ki ben de babamdan gizli gitmiştim 1 Mayıs’ta Taksim’e. Belki babam bırakmaz düşüncesiyle gizlice gittim tabii.
Hani biliyordum orada devrimcilerin olacağını; ama ayrı ayrı fraksiyonlardan bir sürü devrimci gördüm o gün. Hepsi abim, ablam gibiydi benim için.
Babamın çok bir teorik bilgisi yoktu; ama bize hep devrimcilere duyduğu saygıdan bahsederdi. Deniz Gezmiş’ten çok bahsederdi mesela. Devrimcileri çok severdi babam, onlarla övünç duyardı.
Babamın bana bıraktığı en önemli miraslardan biri devrimcilere duyduğu saygı oldu. Şu an ben de mesela bizim kuşağın hepsini, fraksiyon ayırmadan tüm devrimcileri, babamın çocukları olarak görüyorum. Şimdiki kuşak ise babamın torunları gibi benim için.
O gün 1 Mayıs’a nasıl katıldı hâlâ bilmiyorum ama yıllar geçtikçe şu düşünce oturdu bende: Babam mutlaka devrimcilerle tanışmıştı. Belki bir broşür almıştı onlardan, belki bir gazete, belki bir dergi. Demek ki o gün orada, tanıdığı birileri vardı. Tabii bir yandan da emekçi bir Aleviydi, bu bile katılması için yeterliydi aslında 1 Mayıs’a.
Muhtemelen akşamdan hazırlığını yaptı zaten 1 Mayıs için; ama bizi yüreklendirmemek için de hiç bahsetmedi sanırım Taksim’e gideceğinden. Sonuçta aileler korumacı oluyor çocuklarına karşı.
CHP’liydi babam. Ondan önce Ecevit’in mitinglerine filan giderdik ama siyasi anlamda gittiği en önemli miting 1 Mayıs 1977’ydi babamın, yani benim bildiğim kadarıyla. Benim de gittiğim ilk miting.
Ben o zaman babama desem “Ben 1 Mayıs’a, derneğe gitmek istiyorum,” gitme demezdi ama ben göndermez düşüncesiyle ona bir şey diyemedim. Akşam da haber vermedim o yüzden. Bu şekilde ikimiz de birbirimizden habersiz aynı eylemin heyecanıyla uyumuşuz aslında o gece.
Babam inşaat işçisiydi. Siliciydi. Silici derler onlara, fayansları silerdi. Kendi makinesi vardı. Sendikalı değildi, makinesiyle kendi kendine çalışırdı. Sili işleri gelirdi, hemen giderdi. Çoğu zaman da parasını alamazdı.
“Kodamanlar” derdi zenginlere. Konuşurdu bayağı bizimle babam, dertleşirdi. Onun deyimiyle kodamanlarla çalışıyordu. Alamadığı paralarını yazdığı bir defter vardı, daha doğrusu benim yazdığım. Okuma-yazması yoktu çünkü babamın.
Birisi anlatmıştı, babanı gördüm, müteahhitler yine parasını vermemiş, babanın da küçük bir meyve bıçağı vardı, bize meyve soyduğu. Çıkarmış onu, tam o anda arkadaşı gelmiş. Bunu hiç unutmuyorum. Ne zaman birinin hakkı verilmese, babamın o hali ve hak yiyen müteahhitler geliyor aklıma.
Haksızlığa asla tahammülü yoktu babamın. Bir anı var mesela aklıma gelen. Gecekondumuzu yıkmak için gelmişlerdi bir keresinde, evi yaparken tam da. Babam onlata karşı geldi diye üç ay ceza aldı ve iki ay hapishanede kaldı.
Rüşvet istiyorlar evi yıkmamak için çünkü, babam da vermiyor. Zaten verebilecek bir parası da yok.
“Toplum Polisi” vardı o zaman, şimdiki Çevik Kuvvet ile aynı. Onlara direndiği için ceza aldı.
Ben 9 yaşımdaydım. Babamı bir akrabamız almaya gitmişti. O gece bir paket içinde üzüm-leblebi getirmiş, ben uyuyordum. Uyandım, çok sevindim babamı gördüğüm için. O günden beri de ne zaman üzüm-leblebi yesem o gelir aklıma.
Orta 2’ye giderken ciğerlerimi üşütmüştüm ben, zatürre olmuştum. Babam okula geldi beni alıp Taksim’e, Verem Savaş’a götürmek için. O zamanlar okula velin gelsin istemiyorsun tabii, babam üstüne ağlıyor bir de ben hastayım diye. Ağlama baba, diyorum bir yandan. Gittik Verem Savaş’a, yaşlı iki doktor vardı.
Muayene için girdiğimizde göğsümü açtılar. Hastayım diye de abim sulu boyayla göğsüme Zagor’un işaretini çizmişti. Doktor göğsümü açınca “Bu ne oğlum?” deyip güldü.
Hatırlıyorum da epey iyi davranmışlardı bize. Sanırım ilerici, devrimci doktorlardı onlar da. Ya da o zaman bize iyi davranan herkesi devrimci sanıyorduk biz. Koridora çıktık sonra, babama iyileştiğimi söylediler. Doktorlardan biri elini omzuna koyup “Üzülme artık dertli baba,” dedi babama.
Evde televizyon yoktu o zamanlar, radyo vardı. Radyodan babamın dinledikleri ve gündelik hayatta gözlemlediklerimle o dönemleri hatırlıyorum. Bunu yaparken babamı da gözlemlemişim aslında, şimdi şimdi anlıyorum.
Pazara giderdi mesela, poşetten hemen bir şey çıkarırdı çocuklara vermek için. Bir keresinde ben de ondan özenip aynısını yapmıştım, bir tane şeker mi vermiştim bir çocuğa hatırlamıyorum şu an tam olarak. Babam hemen araya girip bir tane değil hepsini vereceksin çocuklara bir şey vermeye niyetlendiğinde, demişti. İnsani değerlere çok önem verirdi. Aleviliğin direncini almıştı.
Evimizin yıkılmasından sonra ayrı bir ceza daha verdiler babama. 500 lira gibi bir para cezası.
Eve sürekli polisler gelip gidiyor ve kaba bir tavırla “Baban nerede? Bir ifade verecek altı üstü”, “Babana söyle ifade versin kurtulsun,” diyorlardı. Babama anlatınca durumu karakolun yolunu tuttu tabii. Para cezası olduğu için bunlar hemen içeri atmışlar babamı. İçerideyken akrabalar para toplamış, öyle çıkarmışlar. Ben yine uyuyordum, uyandırdı beni gülümseyerek “Oğlum görüyor musun bak beni gönderdin, içeri attılar,” dedi. Hiç unutmuyorum o gülümsemesini. İnsan kızar normalde.
Babalığına gelince, çok iyi bir babaydı. “Baba bu döver de sever de,” derler ya asla öyle bir yaklaşımı yoktu bize karşı.
Ama bir kere şöyle bir şey olmuştu. İlkokul birinci sınıfa gidiyordum, ben bir gün “Gitmeyeceğim okula,” dedim. Babam bir saat dil döktü bana, git oğlum, okula gitmeyip ne yapacaksın, diye. O bir saatin sonunda sabrı tükendi haklı olarak. Sobanın yanında küçük kürekler vardı, onunla böyle kırılmayacak yerlerime vurarak bir güzel dövdü beni. Sonra kucağına yatırdı hadi bakalım, şimdi gitme de görelim, dedi. O dayak bana bayağı yaradı. Bir güzel de uyudum o dayaktan sonra.
Evde oynadığımız zaman bazı günler cam kırılırdı. Cam kırıldığı zaman da emekçi adam yandı demek. O gün içimizden biri cam kırdıysa erkenden uyurdu. Baba uyurken etkilensin, bizi azarlamasın derdik. Ertesi gün de herkes normal bir şekilde devam ederdi hayatına.
Çok iyi bir arkadaştı babam, iyi bir dosttu. Ama korkardık da tabii babamdan. Biz dört erkek kardeşiz, bir de kız kardeşimiz var. Annemiz Resmigül’ü de 2004 yılında kaybettik.
Babamı kaybedince gece lisesine kaydoldum. Gündüz çalışıp gece okuyordum. İçimde kalan en büyük uktelerden biri şu oldu: Keşke babam para kazanabildiğimi görseydi, kazandığım paralarla ona üst-baş, giysi alabilseydim. Ona bakabilseydim.
1985-86’da sıkıyönetim de gevşeyince ilân verdim gazeteye babam için. İlân verince diğer aileler de görür, birlikte daha güçlü oluruz diye düşündüm ama pek bir şey çıkmadı oradan. Ardından anma amaçlı düzenli ilân vermeye devam ettim gazetelere. Evrensel olsun, Cumhuriyet olsun…
Sonra yakın zamanlarda basın garip bir şekilde ilgi göstermeye başladı 1 Mayıs 77’ye. Anaakım medyadan bile ulaşanlar oldu bize, çünkü dava bir şova dönüştü. Bir ya da iki gazeteyle de görüştüm o zaman; ama bana göre iyi niyetli çabalar değillerdi bunlar. Haliyle o ilgi de zamanla söndü tabii.
Davayla ilgili bir kez DİSK’e gittim ben; ama bildiğim kadarıyla karşı dava açılmadı. Ben bir ara aileleri bir araya çalıştım. İnsan Hakları Derneği (İHD) o zaman Aksaray’daydı, oraya gittim. “1 Mayıs Ailesi” varsa tanışmak istediğimi söyledim.
Dava açılsa ve en azından tüm dünya o gün orada neler olup bittiğini duysa, öğrense.
Bayram yeri gibiydi o gün Taksim ve herkes birbirini tanıyor gibiydi. Herkes coşkuyluydu. Yıldız Yokuşu’nu öyle kalabalık göremezdiniz asla. Ama gün orada bir katliam yapıldı.
Biri sesini yükselttiği zaman bile polislerin toplandığı yerde o gün yaylım ateşi açıldı emekçilerin üzerine.
500 bin emekçi vardı deniyor o gün Taksim’de. Nüfusu hesaplıyorum 5-6 milyon civarı. Ne kadar büyük bir oran bu, düşünsenize. Burjuvazi bu insanlardan korktu.
Babamı kaybettikten sonra bütün 1 Mayıs'lara katıldım ben. Orada olmasam bir kişi eksik diye düşündüm hep ve babam için, katledilen tüm emekçiler için her 1 Mayıs’a gittim. Ama bu süreçteki esas motivasyonum bir alacağım olmasıydı.
“Devletten alacağım var,” diye düşündüm sürekli. Her şeyden önce alacağım var benim devletten, çünkü babamı devlet katletti.
(TY/DB)
TIKLAYIN - bianet'ten 1 Mayıs 77 Kayıplarının Yakınlarına Çağrı: Bizi Arayın
|
1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/Tuğçe Yılmaz
Sinema Emekçisi Rasim Elmas 41 Yaşında Taksim'de Öldü
İnşaat İşçisi Bayram Eyi 50 Yaşında Taksim'de
Öğretmen Bayram Çıtak 37 Yaşında Taksim'de Öldü
Liseli Jale Yeşilnil 17 Yaşında Taksim’de Öldü
Öğretmen Kenan Çatak 31 Yaşında Taksim'de Öldü
Öğretmen Ahmet Gözükara 33 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Hikmet Özkürkçü 39 yaşında Taksim’de öldü
Öğrenci-işçi Niyazi Darı 24 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Nazan Ünaldı 19 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Ömer Narman 31 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Ali Sidal 18 yaşında Taksim’de öldü
Hemşire Kıymet Kocamış 25 yaşında Taksim’de öldü
Tezgâhtar Kadir Balcı 35 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Hacer İpek Saman 24 yaşında Taksim'de öldü
İşçi Kahraman Alsancak 29 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hüseyin Kırkın 23 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Ercüment Gürkut 26 yaşında Taksim’de öldü
Polis Nazmi Arı 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mahmut Atilla Özbelen 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hasan Yıldırım 31 Yaşında Taksim’de Öldü
Seyyar Satıcı Hamdi Toka 35 yaşında Taksim’de öldü
Bekçi Mehmet Ali Genç 60 Yaşında Taksim’de Öldü
İşçi Ziya Baki 30 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mürtezim Oltulu 42 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Mustafa Elmas 33 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Sibel Açıkalın 18 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Diran Nigiz 34 yaşında Taksim’de öldü
1 Mayıs 1977 & Cezasızlık
Fehmi Işıklar: 1 Mayıs'77 12 Eylül için bir hazırlıktı
Kani Beko: “Katilleri bulamazsanız, şaibeyi ortadan kaldıramazsınız”
Süleyman Çelebi: "1 Mayıs 1977 Katliamı yapanların yanına kâr kaldı”
Emel Ataktürk: Haysiyet meselesi olarak hatırlamak ve cezasızlıkla mücadele
Nejla Kurul: Gerçekler neden ve kimlerce gizleniyor?
Tuğçe Yılmaz: 43 yıl önceki katliamın izini sürmek
Arzu Çerkezoğlu: Unutmamak, unutturmamak yaşamsal bir mücadele alanı
Tuğçe Yılmaz: Yargılanamayan 1 Mayıs 1977’nin mahkeme yılları