28 Eylül Brezilya’nın 1871’de köle çocuklarına özgürlük getiren yasayı kabul ettiği tarih. Bu tarihten sonra doğan tüm köle çocukları artık efendilerin malı değil, anne babalarının çocuğudur.
Bu sebeple “Özgür Rahim Kanunu” (Law of the Free Womb) olarak bilinen bu kanun aynı zamanda köleliğin tamamen ortadan kalkmasının da habercisidir.
Latin Amerikalı feministler de 1990’ların başından beri aynı tarihte ülkelerindeki ağır kürtaj yasalarını protesto etmek için toplanıyorlar.
Bağımsız ve feminist bir kuruluş olan “Doğurma Hakkı için Küresel Kadın Ağı” (WGNRR) kadınların mahremiyetlerini ve üreme özgürlüklerini kendi isteklerine göre yaşamaları gerektiğini ifade ederken, yasal olmayan yollardan yapılan kürtajların doğurduğu sağlıksız sonuçları anlatmak ve tüm dünyadaki kadınların haklarını savunmak için herkesi bu kampanyaya katılmaya çağırıyor.
Birçok kadın ve insan hakları kuruluşunun desteklediği bu kampanya sayesinde 2011'den beri 28 Eylül “Kürtaj Hakkı Günü” olarak anılıyor.
Kürtajı tamamen yasaklamak
Dünyada kürtaj meselesi |
Avrupa ülkelerinin çoğunda kadınlar ilk üç ay içinde kendi kararlarıyla kürtaj olabiliyor, üç aydan sonra ise hastane kararı gerekiyor. Afrika’nın hemen hemen tamamında ve Latin Amerika ülkelerinin çoğunda ise ağır kürtaj yasaları yürürlükte. Nikaragua, Şili, Dominik Cumhuriyeti, Nikaragua, Umman, El Salvador, Haiti, Hondras, Surinam gibi ülkelerde ise kürtaj olmak kanunen yasak. Dünyada tehlikeli ve sağlıksız kürtajların yüzde 98'i gelişmekte olan ülkelerde yapılıyor. Her yıl Afrika’da 29.000, Asya’da ise 18.000 kadın gizli kürtaj yapılırken hayatını kaybediyor. |
Günümüzde kürtaj yasaları Avrupa’da esnekleşirken, dünyanın en zengin ve insan hakları uygulamalarında en ileri ülkelerden biri olan Norveç’te ise tartışmaların ağırlığı kürtajın ülkede tamamen yasaklanması yönünde.
Fakat Norveç’te kürtajın kısıtlanması gerektiğiyle ilgili öne sürülen sebepler Türkiye’dekilerden oldukça farklı.
Norveç kanunlarına göre 12. haftaya kadar kürtaja kadınlar kendileri karar verebiliyor, ciddi bir hastalık oluşmasıyla ilgili yüksek ihtimal durumunda ise ileriki aylarda da kürtaj yasal olarak yapılabiliyor.
Cinsellik eğitiminin medya ve okullarda yaygın ve açık bir şekilde verildiği Norveç’te, gençler cinsel hayatlarını özgürce yaşayabiliyor ve cinsel yönelimlerini hiçbir şekilde saklama gereği duymuyor.
Yani aile ve ya mahalle baskısı yok; gençler erken yaşta ailelerinin bilgisi dahilinde cinsellik yaşayabiliyor, evlenmeden çocuk sahibi olabiliyor.
Norveç’te, farklı bir ülke kültürüne ait değilse, erken yaşta ailesinin rızası dışında hamile kalan bir genç normal şartlarda kürtaj olmayı ya da kendine zarar vermeyi alternatif olarak görmüyor; eğitimine kısa bir süre ara vererek ailesi ve devlet rehberliğinde sorunsuzca çocuğunu büyütebiliyor.
Çocuk bakımının devlet tarafından desteklendiği ve bir yıla kadar uzayan ücretli doğum izinlerinin alınabildiği Norveç’te yetişkin yaşlarda görülen beklenmedik hamileliklerde de kürtaj pek düşünülmüyor. Kürtaj kararı çoğunlukla ceninde bir sorun olduğu zaman bir alternatif oluyor Norveç’te. Tartışmalar da işte tam bu noktada başlıyor aslında.
“İnsan doğarken mükemmel mi olmalı? Kime, neye göre mükemmel? Ayrıca teknolojinin hızla geliştiğini düşünürsek, hastalığın daha sonraki yıllarda bulunacak bir yöntemle tedavi edilmesi mümkün olabilir. Bu argümanlar ''herkesin hayatı saygıdeğerdir ve herkese yaşama şansı verilmelidir” şeklinde özetlenebilir.
Katolik Kilisesi kürtaj konusunda verdiği kesin fetvalarıyla tanınıyor. Vatikan’a göre tecavüz, ensest ve sosyal ve ya ekonomik sebepler kürtaja mazeret değil, sadece annenin hayatı tehlikedeyse kürtaja yapılabilir. Bunun dışında kim kürtaja dahil olmuşsa günahkar addediliyor Katoliklik mezhebinde. Vatikan’ın dışında İrlanda, Malta ve Polonya ağır kürtaj kanunları uygulayan diğer Avrupa ülkeleri. |
İnsan haklarına gösterdiği hassasiyet ve hoşgörü geleneğiyle tanınan Norveçliler toplumda herkese yer olması gerektiğini düşünüyor ve birçok kişi, kürtajın “Seçme Toplum” fikrini güçlendirdiğini ve bunun da “senden farklı olanın yaşamaya hakkı yoktur” söylemindeki Adolf Hitler mantığıyla özdeşleştiriyor.
Ayrıca birçok politikacı standart sağlık ölçülerinde olmadığı için bir ceninin hayatının sonlandırılmasının, aynı sağlık sorunlarıyla yaşamakta olan diğer insanları rencide edeceğini ve kendilerini dışlanmış hissedeceklerini gündeme getiriyor.
Dolayısıyla Norveç’te yaşayan ve kız bebek bekleyen Hint ailelerinin sırf bebeğin cinsiyetinden dolayı kürtaj talebinde bulunmaları kesinlikle ahlaki ve etik kabul edilmiyor.
Bugün hala özellikle kas ve kemik ile ilgili bir hastalık taşıyan ya da kromozom bozukluğu olan ceninlerin çoğunda kürtaj seçeneği değerlendiriliyor Norveç’te.
Fakat “Seçme Toplum” tartışmaları sonucunda Down sendromu artık mazeret olarak kabul edilmiyor. Çünkü Down sendromuna sahip kişilerin özel insanlar oldukları ve gerekli koşullar sağlandığında mutlu ve herkes gibi yaşayabildikleri kabul ediliyor.
Norveç’te Down sendromlu birçok insan çeşitli işlerde çalışıyor ve toplumda yabancılık ya da ayrımcılık hissetmiyor.
Yasakların hiç bir konuda çözüm olmadığını kürtajla ilgili istatistik çalışmalar da gösteriyor. Kürtajların büyük çoğunluğunun yasadışı olarak yapıldığı ülkelerde kürtaj oranında düşüş olmazken, kürtajın serbest olduğu Güney Afrika Cumhuriyeti ise kürtaj oranının en düşük olduğu ülke. Gelişmiş ülkelerdeki kürtaj oranı ise 1995'teki yüzde 36 seviyesinden 2008'de yüzde 26'ya düşmüş. |
Seçme Toplum yaratmak istemeyen Norveç, kanunlarını da bu yönde güçlendiriyor. Ülkede sakat çocuğu olan aileler devletten maddi manevi büyük yardımlar alıyor. Bu aileler ve engelli çocukları bir çok ayrıcalığa sahip oluyor.
Öte yandan, tüm sağlık işlemlerinin devlet elinde olduğu ülkede hamile kadınlara en erken 16. haftada ultrason randevusu veriliyor. Kürtaj hakkını savunanlar bu kuralı 12. hafta olarak değiştirilmesini istiyor.
Ayrıca devlet eliyle yapılan kürtajın cerrahi değil de doğal yoldan düşürtme yöntemiyle yapılması kürtaja karşı başka bir yıldıırma politikası olarak algılanıyor.
Eski hükümetin lideri İşçi Partisi’nin Norveç’in dünyanın en hoşgörülü ve kucaklayıcı toplumu olması gayesi “seçme toplum” anlayışına karşıydı.
Yeni muhafazakar hükümette ise her iki görüş de savunuluyor. 40 yıldır sorunsuz işleyen Norveç kürtaj kanunun değiştirip değiştirilmeyeceği henüz net değil.
Benim bedenim benim kararım
Bir kadının kürtaj kararı alması zaten kolay değildir; masrafları nasıl karşılayacağını, mutlu olup olmayacağı, sürekli bakıma ihtiyacı olan bir çocuk doğurduğunda kendisi öldükten sonra yakınlarına bırakacağı yükün adil olup olmayacağını zaten günlerce düşünmüş olan kadın, bu kararı alırken sonuçlarını da hesaplamıştır.
Çocuk doğuramayacağına karar veren kadın yasak da olsa, başka engeller de çıksa, yasal ve güvenli olmayan yollarla kürtaj ya da düşürme yöntemine hayatını pahasına teşebbüs edecektir. Bu yüzden bu konu kadının ve doğacak çocuğun psikolojisi üzerinden tartışılmalıdır.
Etik olarak, ceninin de bir insan olduğu düşüncesiyle kürtajın cinayet olduğu da iddia edilir bazılarınca fakat başka bir ortamda yaşaması neredeyse imkansız olan cenin, kadının bedeninin bir parçasıdır, dolayısıyla karar kadının özel hayatıyla ilgilidir. Bu konuyla ilgili vicdan hesaplaşması da toplumun değil, kadının kendi meselesi olmalıdır.
WGNRR’nin savunduğı gibi; her kadın kendi bedeni üzerinde kendi kararını verebilmeli, şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmadan yaşayabilmelidir.
Norveç’te kürtaj yasağını savunanlar herkesin yaşamaya eşit hakkı olduğunu bu yüzden sağlıklı ya da sağlıksız her cenine yaşama hakkı tanınmasını savunuyorlar. Peki insiyatifimiz dışında bize verilen “yaşam” bir hak mıdır? (DAH/ÇT)