Dünyanın çeşitli yerlerinde toplumsal düzeni değiştiren veya tehdit eden sosyal olaylar kendi özgün hallerinin ötesinde yorumlanmaya açık oluyorlar. Ağustosun ilk haftasında Londra'nın Tottenham semtinde başlayıp başka birçok semte, ardından da Liverpool, Manchester ve Birmingham gibi kentlere yayılan kargaşa da üzerinden birçok okumanın yapılabileceği bir karaktere sahip.
Britanya'nın yakın dönem siyasi ve sosyal atmosferini şekillendirme gücüne sahip bu olaylar sosyal-politik nüveler bulundurduğu kadar, apolitik karakterde bir itaatsizlik halini de ifade ediyor. Yaşananların merkezinde siyahlar olduğu için çoğu yorum, yaygın bir ayrımcılığın varlığı üzerine odaklanarak 'isyan'a kısa yoldan saf bir politik anlam verebiliyor. Bu durumun ne derece böyle olduğunu anlamak için İngiltere'deki genel sosyo-politik atmosfere bakmakta fayda var.
Siyahların Britanya'daki yeri
İşçi Partisi'nin Tottenham'lı siyah milletvekili David Lammy ile İngiltere'nin ilk siyah milletvekili olan Diane Abbott, daha yağma ve yakma olaylarının ilk gününde, o an yaşananların 1985'teki yine Tottenham'da, benzer şekilde çıkan Broadwater Farm olaylarından bir hayli farklı olduğunu vurguladı. Lammy ve Abbott, ırkçı atmosferin hakim olduğu, polislerin siyahlara yönelik nefret içeren sözler söylemekten çekinmediği ve o zaman kendilerinin de protestocu olarak yer aldıkları 80'lerdeki siyasi-sosyolojik durumun bugün yerinde durmadığını yazdı.
İngiliz polisinin, Londra'nın özellikle suç oranlarının yüksek olduğu semtlerinde, siyah ve göçmen toplumlara mensup gençlere yönelik ayrımcı bir tavrının halen olduğu sabit olsa da, İngiltere'de genel olarak siyah topluma karşı bugünlerde yaşanacak çapta bir kargaşayı tetikleyebilecek düzeyde bir ırkçılığın olmadığı açık. Tersine, son on yıldır İngiliz siyasetinin marjinal kanallarında, basının da tabloid kısmında görülen nefret söylemi veya ırkçılık örneklerinin esas kısmı siyahlardan çok, Müslüman toplumlar ve bireyleri hedef alıyor.
İngiltere'nin en tartışmalı örgütlerinden olan ve Müslümanları hedef alan English Defence League'in (EDL) çok sayıda siyah üyesinin bulunması, örgütün bu özelliğini ırkçı olmadığının kanıtı olarak göstermesi, bu durumun karikatür de olsa bir işareti. Aynı şekilde son yıllarda ülkede yürütülen göçmen toplumların entegrasyonuyla ilgili tartışmalarda da siyah toplum neredeyse hiç yer işgal etmiyor. Tartışmaların esas kısmı başka Avrupa ülkelerinde de gözlendiği gibi, Asyalı Müslüman toplumlarla bazen Doğu Avrupalı göçmenler üzerinden şekilleniyor.
Britanya'da esasen göçmen toplumlara yönelik algıda siyah toplum Asyalı ve Doğu Avrupalı toplumlarla kıyaslandığında artık tamamen yerleşiklik kazanmış, Britanya toplumunun doğal bir parçası olarak kabul ediliyor. Özellikle Londra'da altsınıf siyahlarla beyaz İngilizlerin kaynaşmışlığı rahatça farkedilecek oranda açık. Ancak aynı derecede bir yakınlığı örneğin Pakistanlı altsınıf gençlerle beyaz İngiliz gençler arasında görmek daha zor. Başbakan David Cameron'ın geçen yıl Angela Merkel'i takiple söylediği "Britanya'da çokkültürlülük başarısızlığa uğradı" sözlerinin esas öznesini de Müslümanlar oluşturuyordu.
Bu açıdan bakıldığında siyahları diğer etnik-göçmen toplumlardan ayıran esas unsur siyasi-sosyal yönlerden sağladıkları başarılı entegrasyonları. Ancak bunu henüz sağlayamamış Kürtler ve Türkler de dahil, diğer göçmen toplumlar kadar da ekonomik yönden bir gelişme sağlayamadıkları da bir başka veri. Son olaylar gösterdi ki, henüz bir entegrasyon sağlayamamış, Londra'yı çoğu zaman Türkiye'nin bir başka kenti gibi gören Türkiyelilerin koruyacakları işyerleri, mağazaları var, ancak artık kendini Britanyalı olarak gören siyahlar bu durumdan hayli uzaktalar.
Farklı bir Amerikanlaşma
Olayların doğduğu ve yayılıp büyüdüğü semtler siyah nüfusun en yoğun olduğu bölgeler. Tottenham, Edmonton, Wood Green gibi Kuzey Londra'da bulunan semtler Kürt, Türk, Doğu Avrupalı göçmen toplumlar gibi siyah nüfusun da yoğun olduğu yerler. Buralarda başlayan olaylar çok kısa zamanda, nüfusun dominant kısmının siyah olduğu Brixton, Peckham, Levisham ve Hackney gibi semtlere yayıldı.
Bu semtlerin tümü Londra'da yoksulluğun yüksek, suç oranlarının da normalin üzerinde olduğu yerler. Bu semtlerin bir başka karakteristiği de çete kültürünün diğer bölgelerle kıyaslandığında daha fazla hakim olduğu yerler olması. 12-20 yaş arası gençlerin oluşturduğu sokak çeteleri kentin 'beyaz'larına veya yabancılarına bir zarar vermekten çok, kendi aralarındaki mücadeleleriyle biliniyor. Bunun bir sonucu olarak da hemen her gün bu yaştaki gençlerin ya bıçaklanarak ya da silahla vurularak öldürüldüğü haberleri geliyor.
Benzer çeteleşmeler Türkler ve Kürtler de dahil, Londra'nın hemen her etnik toplumunda mevcut. 2009'da yalnızca dört ay içinde, yine Kuzey Londra merkezli Hackney Turks ve Tottenham Boys isimli iki Türkiyeli çetenin arasında yaşanan çatışmalarda dört genç hayatını kaybetmişti. Bangladeşli toplumda olduğu kadar Polonyalı toplumda da çetelerin varlığı biliniyor. Dolayısıyla, kentin genelinde toplum güvenliğini tehdit eden esas unsur her yere hücreler gibi yayılarak, kimilerinin farklı bir Amerikanlaşma örneği olarak gördüğü ve bir kültür halini alan bu çeteler. Bunlar büyüklerinde uyuşturucu ticaretinin, küçüklerinde de gaspların merkezde olduğu apolitik, 'kâr' amaçlı birliktelikler.
Tottenham'daki esasen siyasi-sosyal bir durumla çıkan bir kıvılcımın kentin birçok bölgesinde hızla sıradışı bir yağmalamaya dönüşmesine yol açanın da bu çeteler ve aralarındaki hızlı iletişim ve organisazyon becerisi olduğu anlaşılıyor.
Apolitik isyan
Polisin yargısız infazının sözkonusu olduğu ya da devletten kaynaklı bir adaletsizliğin yaşandığı olaylarda, toplumsal tepki ya bu kurumların kendisine ya da bu kurumların bir parçası olduğu yapılara yönelir. Bu tepkide de bir maddi çıkarın elde edilmesi değil, siyasi sonuca ulaşmak esas hedef olur. Örneğin bankaların camlarını indiren antiküreselleşmeci protestocuların amacı bu arada içeri girip kasalardaki parayı almak değil, bankanın temsil ettiğine inandıkları sisteme bir işaret vermektir.
Ancak 'İngiltere baharı'nın karakteristiğine bakıldığında, yaşananların siyah çetelerin ve aralarında buna katılan çok sayıda beyazın da olduğu insanların, Tottenham sakini Mark Duggan'ın polisçe öldürülmesi gibi bir siyasi durumdan sonra gelişen güvenlik boşluğundan faydalandıkları ve maddi çıkar sağlamaya çalıştıkları anlaşılıyor. Benzer olayların aksine, bu olaylardaki öznelerin 'protestocu' olarak değil, 'yağmacı' olarak anılmasına yol açan da yaşananların ciddi bir politik içerikten yoksun kalması, Mark Duggan'ın öldürülmesi, polisin ayrımcı yaklaşımının sorgulanması dahil olmak üzere herhangi bir siyasi talebin bu gösterilerde açığa çıkmaması oldu.
Britanya'yı ironik bir şekilde, İran'ın insan hakları gözlemcisi gönderme talebinde bulunduğu bir hale düşüren olaylarda politik öğelerin zayıflığının bir diğer işareti, dükkanları yakıp yağmalayanların bunu ağırlıkla kendi mahallelerinde, kendi insanlarına da yapmış olması. Bunu anlaşılır kılan sebep de, çeteleri oluşturan gençler-çocuklarla aileleri ve kendi toplumları arasında da bir kopukluk ve mücadelenin olması. Bir anlamda bunu yapan gençler kendi aileleri ve toplumlarına karşı da bir itaatsizlik göstermiş oldular.
Göstericilerin apolitikliği ve nihilistçe davranışları, normalde kamuoyunda büyük bir destek toplayacak bir itirazın toplumun kendisinin mağduriyetiyle sonuçlanmasına yol açtı. Bu nedenle de eleştirinin merkezinde olacak polisin aynı kamuoyunca kurtarıcı olarak göreve çağırılmasına, çoğu etnik topluma mensup insanların kendi güvenliklerini kendilerinin sağlamaları gibi tehlikeli durumlara yol açacak derecede olayları özünden uzaklaştırdı.
Politik sonuçlar
Fakat yağma olayları, apolitik içeriğine rağmen özellikle siyah toplumun yeni kuşağının sistemle fazla bir alışverişinin kalmadığını ortaya koyan tarihi bir gösterge oldu. Siyahların daha önce ve bundan sonra da çeteleşme veya 'pure criminality' ile anılacak olması, sistemin bu topluma bundan fazlasını vaadetmediğini veya yıllardır bu toplumların ekonomik entegrasyonu konusunda herhangi bir çalışmasının olmadığını gösterdi. Bu da yaşananları kriminalize etmekle kalıp yapısal çözümlere yönelinmediği durumda bir tür kendini yineleyen bir döngüye dönüşecek. 20-30 yıl sonra bu defa bugünkü gençlerin çocukları aynı nihilist duyguyla yasal yollardan elde edemediğini illegal yollarla sağlamaya çalışacak.
Öte yandan İngiltere'nin apolitik baharından yakın gelecekte ciddi politik gelişmelerin çıkacağı kesin. Her şeyden önce zaten yüksek suç oranları nedeniyle önyargıların merkezindeki siyah mahalleleri bir kez daha, bu defa daha zararlı bir şekilde önyargıların mağduru olacak. British National Party ve English Defence League gibi ırkçı siyasi parti ve organizasyonlar yaşananları çokkültürlülüğe karşı siyasetlerinde malzeme olarak kullanacak, belki bu kurumlara olan siyasi destek artacak. Birmingham'da Pakistan kökenli üç gencin bir arabanın bilinçli şekilde çarpması sonucu ölmesi gibi olayların gösterdiği gibi, farklı gruplar arasındaki gerilim artacak. Toplumsal gösterilere müdahalede şimdiye kadar şiddet yollarına başvurmayan İngiliz polisinin buna başvurma yolundaki talepleri güçlenecek.
Esasen çok büyük bir toplum desteğini arkasına alarak polisin siyah gençlere yönelik ayrımcı yönelimlerini tartışmaya açma fırsatının olduğu bir olay, daha çok yarattığı sosyal-ekonomik yıkımlarla anılır olacak. Ancak Britanya için bu yıkımı siyahları da içine alacak bir yapısal onarıma dönüştürme fırsatı da yok değil. (HA/YY)