İngiltere İçişleri Bakanı May ve İngiltere Başbakanı Cameron yasadışı göçmenlerin yaşadığı evde, yapılan baskın ve tutuklamalardan sonra polisleri kutlarken. Fotoğraf: Oli Scarff/PA
İngiltere Başbakanı David Cameron geçtiğimiz Haziran ayında Calais’den Manş Tünelini kaçak geçerek İngiltere’ye girmek isteyen göçmenlerin neden olduğu krizle ilgili konuşurken, ülkesinin sınırlarını korumaya yemin etti ve “İnsanlar Akdeniz’i sürüler halinde aşıp İngiltere’ye gelmek istiyorlar çünkü ülkemizin büyüyen ekonomisi onlara cazip geliyor” dedi. Başbakanın savaştan kaçan insanları hayvan sürülerine benzetmesi kamuoyunda tepkilere yol açtı.
Savaş başladığından beri İngiltere’ye kabul edilen Suriyeli sayısı yalnızca 4 bin 200 dolayında. 2014 yılından itibaren ise bu sayı 187’ye düştü. Geçtiğimiz ay David Cameron “bir kaç yüz daha” sığınmacı kabul edebileceklerini açıklamıştı.
İngiltere’nin sığınmacılara ve mültecilere gösterdiği hoşgörüsüzlüğün yanı sıra 2008’den beri Avrupa Birliği vatandaşı olmayan ve ülkeye okumak ya da çalışmak için gelenlere karşı uyguladığı göç politikaları da giderek daha sertleşti.
Son genel seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkan David Cameron liderliğindeki Muhafazakâr Parti tekrar başa geçtikleri ilk günden itibaren ülkeyi göç etmek için ideal olmayan bir yer haline getirmek üzere kanun üstüne kanun çıkarmaya başladı. Cameron’ın hedefi ülkeye yılda gelen göçmen sayısını yüzbinlerden onbinlere indirmek.
Önce çalış, sonra ülkeyi terk et
Yeni yasal düzenlemeye göre Nisan 2016’dan itibaren nitelikli işgücü olarak tanımlanan yabancılara verilen Tier 2 tipi iş vizesine sahip olanlarda ülkeye yerleşebilmek için yılda en az 35 bin sterlin kazanıyor olmaları şartı aranacak. Dolayısıyla ülkede yıllardır yaşayan yabancı hemşireler, hasta bakıcılar, bilimsel araştırmacılar, öğretmenler, araştırma görevlileri ve benzeri işlerde çalışanlardan 5 yıllık vizeleri bittiğinde ülkeden çıkmaları istenecek. Bu vizeyle ülkede bulunan bir çok Türk vatandaşı da var.
İçişleri Bakanı Theresa May yeni uygulamayı “sadece en iyilerin ve en başarılıların İngiltere’de devamlı kalmasını sağlayacak” diyerek savundu. May’e göre kazanılan maaşın yüksekliği kişinin başarısının göstergesi. Karara çeşitli meslek odaları ve sendikalar tepki gösterse de hükümet kararlı gözüküyor.
Bu yeni uygulamadan ülkede çalışmak için ECAA Ankara Anlaşması kapsamında vize alan Türklerin etkilenmesi şimdilik beklenmiyor. Ancak onların da çok daha sıkı kontrollere tabi tutulmaya başlandığı biliniyor.
Yabancı öğrenciler
Dünyada lisans ve lisansüstü eğitim için Amerika’dan sonra en çok tercih edilen ikinci ülke olan İngiltere’de yabancı öğrenciler de artık eskisi gibi sıcak karşılanmıyor. Yabancı öğrenciler ülkede geçici olarak yaşıyor olsalar da göçmen sayılıyorlar ve istatistiklerde bu şekilde yer alıyorlar. Bu da öğrencilerin göç politikalarıyla ilgili tartışmalarda hedef alınmalarına neden oluyor.
Üniversitelere ödenecek ücretin AB vatandaşı olmayanlar için yıllık 12 bin sterlinden başladığı ülkede yabancı öğrencilerin eğitimleri biter bitmez ülkeyi terk etmesi bekleniyor. Hükümete bağlı İş ve Yetenek Geliştirme Departmanı’nın 2012 raporuna göre yabancı öğrenciler ülke ekonomisine yılda yaklaşık 10.2 milyar sterlin katkıda bulunuyor. Üniversiteler ve Bilim Bakanı David Willetts yaptığı açıklamada “İngiltere’nin uluslararası öğrencilere değer verdiğini göstermeliyiz. Onları sıcak bir şekilde karşılamalı ve ülkelerine geri döndüklerinde irtibatı koparmamalıyız” diyor. Buradaki anahtar kelime ise bu öğrencilerin “ülkelerine geri dönmeleri”. Yabancı öğrenciler yalnızca okul paralarını ödedikleri ve karşılığında başka bir şey beklemeyip sessizce ülkelerine döndükleri sürece değer görüyor.
Daha önce üniversiteyi bitiren yabancı öğrencilerin mezuniyetten sonra iki yıl daha ülkede kalıp çalışmalarına olanak tanıyan “Post-study work visa” 2012 yılında kaldırılmıştı. Okudukları süre içinde yabancı öğrencilere verilen haftalık 20 saat çalışma izninin de kaldırılması gündemde.
Ülkede yaşayan herkesin ücret ödemeden yararlanabildiği ulusal sağlık sistemi ise yabancı öğrencilere bu yıldan itibaren paralı hale getirildi. Öğrenciler artık zorunlu olarak “sağlık fonu” adı altında her yıl 150 sterlin ödeyecek. Hükümet sağlık sistemlerinin yabancılar tarafından kötüye kullanıldığını belirtmiş ve bazı milletvekilleri öğrencilerin İngiltere’ye okumaya sadece kendi ülkelerinde çok pahalı olan ameliyatları olabilmek için geldiklerini iddia etmişti.
İngiltere Sağlık Bakanlığı ülkedeki uluslararası öğrenciler dahil tüm yabancıların sağlık sistemine getirdiği maliyetin yılda 30 milyon sterlin olduğunu açıklamıştı. Buna karşılık Royal College Tıp Fakültesi Rektörü Dr. Clare Gerada bu rakamın tüm sağlık sisteminin sadece iki saatte harcadığına eşit olduğunu belirtmişti.
2013-2014 eğitim yılı itibariyle başka ülkelerden İngiltere’ye okumaya gelen öğrenci sayısında 1983’ten beri ilk defa azalma yaşandı. Öğrenciler Sendikası temsilcisi Daniel Stevens’a göre bu azalma sürpriz değil. Stevens, “Dediklerimiz doğru çıktı, uluslararası öğrenciler hükümetin düşmanca politikalarından dolayı buraya artık gelmek istemiyorlar” diyor. Sendikanın 2013’te yaptığı araştırmaya göre yabancı öğrencilerin yarısından fazlası ülkede istenilmediğini hissediyor.
Bölünen aileler
Son yıllardaki katı göç politikalarından etkilenen bir diğer grup ise eşi İngiliz olan, ama kendisi AB üyesi olmayan ülkelerin vatandaşları. 2012 yılından beri bir İngiliz’in ülkede eşiyle birlikte yaşaması için yılda en az 18 bin 900 sterlin kazanıyor olması gerekiyor ve eğer çocukları varsa bu rakam 22 bin 400 sterline çıkıyor. Oysa tam zamanlı çalışan ve asgari ücret alan bir İngiliz’in eline vergilerden sonra ancak 12 bin 280 sterlin geçebiliyor.
“Gelir eşiği” olarak bilinen bu uygulamanın kaldırılması için açılan davada yargıçlar, gelir düzeyi ile topluma entegre olma arasında “güçlü bir bağ” olduğuna karar verip kuralı hukuka uygun bulmuştu. Dava şu anda üst mahkemede görülmeyi bekliyor. Çoğu çocuklu ve eşlerden biri ülkeden gitmek zorunda kaldığı için bölünmüş ve içlerinde bir çok Türk’ün de olduğu yaklaşık 18 bin aile bu mahkemeden çıkacak son kararı bekliyor. Davalara müdahil olan avukatlardan Colin Yeo ülkede çalışanların yüzde 43’ünün belirlenen bu gelir eşiğinin altında kazandığını söylüyor.
Göçmenleri savunacak kimse yok
Mayıs ayında İçişleri Bakanı Theresa May ülkede yasadışı olarak bulunduğu belirlenen yabancıların maaşlarına el konulacağını açıkladı. Başbakan Cameron “yasadışı çalışmayı suç haline getireceğiz” dedi.
Bu ayın başında ise Theresa May “İngiltere’nin sokaklarından altın akmıyor” dedi ve ev sahiplerinin mahkeme kararı olmaksızın yasadışı olduklarını düşündükleri kiracılarını evlerinden atma hakkı bulunduğunu söyledi. Kiracılarının vize durumunu kontrol etmeyen ev sahiplerinin 5 yıla kadar hapisle cezalandırılması öngörülüyor.
Hükümetin bu tür uygulamaları devam ederken, istatistiklere göre İngiltere’deki göçmenler sisteme aldıklarından kat kat fazlasını veriyor. University College London’da bulunan Göç Araştırmaları Merkezi’nin 2013 raporuna göre 1999’dan beri İngiltere’ye göç edenler İngilizlerle karşılaştırıldığında yüzde 34 daha çok vergi ödüyor ve çoğunun üniversite diploması var. Araştırma merkezinin direktörü Christian Dustmann’a göre, 2000 yılından beri ülkeye gelen kalifiye göçmenler ekonomiye büyük bir katkı sağladı ve “ülkenin üzerindeki mali yükü azaltmaya yardımcı oldu”.
Rakamlar ekonomisini göçmenlerle kalkındıran İngiltere’nin göçten zarar değil fayda gördüğünü gösterse de Yeşiller Partisi gibi küçük politik partilerin dışında genel olarak göçmenleri koruyan bir yaklaşım politik olarak ülkede pek popüler değil. Siyaset bilimi profesörü Julian Saurin’e göre en önemli sorun, göçmen haklarını koruyacak ideolojik bir mücadelenin olmaması. Saurin, “Bu insanları savunacak ve göç hakkındaki doğruları tek tek anlatacak kimse olmadığı için ülkede ne kadar sorun varsa hepsi göçmenlerin üzerine atılıyor ve bu insanlar kolay hedef haline getiriliyorlar” diyor.
İngiltere hükümeti Haziran 2016’da AB’de üyeliği konusunda referandum yapmayı planlıyor. İngilizlerin çoğunluğu AB’yi terk etmemekten yana olsa da uzmanlar ülkenin AB’den çıkması durumunda göç politikalarının daha da sertleşeceğini belirtiyorlar. (ZŞ/HK)