İsveçli sinema yönetmeni Sanna Lenken ilk çocuğuna sahip olduğundan beri kafasını kurcalayanları, ikinci hamileliği ve doğumu izleyen süreç boyunca filme alarak seyirciyle paylaşıyor. Belgesel boyunca erkek egemen sanat dünyasının sözcüsü olmuş erkeklerin sesinden duyduğumuz metinlerde yaratımın gerçekleşmesi için erkeklerin kendilerini dış dünyadan nasıl yalıttıkları, sanatlarından başka herhangi bir şey düşünmedikleri, ellerinde ne varsa vermek suretiyle kendilerini hür, hatta tanrıyla iletişim halinde hissettikleri belirtiliyor. Oysa Sanna vaktinin çoğunu çocuklarına tahsis etmekte, kaşıntı, vajinal akıntılar, iltihaplanma gibi dertlerine çare aramaktadır…
Bu sene 26 Ocak-5 Şubat tarihleri arasında İsveç'in Göteborg şehrinde düzenlenen 41.Göteborg Film Festivalinde gösterilmiş olan 10 dakikalık Sanatçının Çocuğu Oldu (Konstnären får barn/The Artist Has A Baby) seyircinin en çok sevdiği kısa film olmayı başardı. Mizahı ön planda tutmayı seven yönetmen Sanna Lenken kendi seçimi sonucunda çocuk sahibi olmaya karar vermiş olsa da, sanatçı kimliğini önemseyen bir kadının vermek durumunda olduğu ödünleri kurcalıyor.
Seks yapmak zul oldu
Sanna'nın cinsel ilişki konusunda problemleri olduğunu öğreniyoruz; ebesinin sex shop'a uğrayıp geniş kayganlaştırıcı spektrumundan yararlanması gerektiğine dair telkinlerinden haberdar oluyoruz.
"Kimse gevşek olmak istemez!" diyor Sanna. Kegel egsersizlerini sırada beklerken, bulaşıkları yıkarken veya televizyon seyrederken uygulaması gerektiği yönünde bilgileniyor.
Ev işlerine boğulmuşken, 5 yaşındaki kızına veya yeni doğan bebeğine ilgi gösterirken izliyoruz fazlasıyla meşgul anneyi. Bilgisayar başına geçip kendini işine, sanatına vermeye çalıştığı ender anların birinde, tüm ilgiyi üstünde toplamış halde, önüne konan turuncu renkli mamayı devirip suratına ve sağa sola bulaştıran bebeğin sevimliliğine ne demeli!
Bu arada durumla dalga geçer gibi film boyunca bize eşlik eden, başarılarıyla böbürlenen sanatçı erkekleri temsilen okunan metinlerde: "Yaratıcı olmanın ve bu sayede adeta erotik bir seviyeye ulaşmanın iyi olduğunu biliyorum, amacıma o anlarda ulaşıyorum, işte o zaman hürüm…"
Bazı kadınların annelikleriyle ilgili en zevkli anlar olarak betimledikleri emzirmekten ve süt pompasıyla cebelleşmekten yorgun düşmüş Sanna adeta isyan ediyor: "İnek değil, sanatçıyım!"
İlham peşindeki yazar erkek: "Yazıyorum ve tekrar yazıyorum, her şey disiplinle alakalı, dayanıklılığım, yaşama gücüm en büyük vasfım; kendimi acıya maruz bırakmalıyım, hayatın anlamı bedel ödenmeden anlaşılmıyor… Her gün üç saatimi yazıya ayırıyorum, yükseldiğim ruh hali için dinî diyebilirim, Tanrıyla direkt temasa geçiyorum!"
Sanat mı, çocuk mu?
Sanna Lenken'in 2015'te çektiği kurmaca My Skinny Sister (Cılız Ablam) aralarında Berlin Film Festivali dahil olmak üzere dünyanın çeşitli sinema etkinliklerinde takdir edilmiş, ödüllere layık görülmüştü.
Lenken bu seneki 68.Berlinale'nin Generation jürisinde yer alarak kariyerine saygınlık kazandırmış vaziyette.
İronik ve mizah yüklü tarzını muhafaza eden 1978 Gothenburg doğumlu Lenken İsveç yapımı son kısa filminde iddialı bir manifesto sunmuyor, fakat kadınların hamilelik ve sonraki süreç boyunca kendilerine ne kadar vakit ayırabildiklerine, bilhassa sanatçı olarak yaratıcılık süreçlerine halel gelmeden yollarına nasıl devam edebildiklerine dair sevimli bir belgeselle meseleyi kurcalıyor.
Ortaya çıkan sonucun, yani çocuğun sanattan çok daha yüce olduğuna dair tam inancı bir yana, kendiyle dalga geçmekten de asla çekinmiyor. Filmin sonunda okuduğu şiirsel metinde saç tellerinin inceldiğinden, teninin renginin solduğundan, ağız tadının bozulduğundan, mizacının öfkeliye dönmesinden, hatta kendini artık çekici bulmadığından bile dem vurabiliyor; darısı özgüvenlerini kaybettiklerini gizlemek için çırpınan erkeklerin başına! (MT/HK)