Dün DEM Parti, İmralı’ya giden heyetin merakla beklenen açıklamasını yayımladı.
Öncelikle güzel gelişmelere vesile olmasını diliyor, birçok yeni kapı açmasını temenni ediyorum.
Yıllar sonra, gerçek bir tufandan geçerken gelen açıklamaya dair çokça tartışma olacaktır.
Tartışmalara katkı vermek açısından ve tabii henüz çok erken olduğu gerçeğini de ıskalamadan, sadece açıklamanın iki yönü ile sınırlı kalarak bir şeyler karalamak istiyorum.
Öncelikle genel eksende bir iki şey belirtmek istiyorum.
1) Yapılan açıklamaya dair söylenebilecek ilk şey, Abdullah Öcalan’ın siyaset tarzına yönelik olabilir. Nedir bu? Metnin bütününde ‘bütünsel ve sistemsel’ yaklaşım mevcut. Öcalan’ın savunmalarında kullandığı Annalesçi bakış, onun meselelere dair genel yaklaşımında da yer alıyor.
2) Sorun çözme metodu olarak bu bütünsel ve sistemsel yolu takip ettiğimizde ‘katılımcı ve kolektif bir çözüm’ çıkar karşımıza -ki bu açıklamanın ruhuna sirayet eden ve bence en önemli kısmı oluşturan şey, Öcalan’ın Kürt meselesindeki çözümü toplumsallaştırmada çok kararlı olduğu ve buna işaret ettiğidir.
3) Öcalan gerek siyasal gerekse siyasal dışı söz öbeklerinin uzaktan durma konforuna bir çeşit müdahalede bulunarak, konuyu hak ettiği yere; herkesi ilgilendiren ama yükü sadece Kürtlere bırakılan mevzuyu, olması gereken yere, yani herkesin göreceği yere bırakıyor. “Sorumluluk ve tercih sizin” diyor. Yeni durumda, 90’larda dile getirdiği ‘muhatap arıyorum’ söylemi, devletin belirli yüzlerinden çıkarak toplumun kendisi olmuş diye düşünüyorum.
4) Bu kısa açıklama, Ömer Öcalan’ın iki üç cümle ile ifade ettiği sürecin daha geniş açıklaması olarak da görülebilir. Hatırlanacak olursa, o açıklamada özetle mevcut durumun tespiti yapılmış, bu duruma dair tercih sorulmuş, şayet tercihe olumlu yanıt verilirse karara geçilebileceğini, karardan da eyleme ve eylemden de pratiğe geçileceğini net olarak ifade etmiş, “Buna gücüm var” demişti. Devlet buna somut düzeyde bir cevap vermedi. Fakat bu son görüşme ve yapılan açıklamayı bir nebze de olsa sürece dair bazı tespitlerin yapıldığını, olumlu yönde de bazı işaretler görülebileceği söylenmiş oluyor. Şimdilik hepsi bu! Daha ilk aşamalar olarak görülebilir durumlar. Ne tarafa seyredeceğini elbette mücadele dinamikleri belirler. Şöyle de düşünebiliriz. Öcalan hikâyeyi fasıllara bölerek ilerletecek. Bir fasıl açılmış oldu. Her yeni fasıl bir öncekine göre gidecek, rayına oturacak. Örneğin burada açıklamadan da anlaşıldığı üzere, açılan ilk fasıl siyasi partilerin ziyareti ve aktarımı ile gidecek.
5) Açıklama öncesi çokça ısıtılan ve gerçek dışı olguları, yüzyılların meselesini iki söze sıkıştıran yaklaşımlar doğal olarak hayal kırıklığına uğradı. Öcalan, burada esas konuları hak ettiği yere bırakmış görünüyor. Hayati ve çokça kritik başlıkları magazinel durumdan çıkartarak ciddiyete davet ediyor. Silah bırakıp bırakmama gibi sonuçları değil, süreci önceliyor.
6) 90’lardan bu yana önerilen, geliştirilen ve sarf edilen barış çabalarını bilenler, bu açıklamada en fazla önerinin, uyarının da adını anmadan doğrudan iktidara söylendiğini görür. Bu bakımdan mesajların kurgusu ve diline gösterilen özen, aynı zamanda adı konmamış sürecin de dili ve hassasiyetidir. Ve herkesin bu hassasiyeti gözetmesi gerektiğine de davettir.
7) Bu açıklamadan anladığım, sürecin zamana ihtiyaç duyduğudur. Haliyle sabır talep etmektedir. Çatışmanın hukuki zemine geçmesi için somut veya soyut birçok detay olacaktır. Bu doğal ve gerçekçi bir ihtiyaçtır. Bu anlamda atlatılacak birçok badire, fırtına aynı zamanda barış iradesinin de sarsılmaz testi olacaktır.
8) Son olarak da çözüm için elimizdeki en kritik ‘araç’ olarak demokrasi işaret edilmiş. Tüm toplumun en büyük sınavı da bu alanda yaşanacak.
Genel bazı durumları ifade ettikten sonra, doğrudan açıklama içinde yer alan ifadelere, bağlamlar üzerinden birkaç şey belirtmek istiyorum.
1) Açıklamadan da anlaşıldığı üzere nihai hedef ‘kalıcı çözüm’ olarak ifade edilmiş. En geniş çerçevemiz şimdilik budur. Herkesin üzerinde durması ve sorması gereken temel soru budur: Nihai, kalıcı bir çözüm istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
2) Kalıcı bir çözüm neye ihtiyaç duyar? Her şeyden önce pozitif bir dile ve çözüm önerilerine. Barış veyahut çözüm, dilde inşa olur. Çünkü barış veyahut çözüm tahayyülü, bir potansiyeldir. Bu potansiyel, yanılgılı beklentilerden ve aşırı iyimserlikten uzaklaştıkça büyür.
3) Niyet ortaya konduktan sonra çözüm için bir modeli önümüze almamız gerek. Öcalan, karanlık senaryolardan kafanızı kaldırırsanız model bende var diyor. Bu model, 30 yıldan fazla bilfiil çalıştığı çözüm modelidir.
4) Fakat açıklamada da açıkça belirtildiği üzere, yeni dönemin ruhu, bir önceki dönemlerden farklıdır ve bazı gereksinimleri var. Bunlardan ilki “aciliyettir”… Buradaki aciliyet, hızlıca olup bitsin, meseleleri hal edelim kolaycılığı değildir. Aciliyet, biriken ve etrafı saran fırtınadandır. Küresel ve ulusal ölçekte yaşanan fragmanlar, bazı kararlar almayı ve uygulamayı gerektiriyor. Bunlar sonraya bırakılamaz, ertelenemez. Kürt meselesinin çözümü de bunların başında geliyor. İronik şekilde, Kürt meselesinde yavaşlamak istiyorsanız hızlanmanız gerekiyor denmiş oluyor.
5) Aciliyet meselesi bağlamında bir şey daha deniyor. Konu sadece Kürtler ile ilgili değildir. Bu tartışmada tüm halklar var. Herkes içindir, herkes içindedir.
6) Daha da ötesi, açıklamadan yola çıkarak; ifade edilen şeylerin sadece Türkiye Kürtlerini kapsamadığını da ifade edebiliriz. Öcalan’ın söyledikleri, Dolmabahçe Mutabakatı’nda ifade ettiklerine benzetebiliriz. O metin, bir kesim için değil, her kesim için uygulanabilir bir çerçevede idi. Dün yapılan açıklamayı da bu perspektifle görme taraftarıyım. Yani çözüm olacaksa Rojava da bu çözümün bir parçasıdır diye anlıyorum.
7) Kalıcı çözüm, aciliyet gibi kavramları ‘elzem’ kavramı takip ediyor. Elzem olan şey nedir? Siyasetin rol almasıdır diyor Öcalan. DEM’in rolü burada doğuyor. Siyaset yol alacak ve TBMM bunun kalbinde yer alacak. Çünkü TBMM, tüm gelişmeleri, iyi niyetleri, olan biteni dilek ve temenniden çıkartarak, hukukun alanına çekecek olan kurumdur. Önemi buradan gelir.
8) Son bir uyarı da Ortadoğu okuması ile ilgili geliyor. Burada, hesap kitabı doğru yapmayan herkesin büyük kaybettiği uyarısı var. Ciddiyete davet etmesi de bundan. Ortadoğu siyaseti, her şeyden önce doğru bir bakışı ve ciddiyetle ele alışı gerektiriyor. Kısa vadeli, dar bir bakış değil, tarihine ve gerçeğine doğru yaklaşımla bakmak gerekiyor.
9) Açıklama kısmına dair dikkate değer ve doğru ele alınması gereken en mühim cümle de bence ‘yeni paradigma’ dediği çerçeve. Burada elbette Kürtlerin mevcut paradigma ve esaslarını terk etmesi, yeni bir merhaleye geçmesi değil anlatılan. Bir bilimci titizliği, bir akademik hassasiyet ile kavarama yaklaşıp anlam kargaşası yaratmaya gerek yok.
Kürt meselesinin çözümündeki parametreleri hayata geçirmedir bu paradigma. Bir ayağı Kürt-Türk ittifakını yeniden güçlendirme ve bunun çözümün merkezi haline getirmedir. Diğer ayağı, şiddetten hukuki zemine varış ve barış iradesidir.
Dahası, tüm toplumun dahil olduğu, sorumluluk aldığı bir ‘stratejik ortaklık’ sürecidir bu yeni paradigma. Toparlarsak, barış çabası dediğimiz ve çabaladığımız bu dönemin de adıdır.
***
Bu açıklama elbette bir başlangıç ve niyet beyanı.
Gelişmeler ve rüzgâr bizi nereye sürükler bilinmez.
Tarihin bir parçası olma veya tarih içinde paramparça olma şansı da elimizde.
Dün de kendini gösterdiği üzere, durumdan rahatsız olan çevreler ve özel savaş dili var.
Bu bakımdan herkesin elini taşın altına koyacağı tarihi bir fırsat var önümüzde.
Kaygılar, riskler olur, olacaktır. Bu tarz temasların gerçekleştiği her dönem diyalektik olarak hayat bulur. Bunları aşmaya dair mevzu da başka bir yazının konusudur.
(ÖA/VC)